09 Aralık 2021

FB-GS kadın derbisi | Skoru bırak, mesaja bak: Pompalı tüfekten düğün hediyesi olur mu?

7 Aralık’ta oynanan FB - GS dostluk maçının 7-0’lık skoru yerine maçtan gelen karelere ve maçın mesajına odaklanmak gerek. Kadına şiddete karşı farkındalık yaratmak için oynanan maçta rakip oyuncuların yan yana seyirciyi selamlarken verdiği resmin erkek versiyonu lazım

CocaCola Türkiye'nin sponsorluğunda Galatarasaray - Fenerbahçe kadın futbol takımları arasında yapılan dostluk maçına gideceğimi duyan GS'li bir erkek yakınım, "İyi seyirler; gerçi size geçireceğiz ya," dedi. 

Maçın kadına şiddete karşı duyarlılık yaratmak amacıyla düzenlendiğini hatırlattım. "'Geçireceğiz, koyacağız,' bu tür ifadeleri ağzımızdan atalım diye gidiyorum maça," dedim.

Küfretmenin stres atmanın bir yolu olduğunu düşünen futbol delisi okuyucunun an itibariyle yazıdan soğuyacağının farkındayım. Kusura bakmasın; Cumhuriyet Savcısı Fatmagül Yörük geçenlerde metroda yaşanan şiddet olayının failinin tutuklanması için yazdığı yazıda ifade etti: "Şiddet önce dilde başlar, sonrasında eyleme döner."

Fenerbahçe'nin yedi sıfırlık galibiyeti nedeniyle GS'li yakınım lafının altında kaldı elbet.

Bir dönem FB-GS derbilerini keyifle izlerdim. Şahsen, spor müsabakalarını izlemekteki en önemli amacım keyif almak. 

Futboldan çok anladığımı iddia etmeyeceğim. Yine de bana göre, FB-GS derbileri kaliteli futbolun oynandığı spor şölenleri olmaktan çıkıp, gerilim filmine döndü. Türkiye'nin kendi son on yıldır korku tüneline girmiş gibi. Sade vatandaş da elbet çok etkileniyor ama ben üstüne gazeteciyim; gündemden kaçma lüksüm yok. Türkiye'de olan bitene üzülür, kahrolurken, gerim gerim gerilirken bir de futbol maçı izlerken gerilemeyeceğim.

Rekabetin getirdiği adrenalin heyecanı güzel de, kim kime ne zaman tekme atacak, hangi aşamada oyuncu kafasına bir şey yiyecek, "Kavga olmadan biter mi ki bu maç" diye huzursuzlanmanın sinir sistemime bir faydası yok. Sonuçta Türkiye'de yaşıyor olmanın getirdiği, psikopata bağlama potansiyeli yüksek bir sinir sisteminden bahsediyoruz.

Geçmiş yıllardaki bir derbiden hiç unutmadığım bir fotoğraf karesi var; GS'nin iki yabancı futbolcusu kol kola girmiş film seyreder gibi, GS ve FB'li Türk oyuncularının tekme tokat kavgasını izliyorlardı. Gerçi gelen yabancıyı kendimize benzetiyoruz ya o da ayrı.

Düğün hediyesi olarak pompalı tüfek

Salı akşamı oynanan maça giderken, keyifli bir akşam geçireceğimi düşünüyordum. FB golleri attıkça, GS locasında sevincimi saklamadan yaşamanın keyfini çıkardım. Ve fakat gözüm, maçı izlemeye gelen Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü'de. Yanlış anlaşılmasın; kendisini bir aktivist olarak çok takdir ederim, kadın hakları konusunda çok emek vermiş, vermeye devam eden yılmaz bir direnişçi. Biliyorum ki arada, mesleki gereklilik, dayanamayacağım ve sohbet etmeden, sormadan duramayacağım. Ve biliyorum; son dönemlerde öylesine bir geriye gidiş var ki, söyledikleri ruhumu sıkıştıracak. Yapacak bir şey yok, sohbete başladık. 

"Yav şuraya bir maç izlemeye geldim," demedi elbet. Bıraksam maçın sonuna kadar anlatacak. Yaşanan onca olumsuzluğa karşın insan hakları aktivistlerindeki bitmek tükenmek bilmeyen enerjiye hayran olmamak elde değil.

Türkiye'deki son durumu üç noktayla özetlemesini istedim.

Hafta sonu İstanbul Beylikdüzü'nde düzenlenen düğünde arkadaşlarının damada pompalı tüfek hediye ettiğini söyledi. Ağzım açık kaldı. Bu arkadaşlar ne demek istiyorlar? "Karın sözünü dinlemezse çek vur mu" diyorlar? "Tavanda şiddete göz yumulunca tabana yansıması böyle oluyor," dedi Canan Güllü.

İkinci olarak, Türkiye İstanbul Sözleşmesi'nden çıktığından beri, şiddet şikayetiyle resmi makamlara başvuran kadınların, "Sözleşmeden çıktık, yapabileceğimiz bir şey yok," diyerek geri çevrildiğini söyledi. Üçüncü nokta olarak ise, yine canımızı çok yakacak başka bir gelişmeye işaret etti. "Covid-19'un daha da arttırdığı yoksulluğun direk kadını etkilediği bir dönemden geçiyoruz. Bu tür durumlarda tek çıkış fuhuş olarak görülüyor. Cennet dediğimiz turizm beldelerinde 15 yaş altı kız çocukların uyuşturucu ile tanıştırılıp fuhuşa itilmesinde artış var."

Yoksulluğu önlemek için ekonomiyi bir günde düze çıkaramazsınız, ancak şiddet vakalarını çok kısa sürede en aza indirebilirsiniz.

"Reçete hazır da, bunu uygulama iradesi yok," dedi Canan Güllü.

Basın mensupları

Maçın başında gelen karenin erkek versiyonu lazım

Sayıca çok az, marjinal bir kesimden oy devşirmek için İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmış, bunun sonucunda kadınların daha fazla şiddet gördüğünü kabul etmeyen bir iktidar var başımızda. Kadınlar ölmüş ne gam, yeter ki iktidarda kalalım. 

Fener'den goller geliyor arka arkaya ama duyduklarım nedeniyle sevincim gölgeleniyor. Zaten Türkiye'de hangi mutluluğu, sevinç anını doya doya yaşayabiliyoruz ki!

"Yine de iyimser bir not düşmek ister misiniz?" diye sordum. 

"Ben zaten iyimser bir insanım. Umutlu olmam için de neden var. Kasım ayından beri iktidarın düzenlediği hiçbir etkinliğe katılmıyorum. Çünkü mış gibi yapıyorlar. Yerelden çözüm üreteceğiz. Her ne kadar Sayıştay'ın denetimi Demoklesin Kılıcı gibi üzerlerinde sallansa da yerel belediyelerle ortak çözüm yolları bulacağız."

Her türlü tehdide, mücadelelerinde yaşadıkları onca olumsuzluklara rağmen enerjisini her daim canlı tutan kadın aktivistleri görmek insana umut veriyor. Tıpkı maçın başında GS ve FB'li kadın futbolcuların, yan yana seyircileri selamlamalarının verdiği umut gibi. O fotoğrafın biz erkek versiyonu da lazım.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye kazançlı mı; İsrail ne yapıyor, gidişat ne yönde?

Mevcut durumun en büyük kazananı (şimdilik) İsrail. Suriye’deki tüm askerî altyapı tesislerini bombaladı. Ülkedeki tapu dairelerini, her tür evrak bulunduran devlet kurumlarının binalarını bombaladığına dair duyumlar da ayrıca dikkat çekici. Bir kaynağım bu durumu, İsrail’in Suriye’yi “sıfırlaması” olarak yorumladı

Esad gitti diye üzülen yok, başarı öyküsü içinse erken

Kimse Esad düştü diye ağlayacak değil. Ancak mevcut durumdan bir başarı hikâyesi üretmek için de erken. Suriye’nin normalleşmesi için bir fırsat penceresi açıldı. Ancak süreç büyük risklerle dolu

Trump’ın dış politikası: Öyle de yapabiliiir, böyle de yapabiliiiir…

Suriye’de olan gelişmeler de hem Ukrayna savaşı hem Gazze savaşı hem de Trump’ın ikinci dönemiyle doğrudan bağlantılı. İhtimal aktörler, Trump başkanlık koltuğuna oturmadan pozisyon alıyorlar

"
"