Seçimlere artık kısa bir süre kaldı. 14 Mayıs’ta yani dört ay sonra seçim sandığı önümüze gelecek. Kamuoyu hâlâ cumhurbaşkanı adayının kim olacağıyla, muhalefet aday adayları ve kendi aralarındaki siyasi rekabetle meşgul. Kaçınılmaz olan elbette bu kadar kısa süre kalmışken adayın kim olacağı tartışması…
Kamuoyunu tedirgin eden Altılı Masa'nın her bir aktörünün hemen her gün başka bir anlatı, vaat, iddiayla devam etmesi. Yanı sıra HDP’nin kendi adayını çıkaracağı söylemini gün geçtikçe biraz daha üstüne basarak tekrarlaması.
Muhalefet sanki seçim kazanılması kesinmiş gibi sonrasına dair rol ve güç paylaşımı hesaplarında. Bu hesaplar, iddialar kamuoyu önünde, medya üzerinden yapılıyor. Farkındalar mı bilmiyorum ama verilen bu görüntü asıl kendi seçmenlerini endişeye sevk ediyor, kazanılamayacağı kanaatini güçlendiriyor. İktidar blokundan çözülen, iktidara eleştirileri yoğunlaşan, başka bir sese, söze, yüze gözü ve kulağı dönük seçmeni tekrar iktidar blokuna geri itiyor.
Çünkü gerek muhalif gerek iktidar yanlısı olsun, seçmenin hâlâ muhalefetin kazanacağına ya da kaos ve karmaşa olmadan değişim olabileceğine dair algı ve beklentisi güçlenmiş değil. Bu algı ve beklenti güçlenmediği için heyecan yükselemiyor, heyecan olmadıkça da kamuoyuna yayınlanan anketlerde görüldüğü gibi hâlâ muhalefetin kesin kazanacağına dair bir bulgu çıkmıyor.
İktidar ise muhalefetin açtığı bu fırsat alanını kullanıyor. Bir yandan siyasi alanı daraltmak, öte yandan muhalefetin hemen her ekonomik vaadini hemen uygulamaya koymaya çalışmak gibi politikalara öncelik veriyor. Diğer yandan söylemde muhalefetteki dağınıklığı ve savrukluğu yönetimde istikrar gerekçesiyle seçmene yansıtarak güven tazelemeye çalışıyor.
Yeni ve genç seçmen kızgın, umutsuz
Tüm bunlara karşın seçmenin yaşadığı bir gerçeklik var. Siyasi alan ve aktörlerin oylarından değil genel gidişat açısından bakıldığında tüm kamuoyu araştırmalarında başkanlık sisteminden, ekonomiden, yargının siyasallaşmasından memnuniyetsizlik çok net biçimde görülüyor. Özellikle de 6 milyon dolayındaki yeni ve genç seçmenin gidişata dair kızgınlığı ve umutsuzluğu tüm araştırmalarda öne çıkıyor.
Son 6 yılda, 2017 referandum, 2018 cumhurbaşkanlığı, 2018 genel ve 2019 yerel seçimlerindeki yerel meclis oylarına bakıldığında ortaya çıkan bir tablo var. 2017 Başkanlık sistemi referandumunda 25.1 milyon seçmen “evet”, 23.8 milyon seçmen “hayır” oyu vermiş. 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 25.5 milyon seçmen Erdoğan’a, toplam 23 milyon seçmen de İnce, Akşener, Demirtaş ve Karamollaoğlu’na oy vermiş. Yine 2018 seçimlerinde 27.1 milyon seçmen AK Parti ve MHP’ye oy verirken, 23 milyon seçmen de CHP, İyi Parti, HDP ve Saadet Partisi’ni tercih etmiş. 2019 yerel seçimlerinde yerel meclis oylarını dikkate alırsak AK Parti ve MHP toplamda 24 milyon oy almış, 22.5 milyon seçmen de muhalefetteki diğer partilere oy vermiş.
HDP oylarını toplam muhalefet oylarına koymuş olsam da hatırlatayım 2018 genel seçimindeki HDP oyu 5.9 milyon, 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimindeki Demirtaş oyu 4 milyon. Sayılar yaşanan kutuplaşmanın ve siyasi rekabetteki sıkışmanın ne denli vahim olduğunu gösteriyor. Üç yıl içinde dört farklı amaçla oy kullanılmış iktidar bloku 24-27 milyon oya, muhalefet bloku 5.9 milyonu HDP olmak üzere hepsi bir arada 22.5-24 milyon oya sıkışmış.
Seçim sonuçlarında farklı gibi görünen oranlar seçime katılım ve geçersiz oy oranlarına göre değişmiş aslında. Toplam seçmeni 100 sayarak, oy kullanmayan seçmeni ve geçersiz oyları da dahil ederek hesaplama yaptığımızda oluşan tablo ilginç ipuçları veriyor. Not edelim bu sayılar yurt içi seçmenleri içermekte yurt dışı seçmenlerin sayı ve tercihlerini kapsamıyor.
Bugün bu sıkışmışlığı çözecek seçmende 4 değişim var. Birincisi yönetim sisteminden, ekonomik gidişattan rahatsızlık veya sandığa gidip gitmeme kararı, ikincisi kutuplaşma duygusunda değişiklik, üçüncüsü DEVA ve Gelecek başta olmak üzere Yeniden Refah, Zafer ve Memleket partilerinin alacakları oy ve dördüncüsü de eklenecek olan 6 milyon dolayında genç seçmen.
Araştırmalar kutuplaşmanın sadakat ilişkisi büyük ölçüde eksilmişken karşı tarafa olan olumsuz duyguların hâlâ güçlü biçimde seçmende devam ediyor olduğunu gösteriyor. Gerçek hayatta seçmenin boğuştuğu sorunların harareti kutuplaşmanın hararetinin önüne geçiyor. Fakat seçmenin karşı tarafa olan olumsuz duyguları, karşıtlığı ve güvensizliği hâlâ çok güçlü biçimde sürüyor. O nedenle bulunduğu pozisyondan rahatsız olsa da seçmen hareketi hâlâ bloklar arasında değil, blok içi partiler arasında oluşuyor. Ya da seçmen diğer tarafa oy vermektense seçime katılmamayı tercih ediyor. Seçmen duygusal kutuplaşmanın zihni ve ruhi ambargosundan çıkamıyor. Son altı yıldaki 4 sandığın sayısal sonuçları da bunu gösteriyor.
Seçimlere katılım genel olarak çok yüksek oranlarda seyrediyor. Seçime katılmayan ve geçersiz oyların toplamı ortalamada yüzde 14-15 seviyesinde gerçekleşiyor. Bu seçmen kümesinin üçte biri hastalık, iş, seyahat gibi gerçek nedenlerle seçime katılamayanlar olsa da ortalama 10 puanlık kısmı bilinçli olarak o seçimdeki adayları, partileri veya genel olarak siyaseti protesto eden seçmenler. Bugün araştırmalar bu kesimin hâlâ siyasete protest yaklaşım içinde de olsa eğer sandığa giderler ise muhalefete daha yakın seçmenler olduğunu gösteriyor.
Yeni seçmenlerde ve genç seçmenlerde ise kutuplaşma değil gidişattan rahatsızlık, kızgınlık ve itiraz çok güçlü. O nedenle de 4 seçimdeki sayısal tabloyu etkileyecek biçimde iktidara itirazları nedeniyle muhalefete daha yakınlar.
Seçime katılmama eğilimi ağır basabilir
Muhalefet seçmendeki bu duyguları ve tercihleri kayda değer biçimde değiştirme marifeti göstermediği sürece hem eski hem yeni seçmende seçime katılmama eğilimi artabilir. Tüm savruk ve dağınık görüntüye karşın iktidar blokundan çözülen seçmenlerin seçime katılma oranları düşerken genç seçmenlerin muhalefete yakın duruşları muhalefetin sayısal fırsatına dönüşecektir. Öte yandan son 6 yılın sayısal tablosunda görülen iktidar ile muhalefet bloku arasındaki 1-2 milyon oy farkı genç seçmenlerin tercihleriyle kapanacaktır. Çünkü 6 milyon genç seçmen sandığa giderse 4 milyonunun muhalefete daha yakın tercihlerde olduğunu söylemek mümkün.
Bu noktada yeni partilerin alacakları oyların sayısı da kritik önem taşıyacak. DEVA, Gelecek ve Yeniden Refah partileri iktidar blokundan çözülecek seçmenlerden oy alacaklar. Kendi arzu ve politikaları farklı da olsa bugünkü kutuplaşma nedeniyle ve muhalefet seçmeninin oyları dağıtmayalım endişesi nedeniyle büyüyemediler zaten. Zafer ve Memleket partileri ise var olan veya potansiyel muhalefet seçmeninden oy alacaklar. Bu nedenle iktidar blokundan çözülen seçmenin ne kadarının DEVA, Gelecek, Yeniden Refah’a yöneleceği kritik olacak.
Henüz yayınlanan hiçbir araştırma iktidar blokunun yeni seçmen kazandığını ya da 25 milyon seçmenini artırdığını göstermiyor. Son aylarda AK Parti oyları toparlanıyor algısının oluşmasının nedeni çözülen kendi seçmenlerinden kazanımları, muhalefet oylarının sıçrayamaması. Büyük olasılıkla önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 53-54 milyon geçerli oy üzerinden 27 milyon oyu aşmak gerekecek.
Bir bakıma Erdoğan 2018 seçmen sayısını aynen korurken, DEVA ve Gelecek partilerine hiç oy kaybetmemeyi sağlasa bile henüz anketlerde görülmeyen 2 milyon seçmen artışı sağlamak durumunda. Halbuki muhalefetin adayının hâlâ siyaset, ittifak ve seçim stratejilerine bağlı olarak gereken 27 milyon seçmene ulaşmak için potansiyeli daha yüksek görünüyor. Yine son seçimdeki oylarının toplamını aynen korumalarının yanı sıra sandığa gitmeleri şartıyla gençlerden ve siyasete protest bakanlar dahil potansiyeli 32-33 milyon.
Bir bakıma Erdoğan potansiyelinin maksimumu olan yüzde 45’i yüzde 50’ye ulaştırmaya çalışacakken, muhalefet anketlerin gösterdiği temel eğilimlerde özel bir sıçrama ve seçime katılma oranlarında kayda değer değişiklik olmadığı durumda maksimum potansiyeli olan yüzde 55’in içinden 50’yi gerçekleştirmeye çalışacak diyebiliriz.
HDP’siz kazanmak mümkün değil
Sayıların analizi muhalefetin yapması gerekenleri gösteriyor aslında. Muhalefet cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tek aday etrafında HDP dahil birleşmeden seçimi kazanacak oy sayısına ulaşamıyor. İkincisi muhalefet seçmendeki kimliğe ve duygusal kutuplaşmanın kalıplarını kıracak, seçmenin oy verme dürtüsünü değiştirecek umudu ve hikayeyi inşa etmek zorunda.
Yine sayısal analiz paradoksal biçimde bir başka fırsat alanına da işaret ediyor. Bugün var olan merkeziyetçi, güçler ayrılığının kalmadığı, denge denetleme mekanizmalarının yok olduğu, keyfiliğe ve adaletsizliğe açık bu sistem değişmek zorunda. Türkiye gerek küresel gerek bölgesel ve yerel dinamikler nedeniyle de olsa kadim meselelerimizin taşınamayacak boyut ve derinliğe gelmiş olması nedeniyle de olsa sistemde düzeltmeler yapmak zorunda kalacak.
Büyük toplumsal uzlaşmayı sağlamadan, bir kişinin veya bir kimliğin tercihleri üzerinden bu gidişatın düzeltilmesi, yeniden yapılandırılması mümkün de değil, yapılsa bile sürdürülebilir de değil. Tüm kurum ve kuralların bozulduğu, zihinsel olarak da güçler ayrılığını, hesap verebilirliği, özgürlükleri önceleyen ya da eksik düşünen değil tümüyle reddeden, tekçiliği ve güvenliği önceleyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Ne ekonomik ne toplumsal ne de dış dünya ile ilişkilerimiz böylesi bir tekçi ve güvenlikçi anlayışla çözülemediği gibi aksine bu anlayış kendi başına iç ve dış kaynaklı risklerimizi de büyütecektir.
Sistem düzeltilmek, kurum ve kurallar yenilenerek, demokratikleştirilerek yeniden inşa edilmek zorunda. Bunun yolu da büyük toplumsal uzlaşmayı sağlayarak parlamentoda her bir siyasal eğilimin ve kimliğin yeniden inşa sürecine katılımı ile yeninin gerçekleşmesi. Bunu sağlayabilecek parlamento ise toplumdaki tüm siyasi tercih ve kimlikleri temsil edebilmeli.
Bu gereklilik muhalefetin seçim stratejisi için iki hedefe işaret ediyor. Birincisi cumhurbaşkanı adayı yalnızca altılı masanın değil tüm muhalefetin desteğini almalı. İkincisi paradoksal gibi görünse de milletvekilliği seçimleri için en geniş temsiliyeti sağlamanın yolu pazarlıklarla oluşturulacak tek liste ile değil çok liste ile seçimlere gitmek.
Cumhurbaşkanı adayı etrafında birleşilemediği, muhalefetin birden fazla adayla katılacağı bir stratejide seçmendeki duygusal kutuplaşma da değişimin karmaşa ve kaos yaşanmadan gerçekleşemeyeceği algısı da güçlenecektir. Diğer yandan “çok adayla birinci tur sonrasında en çok oy alan etrafında ikinci turda ortaklaşılır” tezleri sorunludur. Sayısal verilere bakıldığında bu tezin söylenmeyen örtük iması, birinci turda en çok oy alacak muhalefet adayı altılı masa ya da CHP adayı olacağı için ikinci turda HDP seçmeninin arzusu dışında da olsa bu adaya oy vereceğidir.
Halbuki HDP seçmeninin tam da itirazı bu “mecburculuk” halinedir. HDP seçmeni ve Kürtler onurlarını korumaya, saygınlık görme arzularını duyurmaya çalışıyorlar, yeniden inşa sürecinin aktif aktörlerinden birisi olma taleplerinin dikkate alınmasını bekliyorlar.
Muhalefet bugün coşku ve heyecan üretememiş, hâlâ umut inşa edememiş, yarına dair güçlü bir hikaye yazamamış olduğu gibi daha da kötüsü dağınık ve savruk bir görüntü veriyorsa, o zaman seçmen de geleneksel zihni kalıplarıyla, kimlikleriyle, duygusal kutuplaşmanın zihni ambargolarıyla hareket edecek demektir. En azından seçimlere katılım düşecektir.
Aynı zamanda muhalefet henüz bir savunma stratejisi de üretememiş görünüyor. Hala iktidarın hamleleri iç tartışmaları, çatlakları, gerilimleri artırıyor. İç veya dış dinamiklerden beslenerek hâlâ az veya çok Erdoğan’ın kazanma şansı var. Böyle bir durumda hayat “sıfır” veya “bir” olmayacaktır. Fakat siyasi zeminde muhalefet bir savunma stratejisi olarak parlamentoda hem temsiliyeti hem de sayısı yüksek bir güç oluşturmak zorunda.
Muhalefet partileri ve kamuoyu “Erdoğan kazanırsa her şey biter” korkusunu yaymak yerine parlamentoda en güçlü muhalefet nasıl oluşturulur sorusuna cevap üretmek durumunda. Analiz etmeye çalıştığımız tüm bu sayılar ve seçmendeki duygusal ve siyasal eğilimler büyük toplumsal ve siyasal stratejiyi inşa edememiş olsalar da hâlâ cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefete fırsat üretiyor. Tek şart cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tek aday etrafında birleşmek ya da aday belirlemeyi bu gereklilikle düşünmek. Fakat büyük toplumsal uzlaşma ihtiyacı nedeniyle parlamentoda en geniş temsiliyeti sağlamak için de milletvekilliği seçimleri için her bir ilde ayrı strateji geliştirmektir.
Eğer seçmen duygusal kutuplaşma nedeniyle ittifak içi partilerin bazılarına karşı olma duygusu ile hareket ediyorsa her ilin seçmen karakteristiğine göre analizler yapılarak iki ayrı muhalefet bloku listeleri de dahil her bir muhalefet ittifakı içinde ayrı küçük alt gruplamalar ve listeler yapılarak seçimlere gidilmeli.
Muhalefet hâlâ yeni bir hikaye yazmak ve strateji üretmek için fırsata sahip ama bunu kullanabilecek marifete sahip mi göreceğiz.
Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı