26 Aralık 2021

Roman Kahramanları'na sonsuz hayat veren bir öğretmen şair: Ercan Yılmaz

Neredeyse yılın en güzel olayı. Pek çok yazar, şair bu küçük şehrin büyük festivalinde öğrencilerle buluştu. Bayram yeri görmüş, bir luna parka ilk kez gitmiş çocuklar gibi sevindik, iyi bir şairin ne kadar yaratıcı olduğunu da, yaratıcılığı öğretebildiğini ve böylece "okul" denen kurumun bu vesileyle hâlâ gidilecek bir yer olduğunu da gördük

Şiiri her zaman diğer bütün türlerden üstün tutmanın pek çok sebebi var. Bunlardan biri -hayatımı ona borçlu olduğum gerçeğini saymazsak eğer- elbette ki yazının icadını zorunlu hale getirmiş olmasıdır. Böylece sözcüklerin söylendikten sonra buharlaşmasına, unutulmasına engeller yaratmayı başarmış olmasıdır.

İnsanoğlu şiire çok şey borçludur, çünkü şiir yazının icadını dolaylı ya da dolaysız yollardan zorunlu kıldığında yasalar oluşmuştur, insanlığın haysiyeti ve itibarı ve istikbali için de bir savunma olarak. Yalnızca şiir söz konusu olsa, o ne müthiş infilaktır ki, şiir hakkında bir tek şeyi bin türlü, bir milyon türlü bıkmadan, usanmadan ifade edebilirim. Çünkü şiir bir yaratım sürecidir, yaratılmışların içinde eksik kalmış olanı tamamlama sanatıdır da aynı zamanda. Kimi şairler biraz da bu yüzden okurun nevrini alengirli bir biçimde işletmesini, sürekli bir devinimle gördüklerini, duyduklarını başka biçimlerde de algılamalarına olanak tanırlar. Şiir sembolleri dil ile başka başka biçimlerde ifade etmenin dışında sadece soyutlukta zirveye çıkan bir tür değildir. Sembolleri eyleme, ete kemiğe de çevirebilen bir türdür. Can vermek gibi değil belki ama onu hayatta tutacak girişimlerde bulunma cesaretidir. Şiir diğer bütün metinleri başlatan olmuştur hep bu yüzden. O ilk satır, ilk cümle, ilk dize. Birden parlak bir fikir, içeriye dönerek açılan bir girdap gibi. Bu yüzden pek çok düz metni överken -ben kötü eleştiriler yapamam iyi işlerde kusur aramam çünkü- o metinleri nasıl sevdiğimizi dile getirirken bile "şairane" lafzını kullanırız pek çoğumuz ve şiir bunu hep hak eder. Hiçbir şey şiir kadar akıcı, sesli, anlamlı ve paramparça olduğu halde insana bir bütünmüş gibi gelmez. Çünkü o ilk dizede ayağa kalkmayan his, parıldamayan fikir insana yürüyecek yolu göstermez. Bazı şairleri şair, bazı şiirleri şiir yapan da bu değil midir? Bu şairlerden biri sadece bir şair, bir edebiyat işçisi değil, aynı zamanda mesleğinin kaderine de büyük ölçüde yön verebilmiş bir öğretmen: Ercan Yılmaz.

Ercan Yılmaz şiir yazan bir öğretmen olmanın dışında pek az şeyi teoriden pratiğe aktarabildiğimiz edebiyat alanında son yıllarda başka kurumlarda da en güzel biçimde bir gelenek haline gelen bir festivali hayata geçirdi. 2010 yılından bu yana her yıl 21 Aralık Dünya Roman Kahramanları Günü Festivali adı altında hem edebiyat tarihini hem de genç arkadaşların hayata bakışını da tazeleyen bu etkinlikler kapsamında paneller, söyleşiler, kısa müzikaller, sergiler, tiyatro oyunları/canlandırmalarla da edebiyat eğitiminin gönyesini ve elbette kültürlenme biçimimizi de genişletmiştir. Nerdeyse her gün bir felaketle uyanan insanlığın coğrafyasında özellikle de bu yılın bu son günlerinde yüzümüzü güldüren, öğrencilerine de biz okurlarına da umut veren bir girişimde bulundu bu festivalle. Her şair şiirinin niteliği kadar övülmeyi elbette hak eder ama bazı şairler sanatları kadar meslek hayatlarına kattıklarıyla da bunu hak eder. Bir nesil yanağında patlayan tokadın hışmıyla kırılmış, bir daha çiçek açmamıştır bu coğrafyada. Çünkü insanımız "öğretmenin vurduğu yerde gül açar" anlayışının ilkelliği kadar geride kalmıştır. Oysa bir söyleşisinde "Hayalden yola çıkıp rüyaya vardım" diyen şair Ercan Yılmaz sadece edebiyatın değil, eğitim kurumlarının da övünebileceği, örnek göstereceği bir öğretmen, daha birkaç gün önce karşılaştığımız öğretmenleri de durup düşünürsek eğer. Mesleğini, şiirini, eğitim sahasını ve edebiyat denen alanı gerçekten müthiş bir biçimde kullanışlı ve hayat vaat eden bir yere çevirdiği için de önemli.

Öğretmenlik görevini sürdürdüğü Sakarya Cemil Meriç Sosyal Bilimler Lisesi'nde her yıl organize ettiği bu festivalle bizlere yalnızca bir şairin ne kadar yaratıcı ya da bir öğretmenin ne kadar kabiliyetli olduğunu göstermedi. Edebiyat eserlerinin ve roman kahramanlarının nasıl ölümsüzleştiklerini de edebiyatın kapsadığı diğer türde tasarım, tiyatro, müzik, resim gibi sanat dalarlıyla da bir araya getirerek gösterdi.

Son yılların en güzel olayı diyebileceğimiz bu kadar eğitici, yaratıcı, insanı sevindiren bir etkinliğin karşılaştığı eleştirilerse düpedüz sanat, edebiyat düşmanlığı yanı sıra bilimde olduğu gibi edebiyatta da deneyselliğin bir aşama kaydettiğine öfkelenenlerinin habisliğinden başka bir şey değil doğrusu. Belki de Tanrı, parlak bir fikri yok diye hınç insanlarına hasetten yapılmış vakitler vermiştir, her şeyi eleştirsinler diye. Cemil Meriç adını taşıyan bir lisede gerçekleşen bu edebiyat dolu etkinliği eleştirirken Balzac çevirmiş bir fikir adamı olan Cemil Meriç'i batıyı eleştiren biri değil de batıya düşman biri gibi aktarma, tanıtma gafletlerindense hiç söz etmiyorum bu güzelliği gölgelememek için. Güzel işlere, genç insanlara, hevese, sanata bu kadar düşman olmasak keşke... Güzelde kusur arayanların gözlerinde kusur olduğunu biliyoruz tabii o ayrı.

Dışarıdaki dünyanın sesini duyduğumdan beridir, Cemil Meriç gibi düşünürüm ben de bu yüzden: "İnsanlar kıyıcıydı, kitaplara sığındım." Biraz da bu yüzden yazan birinden çok yazıda var olmuş biri olmak isterdim, bir roman kahramanı gibi. Ölmedikleri gibi dirilebildikleri için de sık sık. Birçok insanın hayali olmuştur, okuduğu kitaplardaki karakterlerden biri olmak ya da onlardan biriyle tanışmak onu yazanlardan çok. Ben de böyle hayalleri olan çocuklardandım mesela. Öyle severdim ki kitapların içinde dolaşmayı ortaokulun ilk günleri bunu fark eden kurnaz sıra arkadaşım haftalığım karşılığında bana güya Dostoyevski'den mektuplar getirirdi. Meğerse Suç ve Ceza'yı kopyalıyormuş. Sıra arkadaşım bu işi hiç bırakmadı tabii korsan yayıncılık yapmaktan yargılandı bir süre önce ama beni ölümü ne kadar hak etse de tefeci ev sahibini öldüren Raskolnikov'a adaleti ve sorgulamayı öğreten Dostoyevski ile tanıştırmıştı böylelikle. En iyi şeyleri bile en kötü biçimde öğrendiğimiz bu ülkede bir öğretmen şair Ercan Yılmaz, bugün felaketlerinin hızına yetişemediğimiz bugünlerde her şeye inat bize nefes aldırdı.

Adeta bir film seti gibi müthiş sanat dolu bir ortam... Müzik, tiyatro, paneller, söyleşilerle dolu. Canlandırmaların yapıldığı kimi kayıtlarda geleceğin müzisyenlerini, oyuncularını, yazarlarını görmek kalbimi genişletti gerçekten. Dilin bütün imkânlarına rağmen kitaplardan başka somut bir hâli olmayan edebiyatı gerçek somut hale getirdi böylece. Sakarya'da bir liseye sığmayıp edebiyatseverlere kadar ulaştı ve başka okullarda, başka ülkelerde de kutlanan bir edebiyat bayramı olarak kazındı akıllara. Yeryüzünde yılda bir kez bir masal diyarı var oldu böylece. Gelişip desteklendikçe böylece edebiyat tarihinde de kendine yer bulacaktır bu festival, önemli bir edebiyat olayı olarak da.

Ben fıtrat olarak da hiçbir şeyde kusur aramam ama bazıları vardır bilirsiniz kusursuzlukta bile kusur ararlar. Hep en güzeli en kötü biçimde eleştirirler. Roman Kahramanları Festivali bir doğa olayı gibi geldi bana o kadar güzel. Fakat lüzumsuz ve abartılmış eleştiriler de oldu. Benzer eleştirilerden birkaçı -hak etmeyenlere ekmek yedirmemek için isim telaffuz etmiyorum- kimi kitapların hangi seviye okullarda okutulmasından tutun da festivalin gerçekleştiği okulun adı da olan Cemil Meriç ve onun düşünleri kapsamında da eleştirilerde bulundular. Bir zamanlar Milli Eğitim Bakanlığı görevinde bulunan Nabi Avcı'nın da katıldığı bu festivalin kimi kurumlara akıl almaz bir düşünce çerçevesinde şikâyet edildiğini de gördüm. Güldüm. Oysa son birkaç yıldır bu ülkede gerçekleşen en güzel etkinliklerden biriydi bu. Öyle ki, neredeyse yılın en güzel tek olayı. Pek çok yazar, şair bu küçük şehrin büyük festivalinde öğrencilerle buluştu. Bayram yeri görmüş, bir luna parka ilk kez gitmiş çocuklar gibi sevindik, iyi bir şairin ne kadar yaratıcı olduğunu da, yaratıcılığı öğretebildiğini ve böylece "okul" denen kurumun bu vesileyle hâlâ gidilecek bir yer olduğunu da gördük.

Peki, nasıl başladı her şey? Ercan Yılmaz, aşağıdaki demecinde bana şöyle anlattı: 

"Edebiyat alanında farkındalık yaratma çabası ve özgün duruşuyla Roman Kahramanları Dergisi, 2010 yılında başladığı yolculuğunu ilk sayıdaki heyecanıyla sürdürüyor. Hayal ürünü roman kahramanlarından yola çıkarak geçmişte ve günümüzdeki dönüşüme tanıklık etmeyi ve kültür sanat yaşamını zenginleştirmeyi amaçlayan dergi, "yılın en uzun gecesi" 21 Aralık'ın Dünya RomanKahramanları Günü olarak kutlanması projesini hayata geçirdi ve 2012 yılından bu yana destekliyor.

Dünya Roman Kahramanları Günü Edebiyat Festivali'nin ilki, 21 Aralık 2012tarihinde Maltepe Üniversitesi'nde gerçekleştirildi. İlk yılın konusu, Balkan Savaşı'nın 100. yılı olması sebebiyle 'Balkan Barışı' olarak belirlendi. Bulgaristan, Romanya, Kosova, Karadağ, Makedonya, Sırbistan, Yunanistan, Arnavutluk, Hırvatistan'ın Kültür Bakanları, bu ülkelerin ünlü romancıları, eleştirmen ve gazetecileri Türkiye'ye davet edildi. Yaklaşık 22 yazar, eleştirmenin yanı sıra ve Balkan Ülkeleri Kültür Bakanlıklarının temsilcileri festivale katıldı. Koordinatörlüğünü T.C. Kültür Bakanlığı, T.C. Maltepe Üniversitesi ve Roman Kahramanları Dergisi'nin yaptığı festival kapsamında; söyleşiler, paneller, tiyatro gösterileri, sergiler, konferanslar, geziler, Maltepe Üniversitesi'nde ve İstanbul'un tarihi dokusunda gerçekleştirildi. Oluşturulan Ulusal Komite yönetiminde Türkiye PEN, TYS, Yayıncılar Birliği, Basın Yayın Birliği ve Yazarlar Birliği olmak üzere pek çok kurum, kuruluş ve yazar festivale destek verdiler. Türk Edebiyatının değerli yazarı Adalet Ağaoğlu 'Onur Yazarı' olarak festivalde konuk edildi.

Ben de 2018'den itibaren bu uluslararası festivalin genel sekreterliğini yapmaya başladım. Bir gün Ömer Asan'a bu festivali liselerde de yapabileceğimiz fikrini açtım. Ve macera başladı. Sevgili dostum Oğuz Şenses ile birlikte 2018'de Kocaeli Ali Fuat Başgil Sosyal Bilimler Lisesi-Sakarya Cemil Meriç ortaklığıyla festivali gerçekleştirdik. Festival, ana festivalin bir ayağı niteliğindeydi. 2019'da Milli Eğitim Bakanlığı ile Maltepe Üniversitesi protokol imzaladı. Ülkenin çeşitli liselerinde festival yapıldı. 2020'de Bakanlık protokolü anlamadığımız bir şekilde iptal etti. Pandemi dolayısıyla online yaptık festivali. Ve 2021'de okulun tamamının katılımı ile oldukça görkemli bir etkinliğe imza atılmış oldu.

Festival öğrencilerin roman kahramanlarını canlandırmalarından ve bir kıyafet şenliğinden ibaret değil. Okulun çeşitli yerlerine onlarca roman mekânı yapıldı. Yazarlar ve akademisyenler panel ve söyleşi için davet edildi. Çeşitli okullardan öğrenciler okulumuz öğrencileriyle birlikte kendi roman kahramanlarını anlattıkları paneller düzenlendi. Öğretmenler konuşma yaptı. Her gün konserlerle zenginleşti program. Sergiler, canlandırmalar ve daha birçok etkinlikle tam bir festival atmosferi oluştu. 

Festival bu yıl inanılmaz bir ilgiyle karşılandı. Videolar milyonlarca defa seyredildi. Yerel ve ulusal basının büyük ilgisi oldu. Türkiye'nin her yerinden öğretmen ve öğrenciler başta olmak üzere çok güzel tepkiler aldık. Bu festival geleceğe ilişkin umutlarımızı ciddi bir şekilde yeşertti diyebilirim. Tabii bunun yanında her güzelliğe düşman bazı çevreler de rollerini oynamakta gecikmediler. Bizi destekleyen, yanımızda olan herkese çok teşekkür ediyorum.

Dünyayı edebiyatın, sanatın kurtaracağına ilişkin umudumuzu daima diri tutacağız."

Yazarın Diğer Yazıları

İçimde çıt sesleri, bağrımda yumruklanmamış bir yer kalmadı

"Neden, bir an bile olsa durup hayatın, insanın, evrenin anlamı üzerine düşünmüyorlar?” Dışarıdaki bu dünya, benim dünyam değil. Ben buralı değilim. Şimdi kalkar giderim, sonra bir gün yine gelirim…

Bir mendil niye kanar?

Türkiye’deki sorun öne çıkarılan bütün sorunlardan çok daha ileri ahlak ve insani değerler sorunu. Kültür değil, sınıf çatışması. Sermayeyi hangi sınıfın elinde tutacağından kimlerin nerelerde ne koşullarda yaşaması gerektiğine kadar karar verecek iktidar gücünü de elinde bulundurmanın savaşı

Denizde balık, havada kuş, karada insan: Sâmiha Ayverdi

Denizde balık, havada kuş ne ise, insan da karada odur. Sâmiha Ayverdi de sadece bir insan, yazan, fikirleri kadar yaşayan bir insan ve fikirlerini sadece “bir tek millet” milliyetçiliğiyle de sınırlı tutan. Fakat bu ciddi ve renkli kişiliğinin yanında bir de inadı var ki, nasıl sevmeyeceksin onu?

"
"