Berlin, Rosa Lüksemburg Meydanı'ndaki Babylon sahnesinde o gün harika bir akşam geçirdik. Sanat Güneşi Zeki Müren Belgeseli sona erdiğinde gözlerimde yaşlarla sahneye çıktım. Salonda kocaman bir alkış, Türk- Alman toplumdan adeta bir onaylayış.
Bir gece önceki söyleşiden Cem Özdemir ve Pia Castro'nun sözleri kulağımda: "Biz bir siyasetçi olarak bile korumasız gezebiliyoruz. Ancak Erdoğan fanatikleri yüzünden Can Dündar 5 polisle sokağa çıkabiliyor. Bu Almanya'nın utancıdır."
Gecenin devamında çoğu zorunlu sürgünde, bir kısmı iktidarın şerrine uğramış dostlarla bir kahveye girip birkaç kadeh yuvarlıyoruz. Belçika'dan, İsviçre'den bile gelenlerin olduğu grubumuzda neyse ki konu Türkiye değil. Öylesine hasret giderip hayatı paylaşıyoruz.
Daha da ilerleyen saatlerde ise iki genç arkadaş beni Kreuzberg yakınlarında bir bara davet ediyor. Kürt kökenli bir Türkiyelinin kokteyl barına…
Hey, sen, 'Utanmaz'!
Hemen taksiye atlayıp mekana ulaşıyoruz. Duvardaki graffitilerin önünde gülerek şaka dolu fotoğraflar çekiyor ve giriş kapısına yöneliyoruz.
Yanımızdan geçmekte olan 3 kişiden biri aniden duruyor. Bana sesleniyor: "Hey, sen Barbaros Şansal mısın?.."
"Evet, buyrun" diyorum.
Derhal üzerime yürüyerek "Utanmaz" diye bağırıyor.
Sakinliğimi koruyarak neden kaba davrandığını soruyorum. Konu malum: "Benim o ülkede ailem yaşıyor. Sen hakaret ediyorsun!.."
"Sadece son cümleye mi takıldın" diyorum; "Videonun tamamını izledin mi?"
"Evet" diyor, "Söylediklerine katılıyorum, ama o cümleyi edemezsin aşağılık herif!.."
Sesi ve tavrı yanımdaki dostlarımı rahatsız edince biri "Kendine gel" diye sesleniyor. İşte o anda diğer ikisi çoktan uzaklaşmış üç kişiden bana bulaşanı cebinden kocaman bir bıçak çıkartıyor. Ben hem Almanca hem Türkçe bağırarak "Ne yapıyorsunuz, her ikiniz de deli misiniz? Türkiye'yi rezil ediyorsunuz. Sakin olun" diye bağırıyorum. Devam ediyorum: "Polis gelse ne yapacaksınız, cezası 6 aydan başlıyor."
Eli bıçaklı genç, "Ben burada doğdum" diyerek siyah kepini başından çıkarıp yere attıktan sonra, "Bak, Alman polisine göre ben Schwarzkopf ('Karakafa'yım) bu yüzden bıçak taşıyorum" diyor.
Bir şekilde ortamı sakinleştirip kendisi ile konuşuyorum. Yanımdaki arkadaş kimliğini açıklarken, "Bize göre hoş ama köşedeki dükkandaki Alman senin eli bıçaklı resmini çekti" diyor. Bir anda tavrı değişiyor ve korktuğunu fark ediyorum.
Kıymayın Türkiye'ye!..
Ayrılıyoruz. Biraz sonra yanımdaki arkadaşın telefonuna "Yanlış anlaşılma olmuş" diye bir başka tanıdığından mesaj geliyor.
Ertesi gün gencin ailesinden de özürler…
Ancak Alman polis şimdi o genci arıyor ve hemen yanımızdaki ATM kamerasından Nevşehirli kimliği tespit ediliyor…
Bıçak sırtındaki hayatımda ben o gece sağ kalıyorum.
O gün Sivaslı düğün konvoyunun şiddetinden kurtulmayı başaran yayalar da…
Ancak herkes bizim kadar şanslı olmuyor. Yine o gece Berlin'de olan Güldür Güldür Şov'da Muşlular arasında çıkan kavgada 1 ölü 4 yaralı haberi alıyorum.
Milliyetçi, ırkçı, dinci ve cinsiyetçi siyasetin nasıl da vahşete dönüştüğünü bir kez daha ayıplıyor ve lanetliyorum!
Yapmayın Hanımlar-Beyler, kıymayın Türkiye'ye!..