05 Eylül 2024

Jennifer Lopez  ve aşkın ekonomisi

Jane Fonda uyarmaya çalışıyor: "Bir şeyleri kanıtlamaya çalışıyor gibi gözüküyorsun" diyor ama Lopez kulak asmıyor. Affleck film boyunca özel hayatını kameralar karşısında yaşamak istemeyen sek erkek rolü kesiyor (ama hiç inandırıcı olamıyor) ve Lopez'in sevilme isteğini kendi alkol bağımlılığı ile karşılaştırıyor. "Jen çocukken ihmal edilmiş. Nasıl ki dünyadaki tüm alkol, bir alkoliğin içindeki boşluğu dolduramaz; Jen için de dünyadaki tüm takipçi, film veya albüm gelse içinde acı çeken o kısmı susturamaz" diyor. İnsan üzülüyor

Dünyaca ünlü bir pop star, bir film yıldızı, yüz milyon dolarları olan bir iş kadını, iki çocuklu bir anne… Bu hayatta ne olursanız olun aşkı bulamamışsanız tam olarak başarılı sayılmazsınız. Hayatınızın aşkıyla el ele göz göze pozlar vermiyorsanız "tamam" olamazsınız.

Buna inandırılıyor kadınlar asırlardır. Ve bu inancın üstünden bir ekonomi dönüyor: Aşkın Ekonomisi. Jennifer Lopez, bu ekonominin hem mağduru hem kazananı, hem yaratıcısı hem de kurbanı. Nasıl mı? Anlatayım...

Jennifer Lopez, aradan 20 yıl geçtikten sonra ikinci tur aşklandığı Ben Affleck ile boşanacağını açıkladı geçen hafta. Davayı ikinci evlilik yıl dönümlerinde "şiddetli geçimsizlik" gerekçesiyle açmış, Affleck soyadını bırakmış, nafaka istememişti. Bütün dünya bu haberi konuştu. Nedenler niçinler havada uçuştu, taraflar tutuldu. Peki ne olmuştu? Sebep gerçekten Affleck'in suratsızlığı veya Lopez'in sosyal medya bağımlılığı mıydı? Yoksa bu aşk, paraya tedavül edilemediği noktada mı sonlanmıştı?

Madalyonun bir yüzünde ideal aşkı arayan, bulmadığında başarız olduğuna inandırılmış ve bundan ölesiye korkan bir kadın var. Bu korku, kadınlara patriyarkanın bir hediyesi. Kadınlar neredeyse doğdukları andan itibaren bir toplumsal cinsiyet sosyalizasyonuna tabi tutuluyorlar, "Büyüyünce kiminle evleneceksin?"lerle, aşkın ve romansın (elbette heteronormatif olanının) idealize edildiği masallar, dergiler, filmlerle büyüyorlar. Ve bu güdümlemeden beslenen aşk ve evlilik endüstriyel kompleksine milyonlar harcıyorlar. Patriyarka mutlu, kapitalizm mutlu, erkekler mutlu. Lopez bir röportajında şöyle anlatıyor Affleck ile olan ilişkisini:

"20 yıl önce düğünü iptal etmek, yaşadığım en büyük acıydı. Öleceğimi sandım. Sonraki 18 yıl boyunca bir döngünün içine girdim ve asla tam olarak olamadım. Ama şimdi, 20 yıl sonra, nihayet mutlu sona kavuştum."

Lopez bu mutlu sona kavuşma ve "tamamlanma" hikâyesini bir albüm, bir film ve bir belgesele konu ediyor. Albümün adı This is me… Now. Bu albüm 20 yıl önce, Affleck ile ilk beraberlikleri sırasında çıkardığı This is Me…Then albümünün bir devamı. İlk albümde yer alan Dear Ben şarkısının yeni versiyonu da bu albümde. Şöyle diyor şarkıda Lopez: "Bana neye ihtiyacım olduğunu gösterdin. Bir parçam eksikti. O eksik parça sendin…"

Albüme eşlik eden müzikal film de aynı adı taşıyor. Lopez filmi "iflah olmaz bir romantiğin hikâyesi" diye tanımlıyor. Filmde Lopez'in "aşka aşık" bir kadın olarak art arda yaşadığı yanlış ilişkileri, arkadaşlarının yaptığı uyarılara nasıl kulak asmadığını ve çocukken yaşadığı sevgisizliği nasıl bir aşkla telafi etmeye çalıştığını aşırı kötü danslar ve şarkılar eşliğinde izliyoruz. Bir ilişkisinde şiddet görüyor, bir diğerinde aldatılıyor. Filmin sonunda aslında sevmesi gereken kişinin kendisi olduğunu anlıyor. Ama tam "Hah biraz akıllandı galiba" derken bu kendine dönmenin mükâfatının da Ben Affleck ile tekrar bir araya gelmek olduğunu öğreniyoruz. Her şey aşk için.

Jennifer Lopez This is Me... Now : A love Story filminde bir dans sahnesinde

Filmin tamamı o kadar utanç verici ve dandik ki, bir noktada Jennifer Lopez'in bu "aşkı arayan masum süper star" anlatısına kendisinin de inandığını düşünüp üzülüyorsunuz. Ama Lopez için esas üzülme seansı This is Me… Now'un yapım sürecini anlatan belgesel The Greatest Love Story Never Told'u izlerken yaşanıyor (her iki film de Prime Video'da izlenebilir). Bu anlatılmamış(!) hikâye elbette ki Affleck-Lopez aşkı. Film boyunca Lopez'in hayatının merkezine bu aşkı koyduğunu ve hayattaki en büyük başarısı olarak bu ilişkiyi gördüğünü hissediyorsunuz. Tıpkı çoğumuzun yaptığı, yapmaya mecbur bırakıldığı gibi.

Affleck yıllar içinde yazdıkları tüm mektup ve e-postaları bir kitap haline getirip düğün hediyesi olarak vermiş Lopez'e. Lopez "ilişkimizin İncil'i" dediği bu kitabı stüdyoya getiriyor ve herkese okutuyor. Sürekli yaşadıklarının ne kadar büyük bir aşk olduğunu kanıtlama peşinde. Bir erkek tarafından seçilmek, başka kimse için değişmemiş o erkeğin sizin için değişmesi miti Lopez'in yıllarca maruz bırakıldığı kültürel mesajların sonucu olarak içine işlemiş. Filmde oynasın diye ikna etmeye çalıştığı Jane Fonda uyarmaya çalışıyor: "Bir şeyleri kanıtlamaya çalışıyor gibi gözüküyorsun" diyor ama Lopez kulak asmıyor. Affleck film boyunca özel hayatını kameralar karşısında yaşamak istemeyen sek erkek rolü kesiyor (ama hiç inandırıcı olamıyor) ve Lopez'in sevilme isteğini kendi alkol bağımlılığı ile karşılaştırıyor. "Jen çocukken ihmal edilmiş. Nasıl ki dünyadaki tüm alkol, bir alkoliğin içindeki boşluğu dolduramaz; Jen için de dünyadaki tüm takipçi, film veya albüm gelse içinde acı çeken o kısmı susturamaz" diyor. İnsan üzülüyor.

Ama madalyonun bir de öbür yüzü var. Lopez'in tüm bu aşk hikâyesini bir ürün gibi pazarladığı, bu hikâyeyi paraya, üzerinde oluşan dikkate ve daha çok şöhrete çevirdiği, maaşını aşkın ekonomisi ATM'sinden çektiği bir yüzü.

Google Trends datalarına bakarsanız ayrılık ve evlenme haberlerinin bir sanatçının kariyerine nasıl katkıda bulunduğunu görebilirsiniz. Jlo'nun trend ivmesinin en yükseldiği zamanlar da hep bu aşklanma-ayrılma zamanlarına denk geliyor. Hâl böyle olunca ünlüler de kendi magazinlerini kendileri yapmayı öğreniyor. Lopez de Affleck ile 2021'de tekrar başlayan ilişkilerini sosyal medyadan, "haberi olmadan" verdiği paparazzi fotoğraflarından ve en önemlisi kendi web sitesinden an be an duyurdu. Evlilik teklifini duyurma şekli ünlüler ve medya kullanımı alanında ders olarak okutulacak bir andı: Önce Instagram hesabından "Çok önemli bir duyurum var!" dedi. Ne olduğunu öğrenmek isteyenler internet sitesine gidip haber bültenine üye olmak zorundaydı. Aboneleri özel bir "içerik" bekliyordu. Jlo'nun küvetteyken Affleck'in evlenme teklif ettiği anları anlattığı bir video…

Hayatını bir içeriğe dönüştürmek ve bu içeriği "samimi" algılanacak bir şekilde pazarlamak arasında ince bir çizgi var. Lopez çoğunlukla bu çizginin negatif tarafında duruyor. İkiz çocukları doğduğunda resimlerini People dergisine satması, sanki doğup büyüdüğü Bronx'ta sokakları turluyormuş gibi gözüktüğü bir araba reklamında dublör kullandığının ortaya çıkması, diktatör politikacıların doğum günlerinde sahne alması, defalarca alkol içmediğini açıklamasına rağmen bir kokteyl markası çıkarması, yüzüne yaptığı işlemler bariz olmasına rağmen "zeytinyağı sürüyorum" diyip zeytinyağlı bir krem markası kurması çokça eleştiriliyor. Böyle anlarda dünyanın en büyük aşk hikâyesinin kahramanı olma anlatısı imdada yetişebiliyor. Lopez'in film kariyeri de bu anlatıya eşlik ediyor. Devamlı evlilik temalı filmlerde yer alması bir tesadüf olabilir mi sizce?: The Wedding Planner, Maid in Manhattan, Monster-in Law ve tam da Affleck ile tekrar bir araya geldiğinde piyasaya çıkan Marry Me ve Shot Gun Wedding… Bizlere bir şey anlatıyor. 

Lopez'in kariyeri son dönemde düşüşte. Affleck aşkının meyveleri albüm, müzikal ve belgesel üçlüsü hem eleştirmenler hem de seyirciler tarafından alaycı bir şekilde karşılandı (vaktiniz olursa Tiktok'a girin ve filmdeki danslarla dalga geçen birkaç video izleyin). Albüme eşlik etmesi planlanan dünya turnesi ise son anda iptal edildi. Esas sebebin düşük bilet satışları olduğu iddia edilse de Lopez yaptığı açıklamada "Ailem, çocuklarım ve yakın arkadaşlarımla olmak için bir ara vermeye ihtiyacım var" diyecekti. Zaten hemen peşinden de boşanma haberleri geldi. Lopez'in ayrılık haberlerinden sonra, herkesin gözü üstündeyken yaptığı ilk sosyal medya paylaşımıysa kokteyl markasının reklamıydı. Çünkü evlililikten nemalanmak kolay, esas maharet ayrılığı da ekonomiye alet edebilmekti: Aşkın ekonomisine.

Binnaz Saktanber Kimdir?

Ankara'da doğdu. Tevfik Fikret Lisesi ve başarı bursuyla okuduğu Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. Gazeteciliğe okul yıllarında Sabah Gazetesi ve Turkish Daily News'da çalışarak başladı. 

Fulbright bursuyla gittiği ABD'de The City University of New York'ta siyaset bilimi üzerine lisansüstü eğitimini tamamladı. New York'ta yaşadığı yıllarda Türkiye'nin ilk bloglarından Loonybinsblog'u kurdu, Radikal İki, Birikim, Bant Mag. gibi yayınlarda yazı ve makaleleriyle yer aldı. Aynı zamanda The Museum of Modern Art, The Metropolitan Museum of Art, Film at Lincoln Center, Carnegie Hall gibi kurumlarla film, görsel sanatlar ve performans sanatları üzerine projeler geliştirdi ve yönetti. 

2012'de Türkiye'ye dönüşünden itibaren politika ve kültür-sanat alanındaki yazılarıyla The Guardian, CNN International, Roar Magazine gibi uluslararası yayınlar için yazdı, Witte de With Review'un İstanbul temsilciliğini yaptı. Cumhuriyet ve Hürriyet gazetelerinde popüler kültür, televizyon ve sinema üzerine yazdı. 2021-2024 yılları arasında haftalık yazı ve röportajlarıyla Gazete Oksijen 'de yer aldı. Eylül 2024'te T24 ailesine katıldı. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Şahika Tekand: Yerli sinema ve dizi izlemiyorum; hiçbir dizide hiçbir partner ve yönetmenle yer almam

“Ben sinema ve televizyonu 1997’de çok kesin bir karar vererek bıraktım. Hiç özlemiyorum ve merak etmiyorum”

The Substance: Kim korkar hain yaşlılıktan?

Performansları da, renkleri de, müziği de, vahşeti de maksimal bir film The Substance, kadınlık hissiyatını ele geçirmeye çalışan bir film. On beş dakika dayanamadığınız şiddeti bir hayatla çarpın şimdi. Bir kadının büyün hayatı boyunca yaşadığı korku, endişe, zorbalık ve vahşete dayanabilir miydiniz?

Türkiye’nin ilk yakınlık koordinatörü Ece Türkmut Dere ve oyuncu Ece Dizdar: Sevişme sahnesinin provası yapılamıyor; taciz için caydırıcı

Oyuncu Ece Dizdar, sette bir yakınlık koordinatörünün bulunmasının “işçi hakları, işçi güvenliği için elzem bir konu” olduğunu belirtirken; Ece Türkmut Dere, “zorlukları yaşaya yaşaya gereklilik olduğunu anladığı” için Türkiye’ye yakınlık koordinatörlüğünü getirmek isteği söyledi

"
"