05 Şubat 2025

Yasın etrafında büyüyoruz

Okullar açıldı ve 36 çocuğun sıraları boş, hayalleri yarım kaldı. Bu hafta ünlü Yas Uzmanı David Kessler’in söylemlerinden yola çıkarak, Grand Kartal Otel’de hayatını kaybedenlerin ardından yaşadığımız toplumsal ve bireysel yası yazmak istiyorum

Bolu Grand Kartal Otel’de 36’sı çocuk, 78 kişinin korkunç ihmaller sonrasında hayatını kaybetmesinin ardından, yine bir toplumsal yas sürecine girdik. Toplumsal yas, büyük kayıpların ve felaketlerin ardından bir toplumun kolektif olarak yaşadığı acı ve matem sürecidir. Ruh halimiz, günlük hayatımız, sosyal ilişkilerimiz, Türkiye’de sık sık içine düştüğümüz bu yas haline göre şekil alıyor. Peyami Safa’nın Bir Akşamdı romanında şu dizeler yer alır.

"Ölüm bir eve girince sağ kalanları da biraz öldürüyor.

Bu sükût ondandır. Her başın içinde ölüm.

Kimse konuşmaz, hızlı yürünmez, bardak masanın üstüne yavaş konur, nefes alırken bile ses çıkarmamaya çalışılır.

Sağların ölüye bu benzeyişleri insanlarda bir müsavi olmak (eşitlenmek) ihtirası bulunduğunu gösterir. Bir nevi adalet."

Sağ kalanlar da biraz ölüyor

Sanki Türkiye büyük bir ev; durmadan ölüm o evden içeri giriyor ve sağ kalanları da biraz öldürüyor. Günlük dertlerinin lafını etmeye, geceleri başını sıcak yastığına koymaya, katiller ve cahillerle aynı dönemde yaşamaya, nefes almaya utanan, depresif, endişeli bir toplum haline geldik. Bizlerin bu kadar etkilendiği felaketleri, bir de bizzat yaşayanlar var. Sağ kalmayı başaranlar, geride kalanlar... Anneler, babalar, aile büyükleri, yakın dostlar, çocukların sınıf arkadaşları, kardeşleri...

Bu hafta ünlü Yas Uzmanı David Kessler’in söylemlerinden yola çıkarak, Grand Kartal Otel’de hayatını kaybeden 78 canımızın ardından yaşadığımız toplumsal ve bireysel yası yazmak istiyorum. Tekrar yakınlarını kaybedenlere başsağlığı ve sabırların en büyüğünü diliyorum.

Dr. Lois Tonkin'in “Yasın Etrafında Büyümek” kuramına göre siyah top yası, kavanoz ise hayatı temsil eder. Tonkin'e göre yasımız zamanla  azalmıyor, ama hayat yasımızın etrafında şekillenip, büyüyor

Ortak bilincimiz büyük bir sinir ağı gibi birbirine bağlı

Doğal ve/veya ihmalkarlık, rant, usulsüzlük sonucu yaşanan felaketler sonrasında toplu ölümler yaşamaktan travmatize olmuş, bir toplumsal yastan diğerine sürüklenen bir halkız. Böylesi facialarda büyük bir sinir ağı gibi birbirine bağlı olan ve ortak geçmişimizi, kültürümüzü hafızada tutan bilincimiz, bir kişinin dahi yaşadığı acıyı, çaresizliği hissedebiliyor. Bizzat bir tanıdığını kaybetmeyen kişilerde bile endişe, kızgınlık, güvensizlik, depresyon ve anksiyete duyguları tetikleniyor. Bu yaşadığımız son trajediden sonra çevremde en çok gözlemlediğim duygu, güven kaybı.

Bundan yıllar önce, insanın neye ihtiyaç duyduğu sorusuna cevap arayan Abraham Maslow, İhtiyaçlar Hiyerarşisi’ni ortaya koymuştur. Abraham Maslow, bir piramit gibi tasarladığı ihtiyaç modelinin en altına nefes alma, yeme, içme, uyku gibi fiziksel ihtiyaçları yerleştirmiştir. Bunun hemen bir üst basamağında ise “Güvenlik ihtiyacı” yer alır. Güvenlik ihtiyacı insanın, bindiğim tren, kaldığım otel, yaşadığım ev, çalıştığım bina sağlığımı ya da can güvenliğimi tehdit ediyor mu diye düşünmesine gerek duymadan huzur içinde yaşaması, herhangi bir tehdit / kaza durumunda ise devlet mekanizmaları tarafından korunacağına inanmasıdır.

Güvenlik duygusunun kaybı da bir yas

Halk olarak, hem hiç tanışmadığımız 78 canımızın kaybının, hem de toplum olarak kaybettiğimiz güvenlik duygusunun yasını tutuyoruz. Güvendiğimiz dağlara uzun süredir karlar yağıyor, yerimiz yurdumuz ayağımızın altından kaydırılıyor. “Her şeye rağmen ülkemi seviyorum ve terk etmeyeceğim” diyenler bile artık kapağı yurt dışına nasıl atacağına bakıyor. Kimse yarın başına ne gelebileceğini bilmiyor bu da geleceğe dair endişe ve umutsuzluk yaratıyor.

Felaketten en az 50 aile etkilendi. Yaşlı başlı insanlar çocuklarını, torunlarını gömdü. Faciadan kurtulmayı başaranlar, neredeyse kurtulduklarına sevinemediler. Sözüm otelin en üst katında kaldıkları halde, yangından haberdar olup, oteli zamanında terk etmeyi başaran ve misafirlerini ölüme terk etmekte sakınca görmeyen otel sahibi aileye değil. Onlar belli ki canlarını kurtardıklarına memnun.

Yasın bir reçetesi ya da ilacı yok

Herkesin yas tutma şekli, süresi farklı. Yasın bir reçetesi ya da ilacı yok. David Kessler şöyle diyor: “Yas, kaybımız karşısında hissettiklerimizdir. Yasın içsel çalışması bir süreçtir, bir yolculuktur. Belirli bir gün veya tarihte bitmez. Her birimiz kadar bireyseldir. Yas gerçektir, çünkü kayıp gerçektir. Her yasın, kaybettiğimiz kişi kadar kendine özgü ve benzersiz bir izi vardır. Kaybın acısı çok yoğun, çok yürek parçalayıcıdır çünkü sevdiğimiz kişilerle derin bir duygusal bağımız vardır. Aynı zamanda bu bağın kaybının da yasını tutarız.”

Yine Kessler’e göre yas sürecinde geride kalanların, “Bu nasıl bizim başıma geldi?”, “Yarın uyanmak istemiyorum.”, “Neden hiçbir şey hissetmiyorum?”, “Bu şekilde hissetmemeliyim, başkaları benden çok daha fazlasını kaybetti.”, “Keşke ben ölseydim.” “Yapabilirdim, yapmalıydım,  yapamadım…” gibi duygularla günlük hayatlarını sürdürmekte zorlanabileceklerini, ancak bu duygular nedeniyle acıyı paylaşmak ve destek olmak isteyen insanları çevrelerinden soyutlamamalarını, yavaşlamalarını, vücutları ve zihinleri izin verdiği sürece çalışmalarını, dostlarından, komşularından ve gerekiyorsa bir uzmandan yardım istemelerini öneriyor.

Başka Canımız Yok Platformu

Kolektif yasın en önemli adımlarından biri, acının paylaşılarak, toplumsal dayanışmayla yaşanmasıdır. Bu faciayı birlikte yaşayanlar ve yakınlarını kaybedenler birbirlerinin yaralarını sarmak, kamuoyunu gelişmelerle ilgili ilk ağızdan bilgilendirmek, konunun unutulmamasını sağlamak, adaleti hep birlikte aramak ve kayıplarının hatıralarını yaşatmak adına Başka Canımız Yok isimli bir Instagram hesabı açmışlar. Yarattıkları bu dayanışma şu yas sürecinde onlara iyi gelebilecek belki de tek şey. “Bu ülkede adalet yok!” lafını asla duymak istemiyorlar, suçluların gözlerinin içine bakarak onlardan hesap soracakları günü bekliyorlar.

Çocuklar su birikintisine atlar gibi, acının içine girip çıkarlar

Akla dahi gelmeyen başa geldi. O korkunç gecede, dakikalar içerisinde her şey sonsuza dek değişti. Bir çocuğun ölümü, insanlığımızın, geleceğimizin ölümüdür. 36 çocuk öldü. Pazartesi günü okullar açıldı. 36 çocuğun sırası boş, hayalleri yarım kaldı. Sınıf arkadaşları, öğretmenleri için tarifsiz bir acı. Çocuklara ölümü anlatmak zor, hele arkadaşlarının ölümünü anlatmak iyice zor.

David Kessler, çocukların yas süreci ile ilgili ise şöyle söylüyor. “Çocuklar farklı şekilde yas tutarlar. Su birikintisine atlar gibi, acının içine girip çıkarlar. Bu süreçte onlara sevildiklerini ve güvende olduklarını hatırlatın. Arkadaşlarının kaybı ile ilgili duygularını kendi zamanlarında konuşmalarına, çizmelerine, yazmalarına izin verin. Rutinlere uymak güvenlik sağlar. Mümkün olduğunca düzenli yemek ve yatma zamanı programlarını sürdürmeye çalışın. Sorularını dürüstçe yanıtlayın ancak gereğinden fazla bilgi vermeyin. Olanları açıklamak için yaşına uygun bir dil kullanın. Konuşmayı onların yönetmesine izin verin.”

Ayşe Acar kimdir?

Ayşe Acar 10 Ağustos 1974'de doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Fizik Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra 1996 yılında Sabah Gazetesi'nin reklam departmanında işe başladı. Sonraki yıllarda NTV ve Vatan Gazetesi'nin reklam departmanlarında yönetici olarak çalıştı. 

Kariyerini değiştirmesine yol açan olay, 2004 yılında ikizlerine hamile kalmasıyla gerçekleşti. Yazı işlerindeki arkadaşlarına hamilelik maceralarını anlatırken, kendini hafta sonu eklerinde köşe yazarı olarak buldu. 

Ayşe'nin İkizleri'nin ilk yazısı Vatan Gazetesi'nde 11 Eylül 2004'de yayımlandı ve çocukları Defne ile Ege'nin ilkokula başladığı 2011 yılına kadar sürdü. 

Nisan 2009'da "Anneee! Anne oluyorum!" isimli ilk kitabı yayımlandı. Bu süre zarfında Vatan Gazetesi'nin hafta sonu eklerinde spor, sanat, siyaset, iş, moda dünyasının etkili isimleriyle röportajlar yaptı. 

Ayşe 2017'de, ikizleri ve dört ayaklı çocuğu Mişka ile Kanada'nın Vancouver şehrine göçtü. Kanada'nın iklimine, kültürüne ve farklı bir dilde yaşamaya alışırken ortaya göç sürecinde yaşadığı zorlukları ve düştüğü gülünç durumları esprili bir dille anlattığı ikinci kitabı "Kanadalılaştıramadıklarımızdan mısınız?" (2019-Kara Karga Yayınları) çıktı. 

2019 yılında T24'te Göç Hikâyeleri köşesini yazmaya başladı. Yeniden başlamanın gücünü anlattığı ve Kanada'da yaşam ile ilgili ipuçları verdiği yazıları, birçok yeni göçmen için rehber niteliğinde oldu. 

Ayşe Acar aynı zamanda Oksijen Gazetesi için yurt dışında yaşayan başarılı göçmenlerle röportajlar yapıyor ve Vancouver'da çok dilli kampanyalar yürüten bir reklam ajansında müşteri ilişkilerini yönetiyor.

Yazarın Diğer Yazıları

İnsan yangını

Bolu Grand Kartal Otel'de, 21 Ocak günü, sabaha karşı çıkan insan yangınında 36'sı çocuk 78 kişi hayatını kaybetti, 51 kişi yaralandı. Soruşturmada herkes suçu birbirine atarken, halk olarak yine unutamayacağımız bir milli yas sürecinden geçiyoruz

Ressam Desen Halıçınarlı: Göç sadece uzaklaşmak değil, bazen de geri dönmektir; tıpkı leylekler gibi...

Sanat üretiminin merkezine dolaşım, yer değiştirme, mekânın dönüşümü, şehrin belleğini korumak gibi kavramları koyan ressam Desen Halıçınarlı ile, kent, yuva, insan ve göç üzerine sohbet ettik

Güle güle Justin Başkan, yolun açık olsun

Kanada'yı gözüme “çok uzaklardaki, refah ve özgürlük içindeki kara parçası” olarak göstererek, Kanada’ya göç etmemde etkisi olan Justin Trudeau, dokuz yıllık görev süresinin ardından istifa etti. Peki bu sürece giden yolda neler oldu?

"
"