ABD ile ilişkiler her daim önemli olduğu için Türkiye'de görevli yabancı diplomatların Ankara-Washington ilişkilerindeki gidişatı öğrenmek istemesi gayet doğaldır.
Ancak Japonya ve Güney Kore gibi ABD'nin Uzak Doğu'daki müttefikleri için, Ankara-Washington barometresi ayrı bir önem taşır. Pandemi döneminde malum seyahat kısıtlamaları ve hangi ülkeye gidilir, gidilmez tartışmaları sürerken, Uzak Doğulu bir diplomat, "Biz bu tür konularda da ABD ne yapıyor diye bakarız" demişti.
Uzak Doğu'daki bazı ülkeler, sadece seyahat ve turizm gibi konularda değil, özellikle ekonomik ilişkiler, daha da önemlisi yatırım konularında da karar almadan önce ABD ile o ülkenin ilişkilerinin nabzını tutarlar. Elbette en önemli kriter bu değildir.
Türkiye'deki ekonomik durum, siyasi atmosfer, hukukun üstünlüğü en belirleyici kriter olmaya devam ediyor. Ama işte bu kriterlere paralel olarak illa ki ABD'yle ilişkileri de bir kriter olarak görürler.
Bu nedenle Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinde nisbi bir yumuşamanın bir çarpan etkisi yaratma olasılığı bulunuyor.
Malum, bu hafta itibariyle Türk-Amerikan ilişkilerini gölgeleyen önemli bir pürüz geride bırakıldı. Türkiye Ukrayna savaşı açısından ABD'nin çok önem verdiği NATO genişlemesi çerçevesinde İsveç'in üyeliğini onayladı. ABD ise F-16 satışı için Kongre'den onay aldı. Böylece son iki yılda ilişkilerin ve ve görüşmelerin neredeyse yüzde 70'lik kısmını işgal eden bir kördüğüm ortadan kalkmış oldu. Kendi kulaklarımla duymadım, ama bu yüzde 70'lik oran Amerikalı diplomatlarca ifade edilmiş.
Açıkçası AKP'nin çok küçümsediği 20 yıl öncenin Türkiye'siyle ABD arasında hemen her konuda dirsek teması vardı. Bir Amerikan dışişleri bakanının Orta Doğu'da çıkmış yangını söndürmek için bölgeye beş kere gelip, bir kere dışında Türkiye'yi pas geçmesi düşünülemezdi. İlla ki her seferinde uğramış olurdu. Ayrıca Türk-Amerikan ilişkilerinde Kafkaslar'dan, Balkanlar'a, Orta Doğu'dan Asya'ya pek çok konu masaya yatırılırdı. Her konuda da illa görüş birliği sağlanması da söz konusu değildi. Ancak ABD işine gelse de gelmese de, söylenenler bir kulaktan girip ötekinden çıksa da en azından Ankara'nın görüşünü merak ederdi.
Özellikle son altı aydır, iki taraf arasındaki diyalog, "önce sen onayla", "olmaz önce sen adım at" şeklindeki kısır döngüye mahkûm edilmişti.
ABD'nin Suriye'de YPG'yi desteklediği, AKP iktidarının ise her konuyu, elmalarla armutların birbirine karıştığı, orantısız pazarlıklara bağladığı sürece iki taraf arasında buzların tam anlamıyla çözülmesi zor.
Yine de kısmi yumuşamanın, özellikle önümüzdeki dönemde Türkiye'yi yatırım radarına almak isteyen kimi Uzak Doğulu şirketleri olumlu etkileyebileceği söyleniyor.
Tabii temkinli olmakta ve tek kriterin ve hatta en az önemli kriterin ABD ile ilişkiler olduğunu da akılda tutmakta fayda var.
Geçenlerde Almanya'nın Ankara büyükelçisi Türkiye'de yerleşik firmaların operasyonlarından çok memnun olduklarını, ancak yeni yatırımcıların çekindiğini söyledi. Son on yıldır hemen her Avrupa ülkesinin büyükelçisinden aynı mesajı duyuyorum: "Yerleşikler çok memnun, yeni yatırımcı çekmek ise çok zor."
Tabii iktidara sorsanız, onlara göre Batı bizim güçlenmemizi istemiyor, hatta kıskanıyor, onun için de yatırım yapmıyor. Açıkçası Japonların ya da Korelilerin Türkiye'yi kıskandığını, ya da özel olarak kuvvetten düşmesinin onların çıkarına olacağını sanmıyorum. Sonuçta onlar da asıl ekonomi yönetimine ve hukukun üstünlüğüne baktılar ve bakacaklar.
Barçın Yinanç kimdir?
Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.
Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.
2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.
Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.
Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.
Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programını yapıyor.
|