Oscar ödüllü İrlandalı yönetmen Neil Jordan, incelikli işlerin yönetmeni ve bir öykü anlatma ustası. Aynı zamanda yapımcı ve senarist de olan Jordan, Ağlatan Oyun (1992), Vampirle Görüşme (Interview with the Vampire: The Vampire Chronicles-2004), Breakfast On Pluto (2005) ve Özgürlüğün Bedeli (Michael Collins-2005) gibi filmleriyle akıllarda yerini çoktan sağlamlaştırmış durumda. Yeni filmi Greta ise, her şeyin inceliğini kaybetmeye başladığı bir dünyada gerilim sinemasının başarılı ve incelikli detaylarla örülmüş bir örneği olarak karşımıza çıkıyor.
Bazı filmler dahil olduğu janr gereği, belli karakterlerin canlandırılmasında tıpkı Greta’da olduğu üzere, Isabelle Huppert gibi büyük bir aktrisin fırça darbelerine gereksinme duyar. Hupert konservatuvar eğitimi sonrasında yönetmen Claude Goretta'nın “Dantelci Kız” (La dentellière1977); Jean-Luc Godard'ın “Sauve qui peut” (la vie)-1980); Michael Cimino'nun “Cennetin Kapısı”(Heaven’s Gate-1980) ve özellikle Claude Chabrol’un pek çok filminde ve onlardan biri olan “Zehirli Çiçek”de (Violette Nozière-1978) oynamış; Michael Haneke'nin “Piyanist” (2001) filmi gibi filmlerle öne çıkmış önemli bir oyuncu.
Film sıradan bir yaşamın esintilerini bize yansıtan bir girişle başlıyor. Hoş, çabuk güvenen, genç bir kadın olan Frances McCullen (Chloe Grace Moretz), metroda bulduğu çantayı almakta kısa bir tereddüt geçirse de önüne geçemediği bir saikle çantayı alır. Açtığında içinde bir kimlik ve şahsi eşyalar bulur. Bir an için çantanın çekiciliğine kapılmış görünse de onu sahibine teslim etmek için tereddüt etmez.
Çantanın sahibi dul bir kadın olan Greta Hideg (Isabelle Huppert), klasik müzik tutkunu, yalnızlığın acımasız pençesine yakalanmış, eksantrik bir Fransız piyano öğretmenidir. Frances, yakın bir zamanda annesini kaybettiği için Greta onun için adeta sığındığı bir ada, bir arkadaş olur. Fakat olaylar Frances için bir hayal kırıklığına, büyük bir travmaya dönüşür. Greta aslında yalnız ve kendi halinde nazik bir kadın değil, akli dengesini kaybetmiş sosyopat bir katildir. Genç ve naif Frances, bu acı gerçeği yemek öncesi dolaplarda mum ararken trende bulduğu çantanın aynısından bir düzine daha görmesiyle fark eder. Olaylar onun için artık tam bir kabusa dönüşür; ta ki ev arkadaşı Erica’nın (Maika Monroe) cesur girişimine kadar…
Karakterlerin öyküyü yarattığı bir film
Sinemada korku hissi yaratmak ya da gerilim ögeleri içeren sahnelerden örülmüş bir öyküyü anlatabilmek beceri ve yaratıcılık gerektirir. Yönetmen Neil Jordan, Ray Wright ile birlikte senaryosunu yazdığı böylesine bir filmi başarıyla kotarmış. Bu başarıda şüphesiz büyük pay, yaratılan karakterlerin derinliğiyle öne çıkıyor. Dramatik bir sanat olan sinemada ne anlatılacağı kadar, filmin öyküsünü taşıyan karakterlerin yaratılması da o denli önem taşır. Hatta senaryo alanında çalışan bazı kuramcılara göre öykü karakterleri yaratmaz, karakterler öyküyü yaratır.
Greta, ikinci saptamamızı doğrulayan bir yapıt. Öncelikle Greta karakterini canlandıran büyük aktris Isabelle Huppert’in derinlikli oyunculuğu, yansıttığı karakteri her anlamda bir elbise gibi üzerine giyerek seyirciye deşifre etme olanakları sunması, sinemada en önemli yaratıcı kabul edilen yönetmen için oyunculuğun ne denli önemli bir enstrüman olduğunu duyumsatıyor. Genç Chloe Grace Moretz ise, masum, iyi ruhlu Frances karakterini yansıtmada Huppert’in karşısında ezilmiyor. Moretz ve Huppert’e, Maika Monroe, Colm Feore, Stephen Rea oyunculuk resitallerinde eşlik ediyorlar.
Filmde oyunculuk gibi seyirciyi etkisi altına alan önemli bir başka enstrüman ise, klasik müziğin önemli dehaları Franz Liszt ve Frederic Chopin’in müzikleri. Greta’nın boğucu bir atmosferi olan evini ve yaşlı kadının iç dünyasını yansıtmada yönetmen Neil Jordan, müziğin tılsımlı gücünden sonuna kadar yararlanmış.
Ele aldığı dünyaya sakin, sağduyulu ve yaratıcı fırça darbeleriyle yaklaşan Neil Jordan, zaman zaman sarkmalara neden olan bir tempo oluştursa da düzeyli oyunculuklar, etkili müzikler ve görüntü yönetmenliğinin atmosfer ve filmsel evreni yaratmadaki başarıları ve kurgunun noktayı koyan özellikleriyle Greta’yı, son dönemin ayrıcalıklı filmleri arasına yerleştiriyor.