30 Mayıs 2018

Jet Sosyete = Jet kirlenme

Bu yüzden de hiçbir karakterle özdeşleşme olmasa da gizli ve çirkin gerçeği yansıttığından tuhaf bir seyir zevki sunuyor

Son dönemde kendini düzene, sisteme, topluma kısacası ülkeye ait hissetmeyenlere en kestirme cevap ‘jet sosyete’ olabilir. Gülse Birsel dizilerinde karakterler abartılı, kontörlü neredeyse absürdün sınırlarında olsalar da birkaç bölüm sonra tipleşmezler ve bir derinlik söz konusu olur. Ancak bu kez Jet Sosyete karakterleri derinleşemeyerek derinleşiyorlar. Çünkü toplumun görgüsüzleşen ve kendini tamamen gösteri dünyası ilkesizliği üzerinden gerçekleştirmeye çalışan kesimini temsil ediyorlar.  Kişi kendinde gösterecek bir şeyler buluyor ve kendini bir gösteri malzemesine dönüştürebiliyorsa hayatını bir ölçüde de olsa kurtarmayı başarıyor. Örneğin Safiye’nin kızı bedenini, kız kardeşi sesini, erkek kardeşi şiddet eğilimini delikanlılık edebiyatıyla cazibeli kılarak görünürlük kazanıyor ve var olmayı hak ediyorlar.

Jet Sosyete olarak tanımlanan Gizem ve ailesi ise sonradan görme, cahil, duyarsız, aç gözlü ancak nüfus sahibi güçlü bir aile oldukları için gösterecek çok şey buluyorlar. Bu ailede seyirci açısından özenilecek herhangi bir karakter yok gibi görünse de Gizem gibi şuursuzca alışveriş etmek için can atan milyonlar Gizem’le dalga geçecek malzemeye ulaşıyorlar. Böylece ulaşılamayan ciğere mundar deme lüksüne erişiliyor. Öte yandan kültürün otoritelerce çok çeşitli saldırılar sonucu yozlaşması ve bir süredir görgüsüzlüğün bir zenginlik göstergesine dönüştüğü günümüzde ülkesinin yabancısına dönüşenler bu kez aşağılayacakları bir karakter buluyorlar. Bu kesim de Gizem’i neredeyse artık bıkkınlık ve tiksinti duydukları yeni görgüsüz zenginleri madara ettiği için bir ölçüde seviyor bile olabilirler. Dolayısıyla Gizem herkese çok iyi geliyor ama hiçbir kesim tarafından sevilmiyor.

Türkiye’nin yüzüne Türkiye’nin halini güldürerek gösterdiği için aslında güçlü toplumsal değişimin kirli sonuçlarını farklı karakterlerle dizide örneklendiriyor. Birsel’in daha önceki dizilerinde apartman daireleri vesilesiyle sunulan toplumsal panoramanın yerini plastik bir Amerikan taklidi site alıyor.  Amerikan tarzı inşaatlarda yaşanan Türkiye usulü sahte zenginliğin yaşamları ne kadar yoksullaştırdığını gayet ayrıntılı gözler önüne seriyor. Suni göletler, bahçeler, peyzaj özgün olan her öğenin ölümünü deklare ediyor sanki. Var olanın içini doldurmak, yenilemek, korumak ve güzelleştirmek yerine yeni sitelerde yaşanan sanal ve adaptasyon hayatların sakil duruşları komediye hazır içerik sunuyor. Bu yapıların içinde aynılaşan zihniyetin herkesi birbirine nasıl benzettiği sadece Gizem’le değil Safiye’nin değişimi üzerinden de bölüm bölüm gösteriliyor.

Kaldı ki dizinin tüm karakterlerinin Gizem’den altta kalır yanı olmadığı gibi diğerleri için nihai hedef de aslında Gizemleşmek olarak beliriyor. Sonuçta hepsi aynı AVM’nin içinde kimlik kazanmaya çalışıyor ve toplumsal hiyerarşideki yerlerini belirliyorlar. Herkesin markası alım gücüne göre değişse de marka bağımlısı tüketici pozisyonları değişmiyor. Gülse Birsel’in daha önceki dizilerinde olduğu gibi sinema, tiyatro, edebiyat veya resim gibi sanata dair entelektüel sohbetlere rastlanmıyor. Dahası üst-orta ya da farklı katmanlardaki Beyaz Türk tanımlamasına uygun herhangi bir karakter de görülmüyor ya da en azından net olarak verilmiyor. Her alanın tek tek alınıp satılabilen içi çürümüş içeriği Gizem’in alım gücü karşısında dize geliyor. Gizem ve türevlerinin egemenliğindeki sistemde neden kendini kendi ülkesinde yabancı hissetmenin açıklaması da yapılmış oluyor.

Dizideki tüm karakterlerin bir şekilde çıkarcı olması neticede bir tane bile temiz, masum ve gerçek bir iyinin kalmadığının yani toplu yozlaşmanın yansıması olarak hissediliyor. Bu yüzden de hiçbir karakterle özdeşleşme olmasa da gizli ve çirkin gerçeği yansıttığından tuhaf bir seyir zevki sunuyor. Jet Sosyete, jet kirlenmenin sonucu ağlanacak halimize kahkahalarla güldürüyor.  

Yazarın Diğer Yazıları

Bartleby bu sezon Cihangir Atölye Sahnesi’nde ‘durmayı tercih ediyor’

Ah Bartleby, ah insanlık, ahhh dünya! Senin ahın her ‘hayır’ demeye cüret edildiğinde aynı tazelikle duyuluyor ve bu sezon Cihangir Atölye Sahnesi seni tercih ettiği için bu ahhh çok doğru bir yerden yüreklere, akıllara değmeye zarifçe dokunuyor, izi kalıyor

Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür ve "Uzun Yol"

"Yüzleşmek suçun gerçekliğini kanıtlamaya mı gerekçelerini anlamaya mı yaklaştırır?", "Yoksa yüzleşmek intikam ve misilleme tuzaklarından uzaklaştırarak dengeyi mi sağlar?", "Yüzleşmek suçluyu aşağılamanın medeniyet maskesiyle saldırısı mıdır?", "Bağışlama, insanın önce kendisini sonra çevresindekilerle ilişkilerini onaran bir erdem midir?" … Ya da "Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür?"

"Tarihte Yaşanmamış Olaylar" yaşıyor!

-Oyun büyük cümleler, çarpıcı sloganlar, ağır mesajlar ya da çiğ esprilerle seyirciyi etkilemek yerine transparan ilmeklerle birbirine bağlanarak Ülkü Tamer duygu ve düşünce dünyasına hizmet ediyor

"
"