27 Aralık 2024

2024’ün en iyi dizileri 

Geçtiğimiz yılın en iyi yabancı dizilerini sizin için seçtik.

Bir yıl daha dizilerle geçti. Yeni başlayan maceralar; ikinci, üçüncü sezonlarıyla ekrana bağlayan masallar, edebiyat uyarlamaları, gerçek hayatın karmaşası ve dramaların arasında hayatta kalmaya çalışan komediler… Peki yılın en iyi işleri hangileriydi?

2024-2025 yayın sezonunda izlediğimiz yabancı dizilerin en iyilerine gelin beraber bakalım. Ondan bire doğru geri sayalım:

10. The Penguin (BluTv): The Penguin, bu yılın televizyon tarihine kalacak işlerinden. 2022 tarihli Batman filminden çıkıp gelen dizinin meydanında Colin Farrell"in muhteşem makyajlı Penguin'i, yani Oswald Cobb var. Oz, patronunu öldürüp suç dünyasında tepeye oynayan ve kaybedecek pek bir şeyi olmayan orta-seviye bir gangster. En büyük rakibi ise Oz'un öldürdüğü kardeşinin intikamını almaya and içmiş ve akıl hastanesinden yeni çıkmış Sofia Falcone (Cristin Milioti). İkilinin kapkara iktidar mücadelesi yer yer karikatürleşse de, izlenmeyi hak ediyor. 

The Penguin

9. The Bear (Disney+) :  The Bear' in bir "ara durak" veya "nefeslenme" diye tanımlayabileceğim üçüncü sezonu karakter gelişimi veya olay örgüsü açısından büyük gelişmeler içermiyor ama yine de senenin en iyileri arasına girmeyi hak ediyor. Büyük hadiseler anlatmaktan ziyade hikayeye bağlılığımızı test eden bu sezonda, benim için iki bölüm öne çıkıyor: Ayo Edebiri'nin yönettigi ve Tina'nın yolculuğunu anlatan Napkins bölümü ve Jeremy Allen White'ın gözünden akan bir damla yaşla hayran bıraktığı sezon finali.

The Bear

8. Shrinking (Apple Tv +): Ekranda ikinci yılına giren Shrinking, ilkinden daha iyi ve karakterlerine nefes aldıran bir sezonla karşımızda. Karısını bir trafik kazasında kaybeden terapist Jimmy (Jason Segel), aynı ofisi paylaştığı diğer terapist Gaby (Jessica Williams) ve her ikisinin de mentoru Paul (Harrison Ford), hem kendilerinin hem de etraflarındaki insanların dertlerine çare olmaya çalışıyor. Hayat bazen izin veriyor, bazen vermiyor ama Shrinking her halükarda işin içinden bir komedi çıkarmayı beceriyor. 

Shrinking

7. Say Nothing (Disney+): Say Nothing’ in  konusu “the troubles”, yani 60’lardan 1998’e kadar süren ve "düşük yoğunluklu savaş" denen Kuzey İrlanda meselesi. Gerçek kişi ve olaylar üzerinden anlatılan hikaye, gazeteci Patrick Radden Keefe' in aynı adlı kitabından uyarlanmış. Odağımızda hem IRA'nın muhbirlik şüphesiyle kaçırıp öldürdüğü on çocuk annesi Jean McConville, hem de örgüt üyeleri Dolours ve Marian Price kardeşler var. Dizi, insanların nasıl ve neden radikalize olduğunu, yaşanan silahlı mücadele , kazanım ve pişmanlıkları allayıp pullamadan anlatıyor. Price kardeşlerin hapishanede başladıkları açlık orucunu ve gördükleri korkunç muameleyi anlatan bölümler dikkate değer. İzlerken “düşük yoğunluklu savaş” diye bir şey olamayacağını da bir kez daha anlıyorsunuz.

Say Nothing

6. Fallout (Prime Video):  “Günümüzden iki yüzyıl sonrasının kıyametini anlatan bir dizi nasıl olur da senenin en eğlenceli işi olur?” diyorsanız, Fallout’u izlemelisiniz. Aynı adlı video oyunundan uyarlanan dizi, temelleri 1950’lerde atılan, insan eliyle davet edilmiş bir kıyameti ve sonuçlarından doğan toplumun katmanlarını inceliyor. Toplumun en medeni ve gelişmiş gözüken sınıfları ve en kenara itilmişlerin arasındaki “farkların”  sandığınız kadar büyük, masumların ise o kadar da masum olmadığını tempoyu düşürmeden ve ekranın her köşesinde bakacak bir şey bulacağınız bir görsel dünyayı önünüze sererek anlatıyor.  

Fallout

5. We Are Lady Parts (Peacock) : Lady Parts isminde tüm üyeleri kadın ve Müslüman bir punk grubunun yanakları sıkılası tatlılıkta hikayesi, üç senelik bir aradan sonra ikinci sezonuyla geri döndü. Nida Manzoor'un yazıp yönettiği ve yetmezmiş gibi şarkıları da bestelediği We Are Lady Parts ‘ın kahramanlarının bu sezon ün, kapitalizmin neresinde duracakları ve başka kadınlara alan açıp açamayacakları gibi dertleri var. We Are Lady Parts’ın en büyük başarısı ise Müslüman kadınları ezilmiş, kurban veya sahibine hayran gibi resmetmeden, hayatlarındaki dertleri, hem de komik komik anlatabilen bir iş olması. 

We Are Lady Parts

4. Yüzyıllık Yalnızlık (Netflix): Çoğu edebiyat uyarlamasının bir sayfa dolusu formülü Excel’e geçirmişsiniz kuruluğunda olduğu dizi evreninde, hepimizi şaşırtan bir cevher oldu Yüzyıllık Yalnızlık. Bu kadar “büyük” bir eseri dizileştirmenin süfli bir sonuç vereceğini düşünenleri utandırdı. Gabriel García Márquez‘in şaheseri, tam da onun isteyeceği gibi, tamamen İspanyolca bir uyarlamayla Kolombiya’da ve iki oğlunun yapımcılığında çekildi. 16 bölüm olarak planlanan dizinin ilk sekiz bölümü büyülü gerçekliği ekrana taşıyabilmek için büyük çaba sarf eden, sevenlerini pişman etmeyecek, yeni tanışanları ise hikayeye hayran edecek bir uyarlama. 

Yüzyıllık Yalnızlık

3. Baby Reindeer (Netflix): Baby Reindeer, sadece bu yılın değil, belki de televizyon tarihinin en kendine dürüst dizisiydi. Richard Gadd’ın kendi başına gelen bir ısrarlı takip hikayesinden yola çıkarak kaleme aldığı ve başrolü canlandırdığı drama; taciz, arzu ve başarı için feda edebileceklerimiz gibi son derece hassas konuları televizyonda daha önce tanık olmadığımız bir duygusal çıplaklıkla anlattı. Dizi Hem Gadd’a, hem de tacizcisi Martha’yı oynayan Jessica Gunning’e yepyeni kariyer kapıları araladı. Ancak dizinin “bu gerçek bir hikayedir” ibaresini kullanmaktaki ısrarı, dizide bahsedilen gerçek tacizci olduğu iddia edilen Fiona Harvey’nin yapımcılara dava açmasına ve dizinin verdiği mesajın tam aksine, kendisinin de bir taciz kampanyasının nesnesi haline gelmesine sebep oldu. 

Baby Reindeer

2. Shōgun (Disney+): 76. Emmy Ödülleri'nde En İyi Drama, En İyi Erkek ve En İyi Kadın Oyuncu da dahil 18 ödülü kaparak rekor kıran Shōgun, tarihte bir sezonda en çok Emmy kazanan dizi ünvanını elinde tutuyor. Shōgun, her şeyden önce tercümeyle ilgili bir dizi. Kültürün, tarihin, arzunun, duanın tercümesi olur mu? Bir dilden bir dile, bir milletten bir millete, bir insandan diğerine bağ kurmak için ne gerekir, sözcükler kafi olur mu? Cevapları Shōgun'da, Shōgun ile ilgili detaylı yazımız burada. 

Shōgun

1. Somebody Somewhere (BluTV) : Somebody Somewhere bir tırmanışı anlatıyor. Everest’ e değil, çok uzaklara, çok büyük başarılara da değil, kendi hayatının anlamlı hissettiren noktasına doğru bir tırmanış bu. Dağın, veya yokuşun  başında Sam (Bridget Everett) var. Ablası öldükten sonra hayatını yeniden yaşamaya çalışan Sam’e bu yolda arkadaşları Joel ve Fred eşlik ediyor. Bir de kız kardeşi Tricia. Küçük hayallere, küçük zaferlere birlikte yürüyor, birbirlerinin hayatlarında açılmış sökükleri birlikte dikiyorlar. Üç sezonun sonunda yokuşun tepesine çıktıklarında “mühim olan tırmanıştı” diyecek kadar mutlu, oturup dinlenecek kadar hayatlarından hoşnutlar. Biz de bu tırmanışa eşlik ettiğimiz için şanslı. 

Somebody Somewhere

Mansiyonlar: Queenie (Disney +), My Lady Jane (Prime Video), Sugar (Apple Tv +), The Agency (Showtime), Self Portrait As A Coffee Pot (MUBİ) , Presumed Innocent (Apple Tv +)

Bir de not: Orjinal listemde ilk onda yer alan English Teacher’ı, yaratıcısı ve başrol oyuncusu Brian Jordan Alvarez’e yöneltilen tecavüz suçlamaları sebebiyle listeden çıkardım. 

Binnaz Saktanber kimdir?

Ankara'da doğdu. Tevfik Fikret Lisesi ve başarı bursuyla okuduğu Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. Gazeteciliğe okul yıllarında Sabah Gazetesi ve Turkish Daily News'da çalışarak başladı. 

Fulbright bursuyla gittiği ABD'de The City University of New York'ta siyaset bilimi üzerine lisansüstü eğitimini tamamladı. New York'ta yaşadığı yıllarda Türkiye'nin ilk bloglarından Loonybinsblog'u kurdu, Radikal İki, Birikim, Bant Mag. gibi yayınlarda yazı ve makaleleriyle yer aldı. Aynı zamanda The Museum of Modern Art, The Metropolitan Museum of Art, Film at Lincoln Center, Carnegie Hall gibi kurumlarla film, görsel sanatlar ve performans sanatları üzerine projeler geliştirdi ve yönetti. 

2012'de Türkiye'ye dönüşünden itibaren politika ve kültür-sanat alanındaki yazılarıyla The Guardian, CNN International, Roar Magazine gibi uluslararası yayınlar için yazdı, Witte de With Review'un İstanbul temsilciliğini yaptı. Cumhuriyet ve Hürriyet gazetelerinde popüler kültür, televizyon ve sinema üzerine yazdı. 2021-2024 yılları arasında haftalık yazı ve röportajlarıyla Gazete Oksijen 'de yer aldı. Eylül 2024'te T24 ailesine katıldı. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Disclaimer: Gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu var

'Disclaimer', kartlarını veya başka bir deyişle “gerçeği”  göstermek için son bölüme kadar bekliyor, ve ne yazık ki yedi uzun saat boyunca bu sonu beklemek için iddia ettiği kadar cazip bir hikaye sunamıyor

Defne Kayalar: Ün dediğin şey gerçekten faydalı bir şey için kullanılmayacaksa neye yarar emin değilim

“Her kadın anne olmak zorunda değil. Her anne de anneye dönüşemiyor aslında. Kutsal olan annelik değil, çocuğa verilen sevgi ve şefkat. Anneye dönüşen kişi kadın ya da erkek de olabilir, baba da olabilir, abla da olabilir. Bu doğurmuş olmanla ya da senin genlerinden olmasıyla ilişkili bir şey değil"

İyi kızlar RTÜK’e, esas kızlar nereye?

Esas Oğlan, cinselliği hayatın olağan akışında yaşayan ve bunun için cezalandırılmayan kadın karakterleri ve onların birbirine desteğini resmetmesiyle yasakları değil, övgüyü hak ediyor

"
"