07 Temmuz 2024

La pasión turca, Türkiye üzerinden "Batılı" İspanya hayalleri

Oryantalist klişelere ve içi boş repliklere dayanan zorlama bir "Türk Tutkusu," İlker Kaleli hatırına izlenir mi?

Netflix'te yayınlanan İspanyol dizisinde Yaman (İlker Kaleli), İstanbul'da tanıştığı İspanyol sevgilisine, "Avrupalı Olivia, Türk olduğum için bana güvenmiyor." diyerek çıkışır. Sahibi olduğu antikacı dükkanında karanlık işler çeviren genç ve yakışıklı Yaman'ın bilmediği, İslam kültüründen etkilenmiş İspanya'nın beyaz ve Hristiyan Avrupa'nın bir parçası olarak pek görülmediğidir.

İspanya İç Savaşı'nın (1936-1939) romanlarda nasıl temsil edildiğini araştırırken İspanya'nın Doğu medeniyeti ile özdeşleştirildiğini fark ettim. İngiliz ve Fransız birçok yazar, İslam mimarisine sahip İspanya'yı ötekileştirir. Esmer kadınların başörtülerine dikkat çekerek İspanya'nın diğer Avrupa ülkeleri kadar modern olmadığını ima ederler. Organizasyon yeteneğinden güya yoksun İspanyol ordusu, Francisco Franco'nun önderliğindeki milliyetçilere karşı mücadele etmek için rasyonel İngiliz ve Fransız askerlerine muhtaçtır. Savaşa gönüllü katılan bazı yazarlar, İspanya'yı hor görürken kendi Batılı kimliklerini yüceltirler.

Araştırmalarım için Sevilla'ya gittiğimde, İspanya'nın sözde oryantal kimliğini kabullendiğini hissettim. Granada şehrinde İslam mimarisine hayran kaldığım El Hamra Sarayı'nı gezerken oğlum için bu kültürel mirası tanıtan bir kitap almak istedim. Çocuklar için hazırlanan kitabın ilk sayfası, sarayın ziyaretçileri Şehrazad'ın dünyasına götüreceği sözünü veriyordu. Binbir Gece Masalları'ndaki Alaaddin'in sihirli lambası, uçan halılar, despot padişahlar her an karşımıza çıkabilirdi. Büyülü bahçelerden geçerek "egzotik" Arap kültürüne tanık olabilirdik. Demek İspanya, "mistik" Doğu kimliğine bürünerek turist çekiyordu.

Peki İslam kültürünün izlerini taşıyan İspanya, yüceltilmiş "Batılı" kimliğine nasıl erişebilir? Kendinden daha Doğulu addedilen Türkiye ile yan yana gelerek. Netflix dizisinde İspanya, Müslüman bir ülkeden farklı olduğunun altını çizerek âdeta "Ben de Batılıyım" diye haykırır. Edirne'de güreş sahneleri, sevgililerin seviştiği hamam, falcılar, nargile, saraya benzeyen yalılar, Türkiye'yi sözde çağdaş İspanya'dan ayrıştırır.

Dizinin açılış sahnesinde İspanyol akademisyen Olivia (Maggie Civantos), "Bu şehrin kendine has tutkusunu, arzusunu, zevklerini keşfettim. Her şeyin sürekli değiştiği uçurumun ortasındaki bir cennet." diyerek İstanbul'u tehlike ve tutku vadeden bir masal diyarı gibi gösterir. Duygularla özdeşleşen şehir, rasyonellikten uzaktır. "Cennet" addedilen İstanbul'un 21. yüzyıl Avrupa'sında sosyal ve politik bir gerçekliği olmadığını hissederiz.

Sevgilisinden yıllar önce ayrılan sarışın Olivia, Bizans sanatı çalışmak için geldiği İstanbul'da esmer ve sakallı Yaman'a âşık olur. Olivia, Yaman ile geleneklerinin farklı olduğunu söylese de İspanyolca konuşan ve "dini kurallara göre yaşamayan" sevgilisiyle arasındaki kültür farkının tam olarak ne olduğunu açıklayamaz. İstanbul'un camilerine hayranlık ve biraz da şaşkınlıkla bakan Olivia, İspanya'da Endülüs bölgesinin sonradan katedrale dönüşen birçok camiye ev sahipliği yaptığını unutmuş gibidir.

Sanat tarihçisi Olivia'nın "padişaha cariyelik yapmaya" gittiği düşünüldüğü İstanbul, aşk ve entrikaya indirgenmiş. Diziye rastgele serpiştirilen sevişme sahneleri bana çok zorlama geldi. İki başrol oyuncusu arasındaki elektriği hissedemedim. Dizi seksi olmaya çalıştıkça sıradanlaşıyor.

[Spoiler içerir.]

"Avrupalı" İspanya ve "egzotik" İstanbul ikilemine sığınan dizi, aşktan gözü kör olmuş bir kadın karakter yaratmış. Olivia, Madrid Üniversitesinde başvurduğu akademik kadronun değil, gizemli bir Türk'ün peşinde. Üç gündür tanıdığı aşkı uğruna işini ve ailesini bırakır. Sevgilisinin antika kaçakçılığına alet olup tutuklandığında, "Benim için Yaman âdeta bir Tanrı." der. Polise kandırılmadığını ve tutkuya teslim olduğunu söyler. Cezaevini boylamak üzereyken bile Yaman'ı düşünür. Hayatını kariyerine adamış bir kadının, bir erkeği tanrılaştırması gülünç.

Son sahnede, Olivia'ya tecavüz edilmesine neredeyse göz yuman ve sevgilisinin kafasına silah dayayan Yaman, 19. yüzyılda Avrupalı gezginlerin seyahatnamelerindeki despot Türk imajını sağlamlaştırır. Olivia'yı bir zalimden kurtaran, İspanyol erkeği Pablo'dur. Bizans sanatı konusundaki uzmanlığı nedeniyle "Konstantinopolis Kraliçesi" addedilen kadını, Osmanlı işgalinden kurtarır. Olivia'nın, eski sevgililerinden "fetih" olarak bahseden Yaman'a esir düşmesine izin vermez.

Oryantalist klişelere ve içi boş repliklere dayanan zorlama bir "Türk Tutkusu," İlker Kaleli hatırına izlenir mi?

Naz Bulamur kimdir?

Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur, Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldu ve Yeditepe Üniversitesinde İngiliz Tiyatrosu üzerine yüksek lisans yaptı. University of Wisconsin-Milwaukee'de Edebiyat Çalışmaları dalında doktorasını tamamladıktan sonra akademik kariyerine Boğaziçi'nde başladı.

Çağdaş romanda İstanbul temsillerini incelediği Tales of Istanbul in Contemporary Fiction (2011) adlı doktora tezi, Edwin Mellen Press tarafından yayımlandı. Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars, 2016) başlıklı kitabı, 19. yüzyıl İngiliz romanlarında kadın katillere odaklanır ve kadınların ekonomik ve kanuni hakları olmadığı için şiddete başvurduğunu savunur.

Amerikalı, İngiliz, Türk yazarlar (Elif Şafak, Julia Kristeva, Orhan Pamuk, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Cha, Martin Amis) üzerine yazdığı makaleler, uluslararası akademik dergilerde yer aldı. Boğaziçi Üniversitesinde roman, tiyatro, edebiyat teorisi dersleri veren Bulamur, feminizm, oryantalizm ve kültürel çalışmalar ışığında kitap, film, dizi eleştirileri yazıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Longlegs, bir ayrımcılık “Cambaz”lığı

Cambaz’ı bir çocuğun perspektifinden gösteren sahnelerde katilin yüzünün yarısını görürüz. Ajan Lee’nin çocukluk travması, failinin yarım yamalak ekrana gelen görüntüsüyle yansıtılır. Fakat bu detay dışında kurgu sıradan

Faruk, kameranın gölgesinde bir baba kız ilişkisi

Gerçek ve kurguyu buluşturan film, bizi toplumsal duyarsızlığımızla yüzleştirir. Yönetmen, kendi aile tarihini hikâyeleştirirken evsizliğimizi de başarıyla resmetmiş

Dr. Mürüvet Esra Yıldırım ile yılın metni adayı Selmin Zeki Hanım üzerine

"'Hasta adam' Avrupa tarafından Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine yakıştırılmış bir ifade. Selmin Hanım da 'hasta adam'ın kızı olarak Osmanlı’nın tüm hastalıklarını kendinde taşıyor. Aslında çağdaşı olan herkes bu hastalıktan payına düşeni alıyor diyebiliriz çünkü o dönem hep kesintilerden, 'yarım'lardan oluşuyor"

"
"