Çocuklar görünmezdir. Yeri geldiğinde sevilen, tehdit edilen, azarlanan, ödüllendirilen çocuklar edilgendir. Ciddiye alınmayan hikâyeleri pek anlatılmaz. Komedi unsurundan öteye de gidemezler. Birçok izleyici, akşam çay keyfi yaparken ekranda "Anne anne" diye bağıran ergene kulak vermek istemez. Duymadığımızı düşünmez, dert etmeyiz. Neredeyse yok sayılan çocukların çaresizliğini görmek yerine intikamla örülmüş aşk üçgenlerine kapılırız. Burak Müjdeci ve Özkan Say'ın yönettiği ve Yekta Torun ile Deniz Gürlek'in senaryosunu yazdığı Bir Derdim Var, aşk temasına dayalı bir dramatik yapıdan beklenen kırılmaları sunmadığı için final yapıyor.
Ergen ve çocuk psikiyatri servisinde geçen dizi, çocukların işlediği suçlardan aileleri sorumlu tutuyor. Evde susturulan çocuklar, ortalığı yakıp yıkarak kendilerini ifade ediyor. Klinikteki 17 yaşındaki Kuzey (Ata Artman), aile sevgisinden yoksun büyümüş. Kocasının şiddetine dayanamayan annesi, üç yaşındaki oğlunun gözleri önünde intihar etmiş. Babası da oğlu üzerinde hakimiyet kurabilmek için ilaca alıştırmış. Kuzey'in suç sicilinin kabarık olmasına şaşırmamalı.
Okuldaki yangın vanasını patlatan küçük Kürşat (Oğuz Kara) da annesiz. Tecavüze uğradıktan sonra hamile kalan annesi, onu bebekken öldürmeye teşebbüs etmiş. Sonra da terk etmiş. Klinik şefi Doktor Nilüfer (Birce Akalay) sayesinde yıllar sonra kavuştuğu oğluna başlarda tiksinerek bakıyor. Sarhoş babası, aynı evde yaşadığı çocuğunu görmüyor. Öğretmeni ise sınıfta herkesin duyacağı şekilde "Şu ellere bak midem bulandı" diyerek çocuğu rencide ediyor. Kürşat da hıncını okulun su basmasına sebep olarak alıyor.
"Duymaz," "hissetmez" zannettiğimiz çocuklar, zor da olsa iyileşmeye çalışıyor. Belki de ilk defa bir dizi, çocukların dertlerine ses veriyor.
Ebeveynleri kendi hatalarıyla yüzleştiren dizi seyredilir mi? Kendimizi bir şekilde haklı çıkartırız. Çocuk eğitimi ile ilgili kitap okumak ya da bir uzmana danışmak bir çoğumuz için zordur. Bir arkadaşım, oğlunun öfkeyle bağırmasına dayanamadığı için kulaklık taktığını söyledi. Bir zamanlar onu görmezden gelerek cezalandıran annesine benzediğinin farkındaydı. Aynı olayın tekrarlanmaması için bir psikologdan randevu alan dostumu tebrik ettim. Kaçımız hatamızı fark edip kabul ediyoruz?
Dizi, çocukken şiddete uğrayanların ileride eşlerine zulmedebileceklerini de gösteriyor. İyi eğitimli bir erkek bile kıskandığı doktor nişanlısının bileğini kıracak gibi sıkıyor. Kadının imdadına Savcı Ömer Atakan (Mert Fırat) yetişiyor. Zorba sevgiliyi tuvalette öyle bir uyarıyor ki "Bu savcı her ortama lazım" diyoruz.
Fakat sosyal içerikli bir mesaj, çok iyi kurgulanmış bir dramatik yapıda hedefe ulaşır. "Bundan sonra ne olacak" sorusuyla heyecanlanan seyircinin farkındalığı artabilir. Bir kere Savcı Ömer, hikâyede elzem değil. Onsuz da Doktor Nilüfer ve ekibi, çocukların yaralarını sarar. Bu sebeple, savcının kliniğe geldiği sahneler havada kalıyor. Savcı ve doktorun buluşması, ikilinin kaderini pek değiştirmiyor. Aralarındaki diyalog bazen tekrara düşüyor.
Ekranda fırtınalı aşklar tutuyor. Oysa doktor-hasta ikilemini başarıyla kıran dizide, kendi gençliği ile konuşan Nilüfer'in fırtınası kendi içinde. Yaşadığı türbülanstan çıkmak için bir beyaz atlı prense ihtiyacı yok. İkinci bölümün sonunda öpüşen Nilüfer ve Ömer'in akıbetleri de belli.
Yan karakterler daha güçlü olabilirdi. Örneğin, Doktor Savaş (Engin Hepileri) ve Başhekim Damla (Neslihan Arslan) arasındaki gerilim seyirciye geçemiyor. Dizideki ebeveynlik eğitimi ancak seyircinin bağlandığı karakterler üzerinden gerçekleşebilir.
Dizi kısa soluklu olsa da en azından çocukların maruz kaldığı üstü örtülmüş şiddeti cesurca ekrana taşıdı.
Sokakta ya da plajda küçücük çocuklarına avaz avaz küfredenlerle,
Mağazada kavga ederken bir köşeye sinip korkudan kulaklarını kapatan çocuklarını görmeyenlerle,
Parkta çocuklarının kulaklarını çekenlerle,
Çocuklarını bir odaya kilitleyenlerle benim de bir derdim var!
Dizinin de vurguladığı gibi tehlikeli olan çocuklar değil, aileleri. "Bir çocuk akran zorbalığı yapıyorsa bakılması gereken ilk yer ailedir. Şiddeti uygulayan çocuk, büyük ihtimalle başka bir şiddetin mağdurudur" diyor Doktor Nilüfer. Peki biz belki kendimizden bile koruyamadığımız çocuklara nasıl sahip çıkacağız?
Naz Bulamur kimdir?
Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur, Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldu ve Yeditepe Üniversitesinde İngiliz Tiyatrosu üzerine yüksek lisans yaptı. University of Wisconsin-Milwaukee'de Edebiyat Çalışmaları dalında doktorasını tamamladıktan sonra akademik kariyerine Boğaziçi'nde başladı.
Çağdaş romanda İstanbul temsillerini incelediği Tales of Istanbul in Contemporary Fiction (2011) adlı doktora tezi, Edwin Mellen Press tarafından yayımlandı. Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars, 2016) başlıklı kitabı, 19. yüzyıl İngiliz romanlarında kadın katillere odaklanır ve kadınların ekonomik ve kanuni hakları olmadığı için şiddete başvurduğunu savunur.
Amerikalı, İngiliz, Türk yazarlar (Elif Şafak, Julia Kristeva, Orhan Pamuk, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Cha, Martin Amis) üzerine yazdığı makaleler, uluslararası akademik dergilerde yer aldı. Boğaziçi Üniversitesinde roman, tiyatro, edebiyat teorisi dersleri veren Bulamur, feminizm, oryantalizm ve kültürel çalışmalar ışığında kitap, film, dizi eleştirileri yazıyor.
|