Irak Cumhuriyeti vatandaşlarına Türkiye’ye yapacakları turistik amaçlı seyahatlerine vize serbestisi kararı 29 Ağustos'ta Resmi Gazete’de yayımlandı
15 yaş altı ve 50 yaş üstü Iraklılar için vize serbestisi uygulaması 1 Eylül itibarıyla başladı.
Dışişleri kaynakları, basına Irak’tan Türkiye’ye dönük çok seyahat talebi olduğunu, 15-50 yaş arası asıl risk grubuna ağırlık verebilmek için bu kararın alındığını söylediler.
Bu açıklama inandırıcı değil.
Doğrudur. Irak’tan Türkiye’ye yoğun bir seyahat talebi var. ABD işgali nedeniyle tarumar olan Irak bir türlü istikrarlı bir yapıya kavuşamadı. En basitinden, pek çok Iraklı sağlık sorunları için Türkiye’ye geliyor.
Zaten Irak’ın bu güncel durumu nedeniyle vize kolaylığı ciddi riskleri beraberinde getiriyor.
Irak’ta sahte belge çıkarmak ne kadar zor olabilir?
Irak, devletin kurumsal işleyişinin çöktüğü, yolsuzluğun diz boyu olduğu bir ülke. Böyle bir ülkede, sahte pasaport çıkarmak çok zor olmasa gerek.
Parayı bastıran 16-19 yaş grubu kolaylıkla yaşını 15 altı gösteren belgeler çıkartabilir. 40’larının ortasında bir grubun, kendilerini 51 yaşında gösteren pasaport çıkarmaları birkaç yüz dolara bakar.
Son dönemlerde IŞİD’in hem Suriye hem de Irak’ta yeniden güçlenmekte olduğuna dair haberler var.
Washington ile Bağdat arasında, ABD askerlerinin ülkeden çıkış görüşmeleri başladı. Bu görüşmeler sonunda, ABD illaki geride danışmanlar adı altında bir grup asker bıraksa da askeri varlığını azaltacağı aşikar.
IŞİD’in bu durumdan faydalanmak için aportta beklediğine dair yorumlar var. İşte böyle bir ortamda IŞID mensuplarının elini kolunu sallayarak Türkiye’ye girip çıkacağı bir süreci sağ olsun AK Parti iktidarı başlatmış durumda.
Türkiye Bağdat’a verdiği bu tavizle çok ciddi bir güvelik riskinin oluşmasına kapı araladı. Üstelik bu karar Batı’dan vize almakta zorlanan Türk vatandaşlarının işini daha da zorlaştıracak.
Vizelerin kaldırılması, AK Parti’nin son derece şuursuz ve savrukça kullandığı diplomatik bir “havuç.” Sorun şu ki; bürokrasinin, sektör temsilcilerinin hiçbir uyarısı dikkate alınmadan, tepeden alınan kararlarla vize kolaylıkları getiriliyor.
Peki bu taviz neden verildi?
Irak çok eskiden beri vizelerin tümden kaldırılmasını istiyor. Gazeteci Murat Yetkin vize tavizinin, Türkiye’nin Irak’taki askeri varlığının yasal statü kazanması karşılığında verildiğini yazdı.
Vize kolaylığı Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’in Ankara’ya yaptığı ziyaret sırasında açıklandı. Fuad Hüseyin’in temaslarının ardından güvenlik iş birliğine dair bir mutabakat zaptı imzalandı.
Bunun ne anlama geldiğini anlamak için biraz geriye gitmek gerekiyor.
Malum Türkiye 1980’lerin ortasından itibaren PKK ile mücadele için Irak’a havadan ve karadan sınır ötesi operasyonlar yapmaya başladı.
2019’dan itibaren ise konsept değişikliğine gidildi.
Gazeteci Sedat Ergin’in ifadeleriyle TSK “bir süre kalıp sonra çıkmak yerine”, kurduğu ileri karakollarla bir güvenlik bölgesi oluşturdu ve sahaya kalıcı şekilde yerleşti.
Yine Ergin’in verdiği bilgiye göre Türkiye bu güvenlik koridorunu tutabilmek için sınır öteside 10 bin kişilik bir kuvvet bulunduruyor.
Başka ülkeye yapılan sınır ötesi operasyonlar ya da başka ülke topraklarında asker bulundurmak egemenlik ihlali anlamına geldiği için çok büyük sorun yaratır.
Türkiye’nin sınır ötesi operasyonları da Arap camiasında hep memnuniyetsizlik yaratmıştır.
“Irak kendi ayakları üzerinde doğru dürüst duramazken, sınır ötesi operasyonlar nedeniyle Ankara’nın başını ağrıtacak hali yoktur” diye düşünebilirsiniz.
Ancak Türkiye’nin Irak’taki askeri varlığına asıl tepki duyan ülke, bölgesel rakibimiz İran.
Irak’ta bataklığa saplanan ABD’nin 2007’den itibaren ülkeden çekilme sürecini başlatması, zaman içinde İran’ın bu ülkede nüfuzunun giderek artmasına neden oldu.
Bir dönem İranlılar “dört ülkede (İran, Irak, Suriye, Lübnan) iktidarız” diye hava atıyorlardı. Halen Türkiye’nin Irak’taki en büyük rakibi de Şiilik bağları üzerinden Irak’ı kontrol altında tutmak isteyen bu nedenle Sünni ve diğer etnik, dini grupları dışlayan İran.
Aslında Iraklı Şiilerin de İran’ın bu kadar tahakkümü altında kalmaktan rahatsız olduklarına dair yorumlar okumak mümkün. O nedenle Bağdat’taki merkezi yönetimin Türkiye’nin uzun dönemdir peşinde olduğu güvenlik iş birliği anlaşmasına nihayet imza atması, biraz olsun İran’ın tahakkümünden kurtulma arayışına da bağlanabilir. İran’ın son aylarda bir yandan cumhurbaşkanlığı seçimi diğer yandan İsrail’le meşgul olmasından yararlanılmış da olabilir.
Bağdat için bir başka teşvik unsuru, Uzak Doğu’yu Irak ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlayacak olan “Kalkınma Projesine” bel bağlamış olması. Türkiye’nin de destek verdiği bu projenin “yatırımcı” bulması, Irak’ın asgari düzeyde bir istikrarı yakaladığı mesajını vermesine bağlı. Türkiye’yle yakınlaşmayı bu arayışa da bağlayabiliriz.
Sorular, sorular
Vize meselesine dönecek olursak. Bağdat’taki merkezi hükümetin Irak topraklarında on bin kişilik bir yabancı gücün varlığına dolaylı olarak yeşil ışık yakması için ciddi bir taviz almış olması gerekir. Bu taviz, vize kolaylığı ile sınırlı mıdır; soru işareti.
Bu anlaşma karşılığında belki de düzinelerce teröristin ülkemize girmesine yol açacak bir düzenleme olan vize tavizini vermek illa gerekli miydi?
Anlaşmanın sağlıklı işleyip işlemeyeceğini görmeden vize kolaylığını bu kadar erken yürürlüğe koymak gerekli miydi?
Güvenlik ve terörle mücadele alanındaki anlaşmanın imzasından 15 gün geçmeden bir Türk SİHA’sının Kerkük semalarında düşürülmesi, güvenlik alanındaki iş birliğinin sanıldığı kadar kolay işlemeyeceğine delalet değil mi? İran’ın bu anlaşmaya karşı atabileceği adımlar hesaba katılmadı mı?
Suriye’den Irak’a, yurt dışında on binlerce asker bulundurmanın ekonomi üzerinde oluşturduğu çok ağır yükün karşılığında gerçekten istenen sonuçlar alınıyor mu?
Türkiye güvenlik risklerini, terörle mücadeleyi, sınırlarının dışında bu kadar yüksek sayıda asker bulundurmadan bertaraf etmenin yollarını bulamaz mı?
Hükümet yanlısı basının ezici propagandasından sıyrılıp, sağlıklı muhasebe yapabiliyor muyuz?
Sorular, sorular…
Barçın Yinanç kimdir?
Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.
Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.
2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.
Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.
Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.
Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor.
|