14 Şubat 2021

Uzaya gidelim derken Ege'de burnumuzu çıkartamayacağız

S-400'ler konusunda ısrar devam eder, yaptırımların üstüne yenileri gelirse, Türkiye'nin Ege'de hava üstünlüğünü Yunanistan'a kaptırma riski var...

Podcast dünyasında GreekCurrent adlı İngilizce günlük programa rastladığımda Yunanistan'da olan bitenler hakkında fikir sahibi olacağım diye sevinmiştim. Yanılmışım; Helen Amerikan Liderlik Konseyi ile Kathimerini gazetesinin ortaklığıyla hazırlanan podcastin neredeyse her iki yayınından birinde ana konu Türkiye.

Miçotakis hükümetinin üniversitelerde özel güvenlik birimleri kurulmasını da içeren reform önerisi nedeniyle öğrencilerle polis arasında çatışmalar yaşanıyor. Yunan öğrenciler tam neye itiraz ediyor diye podcast'e bakıyorum; karşıma Boğaziçi protestoları çıkıyor.

İtiraz ettiğimden değil; Yunanistan'daki Türkiye takıntısını göstermesi açısından ilginç olduğunu düşünüyorum. Üstelik; Amerikan Hazinesi'nin yakınlarda yayınladığı, IŞID'in para akışı için Türkiye'deki "lojistik merkezleri" kullandığına dair Türk basınında göremediğim rapordan bu podcast sayesinde haberdar oldum.

Ama haksızlık etmeyeyim; ara sıra Yunanistan'la ilgili önemli haberlere de denk düşüyorum. Örneğin 9 Şubat tarihli yayında, Kathimerini'nin savunma muhabiri Yunanistan'ın modernize edilen ilk F-16 uçağının test uçuşunu başarıyla tamamladığını, ikinci F-16'nın modernizasyonunun da süratle ilerlediğini söyledi.

"Hey dostum; sen Ege semalarıyla uğraşa dur biz uzaya çıkıyoruz, uzaya" diyemedim tabii, çünkü o tarihte Türkiye'nin iddialı uzay planlarından haberdar değildim. Ancak savunma alanındaki uzmanlarla konuştuğumda konunun şaka kaldırır yanı olmadığını gördüm.

Ege'de hava üstünlüğü Yunanistan'a geçebilir

S-400'ler konusunda ısrar devam eder, yaptırımların üstüne yenileri gelirse, Türkiye'nin Ege'de hava üstünlüğünü Yunanistan'a kaptırma riski var.

Zaten, S-400'lerle ilgili en sert yaptırım Türkiye'nin 5. jenerasyon F-35 uçak programından dışlanması oldu. CAATSA denen yaptırımlar sonradan eklendi.

Yaptırım tehdidine karşılık "kendi uçağımızı kendimiz yaparız" deniyor. Ancak Milli Muharip Uçağı'nın (MMU) seri üretime geçip hava kuvvetlerinin envanterine yüksek sayılarda girmesi en iyi senaryo ile 2035'i buluyor, ki daha ortada uçak yok.

Türkiye, ABD Kongresi'nin örtülü ambargosu nedeniyle yaşlanmakta olan F-16 filosunu modernize edemiyor.

Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir (ki hem kendisinin hem de başkanı olduğu kurumun ABD'nin son CAATSA yaptırımlarının hedefi olduklarını hatırlatırım) Ocak sonunda Türkiye'nin F-16 filosunun yapısal ömrünün uzatılması çalışmalarının başladığını açıkladı. Geçici bir çözüm tabii.

Ancak alınan önlemlere rağmen yaptırımlar sürerse 2025-2035 arasında hava üstünlüğünün Yunanistan'a geçebileceğine dair hesaplamalar var. Bu tahminler yapılırken elbet Yunanistan'ın Fransa'dan alacağı 18 Rafale jetleri de hesaba katılıyor. Fransız jetleri sayesinde Yunanlılar Türk F-16'larına çok daha uzun menzilden kilit atabileceklermiş.

Yani biz uzaya çıkalım derken Ege'de burnumuzu uzatamaz hale geleceğiz.

Muhalefet hataları sahiplenirken...

İşin en acıklı yanı da, ana muhalefet "Eyyy iktidar Ege'de bizi niye bu hallere düşürüyorsun" diye hesap soracağına, başta ABD, dış güçlere çatıyor. Hem S-400'lerin alınmış olmasını eleştiriyor, hem de yanlıştan dönülmesi çağrısında bulunacağına, neredeyse "S-400'leri kullan, kullanmayan namerttir" anlamına gelen ucuz bir söylemle iktidarı kışkırtıyor.

İyi de; yarın bir gün, S-400'ler nedeniyle Ege'de oluşacak zafiyetle ilgili halk hesap sorduğunda, iktidar, "Bizim seçimlerimizi muhalefet de destekledi" derse ne olacak? Ortaya çıkan zafiyetten sadece iktidar değil, muhalefet de sorumlu olacak. Zaten iktidar da bunu istiyor; milli birlik beraberlik kisvesi altında hatalarına muhalefeti de ortak etmek istiyor. Ana muhalefet de bu tuzağa düşüyor.

ABD Kongre üyelerinin son yazdığı mektuba CHP'nin verdiği tepkiye bakın. "Eyy iktidar, tek başına bir Enes Kanter edemedin. Zaten FETÖ illetini sen sardın başımıza, darbeden beri Washington'u niye bu kadar boş bıraktın" diye kızacağına, iktidara destek atıyor.

"Amerika sen işine bak" diye bağırıyor CHP grup başkanvekili. "Amerika'nın Türkiye'ye verecek hukuk ve demokrasi dersi yoktur" diye de devam ediyor.

Amerika'yı eleştir ama bunu yaparken hükümetle hizalanmak niye? Eleştirirken hükümetin dilini kullanmak niye?

AKP ile CHP aynı dili konuşuyor

Daha birkaç gün önce Türkiye'nin kıdemli diplomatları Dışişleri Bakanlığı'nın ABD'ye "aynaya bak; haddini bil" şeklindeki söylemini yerden yere vuran yazılar yayınladılar. İktidar değişse CHP gelse demek ki dış politikada aynı telden çalacak. O zaman fark nerede?

"Doğu Akdeniz'de, Ege'de, Kıbrıs'ta, Suriye'de taviz verirsen namertsin. Taviz vermeyeceksin; biz arkanda olacağız" deyip iktidara açık çek vermek; bu politikalar hatalı bile olsa desteklemek anlamına gelmez mi?

Anlaşılan CHP'de kapalı kapılar ardında eller ovulmakta, "Siyaset böyle yapılır, iktidarı köşeye sıkıştırıp puan alacağız" denmekte. İyi de burada köşeye sıkıştırma yok ki; milliyetçilik namına iktidarın hatalarını sahiplenme var. Yakında neredeyse eğitimi, sağlığı bırak savunma bütçesini arttır diyecekler.

Muhalefet bu ülkenin parlak beyinlerinin, gençlerin iktidar nedeniyle yurt dışına gitmek istediğini sanıyor.  Ancak muhtemelen muhalefetten umudu kestikleri için de gitmek istiyorlar. Bu basit milliyetçilikle Z kuşağına hitap edebilecekleri çok kuşkulu.

Militarize dış politika

Şimdi diyeceksiniz ki, geçen hafta Türk – Yunan dostluğundan, barıştan bahsederken; savaştan, askeri dengelerden bahsediyorsun.

Açıklayayım; ülkelerin en saldırgan olduğu dönemler kendilerini en güçsüz hissettiği dönemlerdir. Türk dış politikasının son dönemlerde militarize olmasının arkasında da diplomasiden uzaklaşması, işbirliği masalarından kendi kendini dışlaması yatıyor. Ege'de hava üstünlüğünü Yunanistan'a kaptırması, Ankara'nın daha hırçın, daha saldırgan olmasına neden olabilir. En kötüsü bu hırçınlık yüzünden haklı iken haksız duruma düşebilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye kazançlı mı; İsrail ne yapıyor, gidişat ne yönde?

Mevcut durumun en büyük kazananı (şimdilik) İsrail. Suriye’deki tüm askerî altyapı tesislerini bombaladı. Ülkedeki tapu dairelerini, her tür evrak bulunduran devlet kurumlarının binalarını bombaladığına dair duyumlar da ayrıca dikkat çekici. Bir kaynağım bu durumu, İsrail’in Suriye’yi “sıfırlaması” olarak yorumladı

Esad gitti diye üzülen yok, başarı öyküsü içinse erken

Kimse Esad düştü diye ağlayacak değil. Ancak mevcut durumdan bir başarı hikâyesi üretmek için de erken. Suriye’nin normalleşmesi için bir fırsat penceresi açıldı. Ancak süreç büyük risklerle dolu

Trump’ın dış politikası: Öyle de yapabiliiir, böyle de yapabiliiiir…

Suriye’de olan gelişmeler de hem Ukrayna savaşı hem Gazze savaşı hem de Trump’ın ikinci dönemiyle doğrudan bağlantılı. İhtimal aktörler, Trump başkanlık koltuğuna oturmadan pozisyon alıyorlar

"
"