10 Ekim 2024

Ekranda kürtaj yasak mı?

Kürtaj karşıtlığı, sezaryen kötüleme gibi sosyal politikalar, kadına karşı şiddet ve cezasızlık ikliminin can suyunu veriyor. Bedeni hakkında söz hakkı bir kez kadından alındı mı, o bedeni yok etmek de kolaylaşıyor. Geçtiğimiz hafta Bahar dizisinde izlediğimiz ultrason sahnesi ve Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı kürtaj ve sezaryen karşıtı video bu açıdan çok önemli. Peki milyonların izlediği diziler kürtaja nasıl yaklaşıyor? Kadınların en temel ve yasal haklarından olan kürtaj, ekranda yasak mı?

Geçtiğimiz hafta Sağlık Bakanlığı’nın “Doğal Olan Normal Doğum” sloganıyla yayınladığı bir propaganda videosu kapladı ekranlarımızı. Kürtaj ve sezaryen karşıtı bu videodan iki gün önce de ekranın en popüler dizilerinden Bahar’da kürtaj karşıtı olarak yorumlanan bir sahne izledik. Her ikisi de sosyal medyada tepkilere yol açtı, kadınlar ses çıkardı. Dört milyona yakın görüntülenme alan bir tweet yalvarır gibiydi: “Bir kez ya bir kez de kürtajın normal olduğunu gösterin…” Peki dizilerde kürtajın normal olduğunu göstermek mümkün mü? Bunu yapan diziler var mı, yoksa ekranda kürtaj yasak da bizim mi haberimiz yok?

Bahar’ın bahsi geçen sahnesi bir ultrason odasında geçiyor. Hamile olan Seren (Bahar’ın oğlunun kız arkadaşı) doğurmak isteyip istemediği konusunda kararsız. Erkek arkadaşı yakında yurt dışına gidecek, yaşı epey genç ve kariyerine odaklanmak istiyor. Ama Bahar, Seren’in “Bebeği görürsem vedalaşamam” uyarısına rağmen “Ben senin nasıl karar vereceğini biliyorum” diyerek hamile kadını ultrasona yönlendiriyor ve fetüsün kalp atışlarını dinletiyor, Seren “İşte bundan korkuyordum” derken “Dünyanın en güzel sesini duymaktan mı?” diye ibreyi zorluyor. Kendisi de doktor olan Bahar’ın bu davranışları seyirci tarafından manipülatif ve baskıcı olarak yorumlanıyor.

Bahar dizisinden bir kare

Konuşan fetüs bize ne söylüyor?

Aynı kalp atışı sesi Sağlık Bakanlığı’nın “Doğal Olan Normal Doğum” sloganıyla yayımladığı “Normal Doğum Eylem Planı” videosunda da karşımıza çıkıyor. Üstelik burada fetüs konuşuyor da. Sezaryen olan annenin fetüsü karından “Anne ne oluyor, anne burası neresi, ben daha hazır değilim” diye seslenip ameliyata giren anneyi darlarken, vajinal doğumla doğacak olan fetüs “Anneciğim ben hazırım” diyerek annesine destek oluyor. Video sözde “doğal,” yani vajinal doğumun üstünlüğünü anlatan, sezaryenle doğuranları zorbalayarak kadınlar arasında bir doğum hiyerarşisi yaratan sorumsuz bir video. Ancak bunun da ötesinde fetüsü konuşturarak, fetüsün bir bebek, kürtajınsa cinayet olduğu mesajını veriyor. Bu video ile ABD’de yaygın olan kürtaj karşıtı siyasal görüşün kullandığı argümanlardan birinin, yani “yaşam döllenmeyle başlar” fikrinin Türkiye’ye uyarlandığını çok açık bir şekilde görüyoruz. Türkiye’de yasalar 10 haftaya kadar olan gebeliklerde kürtaja izin veriyor.  Gebeliğin kadının hayatını tehdit ettiği veya ağır mağduriyet yaratacağı hallerdeyse (tecavüzle oluşan gebelik gibi) bu süre 20 haftaya uzuyor.

Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı "Normal Doğum Eylem Planı" videosundan bir kare

Kürtaj ekranda ibretlik bir hikâye

Ancak biz henüz ekranda kürtajın doğal bir karar olduğunu, travmadan ve krizden uzak bir şekilde yaşanabileceğini ve olumlu sonuçlar doğuracağını anlatan bir hikâye izlemedik. Ekranın en popüler dizilerinden Kızılcık Şerbeti, Doğa’nın annesi tarafından zorla kürtaja götürülmesi ve oradan kaçmasıyla başlamıştı hatırlarsınız. Yeni sezondaysa Görkem kendisini balkondan aşağı atmakla suçladığı Fatih’ten hamile. Ama çocuğu aldırmayı bir an bile düşünmüyor. Evlilik ne kadar yanlış olursa olsun, çocuksuzluk bir ihtimal değil. Geçtiğimiz sezonun kadın hikayeleriyle öne çıkan dizisi Ömer’de de kürtaj bir travmaydı. Ekonomik sıkıntılar, yaşı ve anneliğin ağır sorumlulukları sebebiyle kürtaj olmak isteyen Gamze, ailesi ve kocası Ömer’in baskıları altında kalmış, fikri değiştirildikten sonraysa önüne sağlık sorunları çıkmış ve bu sefer de kürtaj olması için baskılanmıştı. Yani bedeniyle ilgili en temel kararlardan birini asla kendi başına verememişti. “Ben istemedim diye Allah beni cezalandırdı” diyen Gamze en sonunda düşük yaptı. Ama korkmayın finalde kucağında çocuğu ve yanında kocasıyla gördük Gamze’yi, çünkü dizilerde esas/makbul kadınlar her daim mutlu bir aile kurarlar.

Ömer dizisinden bir kare

Makbul olmayan kadınlara gelince, işte onlar kürtaj yapabilirler. Mesela Ferhunde. Türk dizi tarihinin en na-makbul kadını, ekranda kürtaj yaptıran ve hayatına devam eden nadir karakterlerden. Ve şimdilerde Yaprak Dökümü tekrarlarıyla her sabah ekranda. Kocası hapse girecek, evliliği bitmiş, tek başına çocuk sorumluluğu almak istemiyor, ama arkadaşı kürtajdan beş dakika önce halâ darlıyor Ferhunde’yi: “Hiç çıkmayacak aklından” diyor. Ali Rıza Bey’in kınayan bakışları, zaten. Arka Sokaklar gibi didaktik sistem dizilerinde de kürtaj var. Ama uyarı mahiyetinde. Merdiven altı kliniklerde, polis baskınları eşliğinde. Genç kadınların neden güvenli kürtaja erişimleri olmadığı, devlet hastanelerinin neden yasal olmasına rağmen fiilen kürtaj yapmadığı Arka Sokaklar’ın konusu değil. Geçtiğimiz sezon iddialı başlayıp çabuk final yapan Korkma Ben Yanındayım da daha ilk bölümden bu tehlikeli kliniklerden birine sokuyor bizi. Henüz lise öğrencisi İnci, kanlı sedyelerin olduğu bir muayenehanede, lahmacun yiyen bir doktorun eline düşüyor. Kliniği polis basınca kaçıyor. Dizi üçüncü bölümde yedi yıl atlayarak devam ediyor ve hikâye hızlıca bir aşk üçgenine, İnci ise evli barklı bir anneye evriliyor.

Korkma Ben Yanındayım dizisinden bir sahne

Sektör çalışanları ne diyor?

Ekranda kürtaj yazmak da, bunu çekmek de kolay bir iş değil. İzlemek isteyen seyirci kadar, konuyu ekrana taşımak, her yönüyle tartışmak, anneliğin kutsal olmadığını, çocuk istememenin veya aldırmanın çok doğal bir seçim olduğunu anlatmak isteyen hepsi çok yetenekli yazarlar, yaratıcı ekipler ve oyuncular var, yok değil. Ama bu yaratıcılar siyasi iklimin, dizi çiftlerini evli-mutlu-çocuklu görmek isteyen hayran tepkilerinin ve tepeden gelen baskıların etkisindeler. Bu yazıyı yazarken isimlerini yazmamak kaydıyla konuştuğum yaratıcı isimler en çok da oto-sansürden şikayetçiler. “Otosansür mekanizması RTÜK ya da hükümet baskısından daha güçlü çalışıyor”, “Çok bıçak sırtı bir konu olduğu için daha yazarken kişisel baskı oluşuyor”, “Tabii ki baskı var ama bizzat telefon geliyor şeklinde değil de, toplantı odasındaki fil gibi” diye anlatıyorlar durumu. Amasız, itirazsız bir kürtaj sahnesini ekranda görmenin mümkün olup olmadığını sorduğumda “Ben yazarım da, çekileceğine garanti veremem” diyen de var, bunun ancak çok güçlü bir yapımcının kararı ve ısrarıyla olabileceğini söyleyen de, dümdüz “Hayır” veya “İmkânsız” diyenler de…

Ekranda amasız, vicdan ağrısız, caydırma ve korkutmasız kürtaj

Dizi kahramanları, elbette birer karakter, tüm kadınların temsiliyetini üstlenmek zorunda değiller.  Ancak Bahar hem kadın güçlenmesini odağına alan yapısı hem de bir doktor dizisi olmasıyla kürtajın normal, yasal ve sağlık açısından sorunsuz bir seçenek olduğunun altını çizmek için ideal örnekti. En çok da bu yüzden üzdü seyirciyi. Seren bu hikâyenin sonunda yine anne olmayı seçebilirdi, yeter ki kendi kararını kendisi, hiçbir müdahale altında kalmadan verseydi. Bu haftadan sonra bu konu nasıl işlenecek, Seren’in annesi Efsun (Nihal Yalçın) konuya nasıl bir perspektif verecek izleyip göreceğiz.

Ana meselemizse elbette tek bir dizi değil. Mesele, milyonların her akşam başına geçtiği ekranda kürtajın amasız, vicdan ağrısız, korkutma ve caydırma olmadan yer aldığını görebilmek. Çünkü kürtaj yasal bir hak ve bir kamu hizmeti olmanın ötesinde, hayatın doğal akışında bir seçenek ve kadınların kendi bedenleri hakkında vereceği en temel kararlardan biri. Özellikle genç seyircinin bu konuda bilgilendirilmesi ise elzem. Çünkü hepimiz biliyoruz ki içinde yaşadığımız şiddet ve cezasızlık iklimi tek başına var olmuyor. Altına kadın bedeni ve hayatı üstünde tahakküm kuran sosyal politikalar ve kültürel kodlardan oluşan battaniyeler, sağına soluna düşmesin diye destekler konuluyor. Kürtaj karşıtlığı, sezaryen kötüleme gibi sosyal politikalar, kadına karşı şiddet ve cezasızlık ikliminin can suyunu veriyor. Bedeni hakkında söz hakkı bir kez kadından alındı mı, o bedeni yok etmek de kolaylaşıyor. İşte bu yüzden kürtajın dizilerde varlığı ihtiyaç hasıl oluyor, hem de en acilinden.

Binnaz Saktanber Kimdir?

Ankara'da doğdu. Tevfik Fikret Lisesi ve başarı bursuyla okuduğu Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. Gazeteciliğe okul yıllarında Sabah Gazetesi ve Turkish Daily News'da çalışarak başladı. 

Fulbright bursuyla gittiği ABD'de The City University of New York'ta siyaset bilimi üzerine lisansüstü eğitimini tamamladı. New York'ta yaşadığı yıllarda Türkiye'nin ilk bloglarından Loonybinsblog'u kurdu, Radikal İki, Birikim, Bant Mag. gibi yayınlarda yazı ve makaleleriyle yer aldı. Aynı zamanda The Museum of Modern Art, The Metropolitan Museum of Art, Film at Lincoln Center, Carnegie Hall gibi kurumlarla film, görsel sanatlar ve performans sanatları üzerine projeler geliştirdi ve yönetti. 

2012'de Türkiye'ye dönüşünden itibaren politika ve kültür-sanat alanındaki yazılarıyla The Guardian, CNN International, Roar Magazine gibi uluslararası yayınlar için yazdı, Witte de With Review'un İstanbul temsilciliğini yaptı. Cumhuriyet ve Hürriyet gazetelerinde popüler kültür, televizyon ve sinema üzerine yazdı. 2021-2024 yılları arasında haftalık yazı ve röportajlarıyla Gazete Oksijen 'de yer aldı. Eylül 2024'te T24 ailesine katıldı. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Defne Kayalar: Ün dediğin şey gerçekten faydalı bir şey için kullanılmayacaksa neye yarar emin değilim

“Her kadın anne olmak zorunda değil. Her anne de anneye dönüşemiyor aslında. Kutsal olan annelik değil, çocuğa verilen sevgi ve şefkat. Anneye dönüşen kişi kadın ya da erkek de olabilir, baba da olabilir, abla da olabilir. Bu doğurmuş olmanla ya da senin genlerinden olmasıyla ilişkili bir şey değil"

İyi kızlar RTÜK’e, esas kızlar nereye?

Esas Oğlan, cinselliği hayatın olağan akışında yaşayan ve bunun için cezalandırılmayan kadın karakterleri ve onların birbirine desteğini resmetmesiyle yasakları değil, övgüyü hak ediyor

Şahika Tekand: Yerli sinema ve dizi izlemiyorum; hiçbir dizide hiçbir partner ve yönetmenle yer almam

“Ben sinema ve televizyonu 1997’de çok kesin bir karar vererek bıraktım. Hiç özlemiyorum ve merak etmiyorum”

"
"