Geçmişi oldukça eski olan devlet borçları sorununu, bir yazı dizisiyle tarihsel süreç itibariyle inceleyeceğim. Başlangıç, Osmanlı Devleti'nden devralınan borçlar…
1923'te kurulan genç Türkiye Cumhuriyet Korkut Boratav (1993) Hoca'nın ifadesiyle "Osmanlı'dan Düyun-u Umumiye İdaresini, 65 milyon dolarlık borç yükünü, kapitülasyonları, hammadde-gıda maddesi ihracatçısı ve buna karşılık sınai ürün ithalatçısı olarak, kısaca Avrupa'nın ortak bir yarı-sömürgesi haline gelmiş ekonomik yapısını devralmıştı". Genç cumhuriyetimiz ulaşmak istediği ekonomik ve siyasi hedeflere de Osmanlı döneminden kalan bu olumsuz mirası yüklenerek yönelmiş oldu.
Peki bu olumsuz miras nasıl ortaya çıktı? Osmanlı Devleti 17. ve 18. yüzyıllarda hem kendi iç dinamikleri hem de dış konjonktürdeki değişimlerin etkisiyle mali sorunlar yaşamaya başlamıştı. Bu sorunlar 19. yüzyılın ortalarına doğru giderek daha da derinleşmişti.
Böyle derin bir mali sorunun doğuşunda pek çok faktör etkiliydi.
Öncelikli faktörler askeri olanlardır. Fetih gelirleri, ganimetler, yeni kazandığı toprakların ve halkın vergi gelirleri ile zenginleşen Osmanlı, II. Viyana kuşatması-1683'te Avrupa içlerince durdurulunca ve 1699 yılındaki Karlofça Anlaşması ile ilk kez toprak kaybedince, 1711-1718 yıllarında kaybettiği toprakları geri alma siyaseti izledi ama asıl gelir kaynağı olan yukarıda saydığım gelirlerin yerini mali yük yaratan savaşlar almaya başlamıştı. Ayrıca verimli tarım arazilerinden yoksun kalmış, kaybedilen topraklarda dahi devlet çalışanlarının harcamalarını karşılamaya devam etmişti.
Sosyal faktörler ise oldukça can alıcıdır: Savaşlardan alınan yenilgiler sonucu mevaciplerini alamayan ordu devlete ve halka karşı eylemlere girişmekten kaçınmamış, ekonomik sorunlar ve sosyal çalkantılar birleşmeye başlamıştı. Mali bunalımın gerek nedeni gerekse sonucu olarak kabul edilen iç güvensizlik, ekonomik hayatı olumsuz yönde etkilemişti.
Ahmet Tabakoğlu (1985) bu dönemdeki sosyal sorunları şöyle özetler: "Tımar düzeninin bozulması ve köylerini terk edenlerin boşalttıkları bölgelerde güvenliğin ortadan kalkması ile yol kesicilerin transit geçitlere darbe vurması, hazine gelirlerinin azalmasına neden olmuştu. Devletin "kapı halkı" adıyla hem her an savaşa hazır asker hem de halkı eşkıyaya karşı koruyan muhafızların oluşturduğu grupları ise yağma ve eşkıyalık hareketlerine katılmışlar, otoritenin zayıfladığı zamanlarda eylemlerini artırmışlardı. Ayan sınıfının güçlenmesiyle vergi toplama yetkisi alması, vergi gelirlerinin önemli bir kısmına el koymasına neden olmuş, merkezi yönetimin taşrada gücünü yitirmesiyle özellikle vergi altında ezilmekten kurtulmayı amaçlayan halk tarımı terketmiş, tarımsal üretim azaldığından şehirlerde mal talebi artmış, ayrıca para değerinin düşüşü, altın ve gümüşün değerinin yükselişi ile fiyatlar genel seviyesi yükselmişti."
Osmanlı İmparatorluğu'nun mali bunalımının derinleşmesinde dış ekonomik şartlar da rol oynamıştı. Osmanlı'nın sanayi devrimini gerçekleştiren Avrupa karşısında geri kalmışlığı, Avrupa ile serbest ticaret anlaşmaları ardından sanayinin ithal malların rekabetine dayanamaması, daha önce ihraç ettiği malları artık ithal etmesiyle büyüyen dış ticaret açıkları sonucunda ekonomi Batı güdümüne girmişti.
Osmanlı dış ticaret açıklarını 1850'ye kadar değerli maden ihracıyla, 1854'ten itibaren de dış borçlanma ile kapatmaya çalışmıştı. İşte bundan sonra Avrupa'ya ekonomik bağımlılığın yanında mali bağımlılığı da başlamış ve finans kesimine borçluluk giderek artmıştı.
Mali bunalıma çözüm olarak yapısal sorunlara geçici çözümler aranmış; para tağşiş edilmiş, esham kavaimi çıkarılmış ve galata bankerlerinden borçlanılmıştı. Ancak bu kısa vadeli çözümler işe yaramamış ve dış borca ihtiyacın şiddeti artmıştı.
Ancak Osmanlı dış borç almak için Kırım savaşlarının başladığı 1854 yılına dek beklemişti. Çünkü; yabancılardan ekonomik yardım istemek hem geleneklere aykırı hem de onur kırıcıydı. Dönemin Şeyhülislamının fetvasına göre ise dış borç "mekruh"tu. Ayrıca Osmanlı Devleti'ne Avrupa'nın uyguladığı bir çeşit tecrit politikası vardı. Mali yapının bozukluğu nedeniyle Avrupa'ya göre kredibilitesi düşük bir ülkeydi. Esasen güçlü dönemlerinde borç istenilen bir ülke olan Osmanlı, bu durumun bilincinde olarak dış borca güven duymuyordu.
Ama 1826'da Vaka-i Hayriye'den sonra dışarıdan borç alma düşüncesi ortaya çıkmıştı. Bazı İngiliz banker ve diplomatlar Osmanlı hükümetini borçlanmaya teşvik etmeye başlamıştı. İlk dış borçlanma girişimi, Müslüman bir ülke olan Fas'tan 1774 Kaynarca Anlaşması ile sonuçlanan Rus yenilgisi ve 1776 İran Savaşları sonrasında ek finansman ihtiyacının çok yükseldiği 1783 yılında gerçekleşmiş, ancak borçlanma girişimi sonuçsuz kalmış ve iç borçlanma tercih edilmişti. Osmanlı İmparatorluğu'nun aldığı ilk dış borcun, Kırım Savaşı sırasında alınan dış borç olduğu bilinse de başka deneyimleri de olmuştu: Du Velay (1978) ve Yerasimos (1977)'un eserlerinde dış borç bulma girişimleri hakkında şu bilgiler aktarılır: "Reşit Paşa'nın sadrazamlığı ve Sultan Abdülmecit'in padişahlığı zamanında 27 yıl vadeli ve 55 milyon franklık bir borç sözleşmesi, padişahın onayı alınmadan sadrazam tarafından imzalanmıştı. Ancak yabancı ülkelerden borç almanın İmparatorluğun saygınlığını zedeleyeceğini düşünen padişahın onayı olmayınca, Osmanlı 2,2 milyon frank tazminat ödemek zorunda kalmış, sadrazam da görevden alınmıştı."
Düyun-u Umumiye Binası
İlk dış borç – Kırım Savaşı (1854)
Osmanlı Devleti 4 Ağustos 1854 tarihinde Kırım Savaşı'nın finansmanının sağlanması için Londra ve Paris borsalarında 3 milyon sterlinlik tahvil satmıştı. İsmail Hakkı Yeniay (1964) kitabında ilk Osmanlı borcu için şu bilgileri aktarır: "15 yılın sonunda tamamen geri ödeme koşulu konmuştu. Bu borcun ihraç bedeli yüzde 80 ve faiz oranı yüzde 6'dır. 10 Nisan ve 10 Ekim'de yıllık borç servisinin iki taksitte ödeneği karara bağlanmış, borç karşılığında 300.000 Osmanlı lirası tutarında Mısır Vergisi gösterilmişti. Komisyon ve diğer masraflar düşüldükten sonra hükümetin eline sadece 2,3 milyon sterlin geçmişti."
Dış borçlanmanın yansımaları
İlk dış borçlanma Osmanlı yönetiminde büyük beğeni toplamış, adeta sevinçle karşılanmıştı. İlk borcu izleyen yirmi yılda Muharrem Kararnamesine kadar 15 borç sözleşmesine imza atmıştı (Bakınız Tablo 1). İmparatorluğun 19. yüzyılda en iyi öğrendiği şey, "dış borçlanma" olmuştu.
Osmanlı'nın dış borçlanmasının bazı artıları
Dış borçlar, içeride reformların (Osmanlının hammadde ihraççısı ve mamul mal ithalcisi olabilmesi için, loncaların ve tekellerin kaldırılması, altyapı sağlanması, dış yatırımların serbest bırakılması, yargı reformu, fiyat kontrolleri, yabancı bir merkez bankasının kurulması gibi) yapılmasını, klasik devletten kısmen kapitalist devlete kurumsal dönüşümün finansmanını sağlamıştı.
Borç gelirleriyle merkezi yönetim güçlenmeye başlayınca, iç güvensizlik azalmıştı. Borç sayesinde ayanların gücünü kırılırken, mültezimlerin olumsuzlukları ile mücadelede başarılı olunmuş, Avrupalıların denetimi artırması pahasına Osmanlı tüccarları ve tefecilerinin de önü kesilmişti. Tımar düzeninin değişmesine neden olmuş, küçük toprak mülkiyetine dayalı yeni bir yapı kurulmaya başlanmıştı.
Dış borçlar mecburen Osmanlı'nın dış ticaret hacminin genişlemesine katkıda bulunmuştu. Başlangıçta bu katkı, ithalattaki genişlemenin borçlarla finanse edilmesi şeklinde olmuştu. Sonraları Düyun-u Umumiye İdaresi kendisine bırakılan vergi gelirlerinin sağlandığı tarımsal üretimi genişleterek topladığı fazlayı çoğaltmak istediğinde, üretim ve ihracatla da ilgilenmeye başlamıştı.
Elbette dış borcun vadesi geldiğinde ödenmesi gerektiğinden faiz ve anapara ödemelerinin yarattığı baskılar nedeniyle, ihracatta da gelişmeler yaratmıştı.
Osmanlı'nın dış borçlanmasının eksileri
Osmanlı'nın dış borçlanması hakkında en büyük olumsuzluk mali iflasına yol açması… Ancak iflas bir günde gelmedi. Osmanlı tarih sahnesinden silinene dek borçlanma ve geri ödeme mekanizması devam etmişti. Bu süreçte Osmanlı ekonomisinde yaratılan iktisadi artık yabancı şirketlerin kâr ve faiz gelirleri olarak büyük ekonomilere aktarılmıştı. Bu kârlı yöntem!, Avrupa'nın Osmanlı'yı daha çok borçlandırmasını özendirmiş, hatta borç alınması yönünde baskı yapılmıştı.
Dış borçlanma sürecinde Osmanlı kapitülasyonlarla beraber yarı-sömürgeleşmiş, gelirleri yabancı uyrukluların elinde kalmıştı. Avrupa yabancı sermayesi, Osmanlı'dan büyük siyasal ve ekonomik ayrıcalıklar elde etmişti. Bu durumun etkileri Osmanlı'nın yıkılmasında kendini gösterecektir.
Ekonominin iflası
Osmanlı dış borçları giderek daha ağır şartlarda elde etse de üretimi artıracak alanlarda kullanmayarak israf etmiş ve borcun yükü hasılatını aşmıştı.
1854'ten sonra yılda bir ya da iki kez yapılan borçlanma, cari harcamaların ya da eski borçların servisinde kullanılmış, bu durum da faiz ve anapara ödemelerinin giderek büyümesine, her yeni borçlanmanın giderek daha ağır şartlarda gerçekleştirilmesine ve borç servisi için tekrar borçlanma gereksinimine yol açmıştı (Bakınız Tablo 2).
Daha ilginç bir bilgiyi Haydar Kazgan (1995) kitabında şöyle yazar: "Osmanlının borçlanmasında dış borç alınan ülkeden borcun hasılatının harcanacağı silah ve mühimmat alımı yapılıyordu. Örneğin 1855 borçlanmasında borçlanılan meblağ ülke içine dahi giremeden borcun alındığı İngiltere ve Fransa Osmanlı'ya borç tutarının iki katı kadar silah ve askeri mühimmat satarak kazançlarına kazanç eklemişlerdi."
Muharrem Kararnamesi ve Düyun-u Umumiye İdaresi
Osmanlı hükümeti dış borç servisini ne kendi bütçe olanakları ne de yeni borçlanmalar kanalıyla yapamaz hale gelince, 6 Ekim 1875'te İstanbul gazetelerinde bir duyuru yayınlamış, altı ay içinde de tüm nakit ödemelerini durdurmuştu.
Borçlarını ödemeyeceğini ilan eden Osmanlı'ya Avrupa'dan sert tepkiler gelmiş, 1878 Berlin Barış Anlaşması'na Osmanlı hükümetini gerektiğinde Avrupa'nın mali denetimine sokacak özel bir hüküm dahil edilmişti.
Böylece Osmanlı'nın borçlanmasında 20 Aralık 1881'de imzalanan Muharrem Kararnamesi ile borçların kesin ödeme kararı ile ilgili yeni bir sayfa açılmış, devlet gelirleri "alacaklı"ların yönetimine bırakılmıştı. Bu kararname ile devlet yönetiminden bağımsız ancak gelir kaynaklarını toplama ve kullanma yetkisine sahip Düyun-u Umumiye İdaresi kurulmuştu. Ancak bu tarihten sonra da borçlanmaya devam etmiş, bu durum İmparatorluğun çöküşüne dek sürmüştü (Bakınız Tablo 4).
İmparatorluğun içine düştüğü bunalımdan dış borçlanma ile kurtulabileceği düşüncesi ve kapitalist ülkelerin aşırı sermaye birikiminin varlığı karşısında borçlanan Osmanlı, Avrupa sermayesi için kârlı bir yatırım alanı oldu. Dış borç SONUÇTA imparatorluğu iflasa sürükledi. Ama SÜREÇTE ilk alınan dış borçlar imparatorluğun dağılmasını sadece erteledi.
Cumhuriyeti 100 yıl önce ilan eden genç Türkiye Cumhuriyeti ise Düyun-u Umumiye İdaresi'ni tanımadığı halde Osmanlı'nın dış borçlarını ödemeyi kabul etti. Lozan Antlaşması'nda borçların Osmanlı'dan toprak almış ülkelerle paylaştırılması hükme bağlandı, yeni Türk devleti bu borcun dörtte üçünü üstlendi. Son Osmanlı borcunun ödenmesi ilk borçlanmadan bir asır sonra Türkiye Cumhuriyeti tarafından tamamlandı.
Tablo 1
Tablo 2
Tablo 3
Tablo 4
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Tabakoğlu, A.; Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1985.
Yılmaz, Binhan E.; "Osmanlı İmparatorluğu'nu Dış Borçlanmaya İten Nedenler ve İlk Dış Borç", Akdeniz Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 4, Kasım 2002.
Kıray, E.; Osmanlı'da Ekonomik Yapı ve Dış Borçlar, 2. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 1995.
Pamuk, Ş.; 100 Soruda Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi: 1500-1914, 5. Baskı, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1999.
Du Velay, A.; Türkiye Maliye Tarihi, (Der. Maliye Tetkik Kurulu), M.B. Tetkik Kurulu Yayınları No: 178, Ankara, 1978.
Tezel, Y. S.; Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923-1950), Yurt Yayınları, Ankara, 1982.
Yerasimos, S.; Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye, Cilt: 2, Gözlem Yayınları, İstanbul, 1977.
Efendi, P.; Türkiye'nin Mali Tutsaklığı, May Yayınları, İstanbul, 1977.
Yeniay, İ. H.; Yeni Osmanlı Borçları Tarihi, İ.Ü. Yayın No: 1974, İktisat Fakültesi Yayın No: 150, İstanbul, 1964.
Kazgan, H.; Osmanlı'da Avrupa Finans Kapitali, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995.
Boratav, K.; Türkiye İktisat Tarihi 1908-1985, 4. Baskı, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1993.
Pamuk, Ş.; Osmanlı Ekonomisinde Bağımlılık ve Büyüme (1820-1914), Türk Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1994.
Güran, T.; Tanzimat Döneminde Osmanlı Maliyesi: Bütçeler ve Hazine Hesapları (1841-1861), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1989.
|
Binhan Elif Yılmaz kimdir?
Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümünde, Yüksek Lisans ve Doktora eğitimlerini İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Teorisi Ana Bilim Dalında tamamladı.
Akademik hayatına 1997 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü Maliye Teorisi Ana Bilim Dalında Araştırma Görevlisi olarak başlayan Binhan Elif Yılmaz, aynı Ana Bilim Dalında 2003 yılında Yardımcı Doçent, 2008 yılında Doçent, 2014 yılında Profesör oldu.
"Devlet Borçları ve Türkiye'de Borç Çıkmazı", "Türk Vergi Sistemi", "Maliye", "Küresel Kriz ve Avrupa'da Borç Çıkmazı", "Sosyal Güvenlik Ekonomisi" isimli başlıca kitaplarının yanında 100'ü aşkın akademik çalışması, ulusal ve uluslararası kongre bildirileri var.
Binhan Elif Yılmaz, Kamu Maliyesi, Maliye Politikası, Türk Vergi Sistemi, Devlet Borçları, Kamu Borç Yönetimi ve Uluslararası Borç Krizleri derslerini vermekte, TÜBİTAK, BAP destekli projeleri yürütüyor.
Çeşitli TV programlarında ekonomi yorumculuğu yapmakta olan ve Mayıs 2023'de T24'te yazmaya başlayan Binhan Elif Yılmaz, halen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümünde profesör olarak görev yapıyor.
|