Çekici sallamaktan gelişmişti şişkin adeleleri. Orağı savurmaktan, kazma kürekle kazmaktan yorulmadan işlemişti hep emeğini…
Kimi zaman kilolarca kitap devirirken, kimi zaman da yelken düğümüne düğüm üflerken güçlenmişti kemikleri.
Hiç iki yanına düşürmemişti kollarını çaresizlikten ve o kollar sarmak, sarmalamak için de yaratılmıştı; hep öyle gelirdi içinden…
Hem çoğu gibi eli-kolu uzunlardan da değildi. Kol kanat germeyi de iyi bilirdi insanlığa, öyle öğrenmişti geldiği yerden…
Kolsuz Agop gibi şifa da dağıtırdı, kolsuz kahraman gibi destan da.
İki yana düşürmeden kaybetti kollarını günün birinde. Doktor oldu, belediye başkanı oldu, yüzücü oldu.
Eli kolu yerinde olanlardan çok daha doğruydu.
Ayakları yok, ama dik durdu!
Adımları kocamandı güçlü ve uzun bacaklarının… Güvenle yarınlara koşuyordu, emin adımlardı attığı demokrasi ve özgürlüğe…
Bir radikal İslam bombalı saldırısında kaybetti bacaklarını bir gün…
Ayak oyunları ile iktidar hilafeti yapan yağmacılardan daha dik duruyordu yine de. Dans etti yeni takma bacakları ile Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde.
Kördü, ama renkleri öğretti insanlığa
Gözleri kartal bakışlıydı, kem gözlere geçit vermezdi
Gözbebeklerinde aydınlık vardı, umut vardı.
Hiç kaçırmadı gözünü gözü kör olmuş bağnazlardan…
Oydular gözlerini bir gece bir polis merkezinin bodrumunda.
O şair oldu, bestekar oldu, hoca oldu rant hilafetinin karanlığına inat. Körgözüne parmak sokarcasına aktardı göremediği renkleri insanlığa…
İnat etti yaşamaya!
Kulakları sağır eden bir patlamayla kaybetti duyma yetisini ama kalbiyle devam etti duymaya her şeyi.
Kalbi de durduruldu bir gün, ama devam etti atmaya sevdikleri ve saydıkları için…
Ve sonunda her şeyini kaybettiğini söylediler ona. Kollarını, bacaklarını, gözlerini, kulaklarını…
Gülümsedi hayata! Beyni vardı nasılsa!..
Hepsinden daha canlı, daha farklı, inat etti yaşamaya. Çünkü akla-ziyanlara değil aklı olanlara inanırdı.
Anladınız mı?..