Elie Suleiman’ın başrol oyuncusu, yazar ve yönetmeni olduğu "Burası Cennet Olmalı", kara mizahın etkili örneklerinden birisi olarak, Başka Sinema salonlarında vizyona girdi. Zeyno Film’in (Zeynep Özbatur Atakan) ortak yapımcısı olduğu film, aynı zamanda 92. Akademi Ödülleri’nde (2020) Filistin’in Oscar adayı da olmuştu.
Antik çağda Yahudi halkı, sonradan Suriye Filistin’i olarak bilinen bölgede siyasi otonomi (kendi kendini yönetebilme yetisi, özerklik) kurmuştu. Bunlar "İsrail ve Yehuda Krallıkları" (MÖ 1350-586) ve "Hoşmanayim Krallığı" (MÖ 140-37) olarak bilinir. Bu krallıkların yıkılmasından sonra Yahudiler için büyük sürgün başlamıştı. Bu topraklarda 1948’de İsrail devleti kurulduktan sonra Filistin halkı, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde çok az ülke tarafından tanınan Filistin Devleti adı altında yoksunluklar içinde yaşamakta... Filistin halkı, İsrail’in kontrolü altındaki bu sınırlı coğrafyaya sıkışmış ve dünya tarafından Bağımsız Filistin Devleti’nin tanınması için mücadelesini geçmişten bugüne sürdürüyor...
İsrail’de Nasıra’da (İncillerde Meryem ve kocası marangoz Yusuf’un memleketi olarak geçen ve Hz. İsa’nın çocukluğunun geçtiği yer) doğan yönetmen Elie Suleiman, "Divine Intervention (2002) ve "The Time That Remains" (2009) isimli filmleriyle biliniyor. Suleiman, mizahı başrole oturtarak vatan ve ötekileştirme olgularını filmi "Burası Cennet Olmalı"yla sorgulamaya açıyor. Filmin ana karakteri Suleiman, Ortadoğu’da barış üzerine bir film üzerinde çalışmaktadır. "Cennet Bekleyebilir" isimli komedi filmi projesine kaynak bulabilmek için, önce Fransa’ya Paris’e, daha sonra ise Amerika’ya New York’a giderek burada gözlemler yapar ve bazı film yapımcılarıyla görüşür.
Aslında film yapımına kaynak bulma süreci bir metafor işlevi görürken, Suleiman halkının temsilcisi gibi, Filistin halkının beka koşullarına karar veren batılı güçlerin dünya düzenini kurgulama saiklerini, ideolojilerini seyircisine aktarıyor. Bu yansıtmada ana ekseni Suleiman’ın sinema dili oluşturuyor. Filistin’in anayurdu ile gittiği yerler arasında beklenmedik benzerlikler olduğunu gözlemleyen ana karakter (yönetmen), bumerang gibi ülkesine geri dönerken nerenin gurbet, nerenin ise memleket olduğu sorusunu da tartışmaya açıyor.
Suleiman’ın bu bağlamdaki yaklaşımlarının ipuçları, TRT Akademi’ye verdiği söyleşiden sızıyor: "Eğer beni yirmi ya da otuz yıl önce yakalayıp sorsaydınız Filistinliler için topraklarını geri alıp İsrail’i yenilgiye uğratacağına dair umutlu olduğumu söyleyebilirdim. Bugün öyle düşünmüyorum. Bence bugün çok daha zor durumdayız. Bugün hiç kimse dünyadaki gerçek insanlık trajedisiyle ilgilenmiyor. Bizim durumumuz sadece bir örnek, daha bir çok örnek var. Geçenlerde Weinstein (Harvey) hakkındaki cinsel istismar haberiyle ilgili biriyle konuşurken bahsetmiştim. Ve ona, medyanın ne kadar berbat bir araç olduğunu söyledim. Çünkü medyanın yüzde 80’i cinsel istismar ile ilgiliydi ve biz bunları konuşurken Filistin’de birilerinin evi yıkılıyor..."
"Burası Cennet Olmalı", pek çok ülkenin, Fransa, Katar, Almanya, Kanada, Türkiye ve Filistin’in ortak yapımcısı olduğu bir film. Sinemanın özü olan görsel anlatımı başarıyla kullanan filmin ağırlıklı taşıyıcısı, sinemanın varlık nedeni olan görüntüler. Sinema görsel ve işitsel bir sanat dalı ve bu tanımlama, onun niteliğini en yalın şekilde vurguluyor. Diğer yandan sinema bulunuşundan itibaren 22 yıl sessiz devam etti. Bu süreçte film gösterimlerine bir ses ögesi olarak müzik eşlik etse de, filmin organik bir unsuru değildi. Aslında sinema sanatı gücünü öncelikle, öyküsünü görüntülerle anlatmaktan ve onların evrensel dilinden alır.
"Burası Cennet Olmalı", bu bağlamdaki sinematografik anlatımıyla dikkati çeken bir film. Konuşmaların oldukça ekonomik kullanıldığı filmde, efektler haricinde belirleyici olan ses tasarım öğesi olarak müzikler dikkati çekiyor ve Suleiman’ın, filminin bütününe egemen olan kara mizah eşliğinde sürdürdüğü yolculuğuna, aynı zamanda farklı kültürlerin ve halkların yaşamlarına ayna tutan bir turnusol kağıdı işlevi de taşıyor. Bu bağlamda gerek Oryantal’ın ruhunu taşıyan ezgiler, gerekse de Oksidental’ın farkını yansıtan müzikler, filmin ruhuyla uyumlu bir bütünlük sağlarken; özellikle fon müziği olarak da güçlü etkiler sağlıyor. Diğer yandan Suleiman’ın, yerel içki Arak (üzüm, hurma veya şeker kamışından damıtılan anasonlu bir içki) ile kafayı bulan yaşlı komşusunun (Tarık Kopty) yalın ama özlü diyalogları, doğu ile batının yaşam tarzlarının ayrıştırılmasında seyreltici bir rol oynuyor
Yönetmen Elie Suleiman, aynı zamanda öyküsünü anlatırken yaratıcı kurgu geçişleri kullanıyor. Ana karakter Suleiman’ın, Paris’e uçmak için havaalanına giderken araba yolculuğunu uçağa bağlaması gibi... Ayrıca yönetmen, günümüz dünyasında "uygarlığı" temsil eden Batı ve ABD üzerine etkili gözlemlerini, görüntülerin ve kurgunun yaratıcı vurgulamalarıyla güçlendiriyor. Örneğin Fransa’nın kurtuluş günü törenleri sırasında zırhlı araçların büyük bir gürültüyle "Banque de France"ın önünden geçerken, bize günümüzde devletlerden ziyade çok uluslu şirketlerin güvenliğinin ve onların - yani kapitalizmin - çıkarlarının yerleşik küresel düzende, halklardan daha önemli olduğu ima ediliyor.
Diğer yandan filmin ABD’ye geçiş süreci ise fantastik bir yansıtmayla, silahlanmış insanlarla sembolize edilirken, yönetmen Elie Suleiman, kapitalizmin beyniyle, vurucu gücüne gönderme yapan sinematik eğretilemelerle Filistin’de yaşanan insanlık trajedisine de ayna tutuyor.