14 Mayıs 2024

İktidardan bir garip dış politika uygulaması

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan seçim yenilgisinden Gazze politikasını da sorumlu tutuyor. Kaçan oyların konsolide şekilde Yeniden Refah Partisi'nde kalıcı olmasını engellemek için de her türlü yola başvuruyor. Dışişleri'nin tepesinde de o kadar boza pişirmiş ki; Fidan çareyi, daha "çalışmalar" bitmemiş olsa da, duyanların kulağına "çarpıcı" gelecek şekilde "Türkiye UAD'de taraf olma siyasi kararını aldı" açıklamasında buluyor

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan

Geçtiğimiz günlerde Türk dış politikası adına fantastik bir gelişme yaşandı.

Fantastik demem, meseleye olumlu anlamda baktığımdan değil. Garip, acayip gibi tanımlar da kullanabilirdim.

1 Mayıs öğlen saatlerinde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın akşamüzeri önemli bir açıklama yapacağı duyuruldu.

Fidan Endonezya Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmenin ardından beklenen açıklamayı yaptı.

"Biz de bugün yaptığımız değerlendirmelerin neticesini sayın Cumhurbaşkanımıza arz ettik ve alınan siyasi karar gereği buradan ilk kez duyurmak istiyorum. Türkiye olarak Güney Afrika'nın İsrail'e karşı Uluslararası Adalet Divanı'nda açtığı davaya müdahil olmaya karar verdik. Bu adımla Uluslararası Adalet Divanı önündeki sürecin doğru yönde ilerlemesini temenni ediyoruz. Esasen ifade ettiğim gibi bu başvurumuza yönelik çalışmalarımız çok uzun süredir devam etmekteydi. Biz bundan sonra bu siyasi karar Cumhurbaşkanımız tarafından alındıktan sonra ve şu anda bütün dünyaya duyurulduktan sonra hukuki çalışmalarımızı tamamlayacağız."

Gerçekten insanın aklı almıyor. Devlette ciddiyet diye bir şey kalmamış. İç politika için her şey ters yüz edilir oldu.

Normali, Türkiye'nin önce UAD'deki sürece nasıl katkıda bulunabileceğinin ayrıntılı olarak değerlendirilmesidir. Türk hukukçuların ve uzmanların, hatta karşılığını verip, uzmanlığını alabileceğimiz yabancı hukukçuların da görüşlerine başvurulur. Türkiye bu sürece "manalı katkıda" bulunabilir sonucu çıkarsa; başvurunun beraberinde getirebileceği artı ve eksilerle beraber siyasi makama karar için sunum yapılır.

Bu kez öyle olmamış.

Bakan Fidan çalışmaların uzun süredir devam ettiğini belirtiyor. Demek ki çalışmalar, değerlendirmeler tamamlanmamış. Zira hemen akabinde, "bu siyasi karar Cumhurbaşkanımız tarafından alındıktan sonra, hukuki çalışmalarımızı tamamlayacağız" diyor.

Sürecin çarpıklığını emekli büyükelçi Faruk Loğoğlu çok güzel özetlemiş:

"Bakan Fidan açıklamasında, kararın siyasi olduğunu, hukuki gerekçelerinin ise oluşturulmasına çalışıldığını belirtmektedir. İşin püf noktalarından birisi de budur! Zira alınan siyasi bir karara arkasından hukuki kılıf oluşturmak yöntemi işin doğasına aykırıdır ve atılmak istenen adımı baştan sakatlar. İşin doğası konunun önce hukuki yönleriyle değerlendirilmesi, siyasi kararın da buna göre oluşturulmasıdır. Hukuk at, siyaset de araba ise, iktidar atı arabanın önüne değil, arkasına koşmuştur!"

Sayın Loğoğlu, Fidan'ın neden böyle bir duyuru yaptığını diplomatik bir üslupla açıklamış. Ben daha kestirmeden gideceğim ve el mahkûm senaryo yazacağım. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan seçim yenilgisinden Gazze politikasını da sorumlu tutuyor. Kaçan oyların konsolide şekilde Yeniden Refah Partisi'nde kalıcı olmasını engellemek için de her türlü yola başvuruyor.

Dışişleri'nin tepesinde de o kadar boza pişirmiş ki; Fidan çareyi, daha "çalışmalar" bitmemiş olsa da, duyanların kulağına "çarpıcı" gelecek şekilde "Türkiye UAD'de taraf olma siyasi kararını aldı" açıklamasında buluyor.

İşin ilginci aradan 15 gün geçti, daha ortada başvuru yok. İnsan düşünmeden edemiyor, cumhurbaşkanının siniri yatışsın diye mi yapıldı açıklama acaba.

Loğoğlu'nun "Sakıncalı işgüzarlık" başlıklı yazısını okumanızı hararetle tavsiye ederim. Loğoğlu meselenin bir de Türkiye'nin kendisinin soykırım iddialarıyla karşı karşıya olması boyutuna da değinmiş.

Ben bir de Türkiye'nin "adalet" denince genel imajına vurgu yapmak istiyorum.

Fidan'ın açıklamasını yaptığı gün demokratik ülkelerde sorunsuz geçen 1 Mayıs kutlamaları, İstanbul'da devletin bir kez daha ceberrutluğunu göstermesine vesile oldu.

Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş'ın mahpusluğu ile simgeleşmiş Türk adalet/yargı sistemindeki çarpıklıklar yerli yabancı hemen herkesin malumu.

Türkiye, UAD'nin yargı yetkisini tanımıyor. Taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarını uygulamıyor. Onu bir tarafa bırakın kendi Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına uymuyor. Böyle bir sicille Filistin adına açılan davaya müdahil olmak Filistin davasına "moral üstünlük" açısından zarar verir.

Güney Afrika bu işe ne diyor?

Açıkcası Güney Afrika'nın da yanında Türkiye'yi görmeye ne kadar istekli olduğuna dair ciddi kuşkularım var.

Gerek Türkiye'nin insan hakları sicili nedeniyle (Atatürk ödülünün reddedilişini hatırlayalım) gerekse genel anlamda Afrika'daki siyaseti açısından Güney Afrika'yla ilişkilerimizin çok parlak olduğunu söylemek zor. Türkiye'nin "taraf olacağız ama daha hazır değiliz" şeklindeki gayri ciddi kararından ne kadar mutlular bilemiyorum.

"Grandioz" açıklamalarla, bir şeyler yapıyor görünmek Türkiye'nin uluslararası itibarının, ciddiyetinin yerlerde sürünmesine neden oluyor. İnceldiği yerden kopsun diyen Hamas için fark etmez de, kendileri üzerinden hamaset yapılmasına Filistinlier de elbet bozuluyordur.

Barçın Yinanç kimdir?

Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.

Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.

2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.

Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.

Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.

Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye’de Türkiye’nin en büyük rakibi AK Parti mi?

Batı’dan Doğu’ya Suriye’deki süreci baltalayacak çok aktör var. Ama mevcut durumu iç politikaya tahvil edip, “Suriye’deki başarıdan” nemalanmaya çalışan AK Partili siyasiler, şimdiye kadar süreci iyi yönettiği görülen “devlet aklının” kurgulaması gereken yeni dönemin en büyük rakibi olabilir

Kalın’ın mesajlarının dışarıdaki hasar kontrolünü Fidan mı yapıyor?

İstihbarat başkanı Kalın’ın Şam ziyaretinin başta Araplar olmak üzere kimi başkentlerde yaratabileceği rahatsızlığı Dışişleri Bakanı Fidan’ın dengelemeye çalıştığı görülüyor. Fidan’ın Türk ve Arap basınına verdiği demeçler, Ankara-Şam çıkışlı kimi mesajlardan ayrışıyor

Türkiye kazançlı mı; İsrail ne yapıyor, gidişat ne yönde?

Mevcut durumun en büyük kazananı (şimdilik) İsrail. Suriye’deki tüm askerî altyapı tesislerini bombaladı. Ülkedeki tapu dairelerini, her tür evrak bulunduran devlet kurumlarının binalarını bombaladığına dair duyumlar da ayrıca dikkat çekici. Bir kaynağım bu durumu, İsrail’in Suriye’yi “sıfırlaması” olarak yorumladı

"
"