26 Nisan 2022

Fransa seçimleri: Macron'a muhtaç olmak

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Fransa ve Fransızlar umarım ondan kurtulurlar" dediği Emmanuel Macron'un, Marine Le Pen karşısında cumhurbaşkanlığını almış olması, Türkiye açısından da rahatlatıcı bir gelişme oldu. Seçimlerden neredeyse zafer kazanmış gibi çıkan Le Pen ile aşırı solun lideri Jean Luc Melenchon, Haziran'daki genel seçimler için meydan okudular. Bu iki liderin profiline bakınca, Erdoğan da küçümseyerek bahsettiği Macron'un parlamento seçimlerini kazanmasını tercih edecektir

Fransa'da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarını Fransız televizyonlarından izlemeye çalıştım. Sanırsınız seçimler bitmemiş… Tersine kılıçlar, Haziran'daki genel seçimler için yeniden çekilmiş durumda. 

Aşırı sağın temsilcisi Marine Le Pen sanki seçimleri kaybetmemiş gibi çoşkulu bir konuşma yaptı. Sonuçta yüzde 41'lik oy oranıyla, aşırı sağ için rekor kırdı. Tam 20 yıl önceki seçimlerde babası Jean Marie Le Pen, Jacques Chirac karşısında yüzde 18 ile kaybetmişti. 

Seçimlerin ilk turunda yüzde 7 oy alan, aşırı sağın da sağında ırkçı Eric Zemmour, hemen Haziran seçimleri için güç birliği çağrısında bulundu.

Sola gelirsek; birinci tur sağın köklü partisi Cumhuriletçilerle beraber, solun köklü partisi Sosyalistlerin de büyük hezimetine sahne oldu. Soldaki partiler birleşemedi. Komünist Parti kendi adayını çıkarınca, aşırı solun adayı Jean Luc Melenchon, birinci turda, Le Pen'den sadece yüzde bir oy daha az alarak, ikinci tura çıkmayı kıl payıyla kaçırdı. 

Ancak Macron'un seçim performansından cesaret almış durumda. O da "üçüncü tur bugün başlıyor," diyerek meydan okudu. Melenchon hem komünistler hem yeşiller hem de antikapitalistlere ittifak çağrısında bulundu. Sosyalist Parti ise ilk kez Melenchon'un partisi ile "temasa geçme" yönünde karar aldı.

Macron'un işi zor

Macron'un ise yüzü gülüyordu ama konuşması coşkudan uzaktı. Kendisine oy atanların bir bölümü Le Pen'i engellemek için sandığa gitti. Seçmenin yüzde 28'i sandığa gitmediği gibi gidenlerden de yüzde 6'sının boş, yüzde 2'sinin de büyük ihtimal bilinçli olarak geçersiz oy kulandığının da farkında.

Bir kaç istisna hariç, şimdiye kadar Fransız seçmeni belki de demokratik refleksin ikinci ayağı olarak hep parlamentoda başkana rahat çalışabileceği çoğunluğu verdi. Seçimleri izleyen Avrupa'da yaşayan bir uzmana göre "eğer bu durum bozulacaksa bu seçim o seçim. Macron'u seçtiren dinamik burada çalışmayabilir."

Tabi Macron bu 50 günü iyi kullanırsa başka. Ancak işi çok zor. Bir yandan klasik sağın temsilcilerini yanına çekmeye çalışacak, bir yandan da solun oylarını almak için çaba sarfedecek. 

Erdoğan - Macron: Fırtınalı ilişki

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la Macron'un ilişkisi aslında iyi başlamıştı. 

Avrupa'da pek çok lider Erdoğan'la yan yana gelmek istemezken Macron Erdoğan'ı Paris'te 2018'de ağırlamıştı. Ancak Macron'un "İslam'ı reforme etme" ve bir "Fransız İslamı" yaratma çabası, ikilinin kimyasını bozdu. Türkiye'nin bu süreçte verdiği tepkiler, Fransa'daki Türk dernekleri aracılığıyla Erdoğan'ın Fransa'nın içişlerine karıştığı algısı Paris'i öfkelendirdi.

Suriye'nin kuzeyindeki gelişmeler, Libya'da farklı tarafların desteklenmesi, gibi bölgesel konularda iki tarafın ayrı düşmesi, ikilinin arasının daha da açılmasını tetikledi. 

Kasım 2019'da Türkiye'nin (Fransa'yı önceden haberdar etmeyip) Suriye'ye yaptığı askeri harekat üzerine, Macron ABD ve Türkiye'nin tutumunu eleştirip "NATO'nun beyin ölümüne tanık oluyoruz" deyince Erdoğan "önce sen kendi beyin ölümünü bir kontrol ettir" diye cevap verdi.

Beyin tartışması

Bir yıl sonra Ekim 2020'de Samuel Paty adlı bir öğretmenin Müslümanları rencide edici karikatürleri göstermesi nedeniyle öldürülmesi, iki ülke arasında yine krize neden oldu. Macron'un karikatürlerin gösterilmesini ifade özgürlüğü olarak desteklemesi üzerine Erdoğan (tüm İslam aleminden) Fransız mallarının boykot edilmesi çağrısında bulundu. Macron'un "zihinsel noktada tedaviye ihtiyacı olduğu" sözleri üzerine Cumhuriyet tarihinde ilk kez Paris, danışmalarda bulunmak üzere elçisini geri çekti.

Paty cinayetinden kısa bir süre sora Nice'de gerçekleşen terör olaylarını Türkiye'nin eleştirmesi havayı yumuşattı da, büyükelçi geri döndü.

Aynı yılın Aralık ayında ise Fransa'nın Dağlık Karabağ savaşına gösterdiği tepkiye kızan Erdoğan "Macron tabii Fransa'nın başına beladır. Dilerim Fransa ve Fransız halkı Macron'dan bir an evvel kurtulur," dedi.

Bugün itibariyle Fransız halkı "Macron belasından" kurtulabilmiş değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da buna çok üzüldüğünü sanmıyorum. Hatta sevinmiş bile olabilir. 

Zaten bu son sözlerinin ardından çok değil bir kaç ay sonra, kavgalı olduğu her ülkeyle yumuşama dönemine girmesi gerektiğine karar verip, Macron'la bir telefon konuşması yapıp arayı ısıtmaya çalıştı. Tam normalleşme sağlanmamış olsa da en azından ilişkiler gerilimli bir hat üzerinden gitmiyor.

Kaderin cilvesi, Le Pen'in kamu alanına başörtüsü yasacağı getireceği vaadine Macron karşı çıktı. 

Macron'un genel seçimleri kaybetmesi hiç kuşkusuz ikili ilişkileri daha karmaşık hale getirecektir. Le Pen'e oranla, Melenchon'un şansı daha yüksek. Ancak iki liderin başkanlığını yapacağı ittifakların profiline bakıldığında, Erdoğan'ın aralarındaki yumuşamaya rağmen her fırsatta küçümsediğini saklamadığı Macron'un kazanmasını tercih edeceği aşikar.  

Yazarın Diğer Yazıları

Şükür el sıkmayan genç diplomatımız da var artık!

Jennifer Lopez’in konser verdiği Suudi Arabistan’da rejim yumuşama sinyalleri verilirken, Türkiye’de kadın eli sıkmayan diplomat dönemi mi başlıyor?

Erdoğan, Trump’la yüksek risk alacak: Yüksek kazanç kadar yüksek kayıp da olabilir

Trump’lı bir dünyanın daha kaotik, daha istikrarsız, daha riskli ve daha öngörülmez olacağı kesin. Trump geldi diye alkışlayanların sevincinin zaman zaman kursaklarında kalma ihtimali çok yüksek. Zira adamın sağı solu belli olmadığı gibi bugün bir şey, yarın başka bir şey deme lüksü de bulunuyor

Genç bir muhabirin “vadedilmiş topraklar"la imtihanı

Sene 1994. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller İsrail, Filistin ve Mısır’ı kapsayan bir tura çıkacak. Tarihi bir gezi. O dönem yurt dışı ziyaretlerde haberciler arasında rekabet daha uçağa binmeden VIP salonunda başlar, uçakta devam eder, gezi sonlanmadan da bitmezdi

"
"