15 Ocak 2023

Nâzım Hikmet, Tanpınar ve  Hürriyet

Bu hafta 121 yaşına basan Nâzım Hikmet'in hayatında ve eserlerinde "hürriyet", sihirli bir sözcüktü. Onunla aynı yaşlarda olan Ahmet Hamdi Tanpınar ise Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde hürriyetin ironisini yapıyordu

Nâzım Hikmet 121 yıl evvel bugünlerde doğdu.

"Bugünlerde" ifadesini yadırgamayın. Zira şairin doğum günü konusunda farklı iddialar var. 

Bütün eserlerini yayımlayan Yapı Kredi Yayınları ve Wikipedia'nın Türkçe edisyonu 14 Ocak'ı doğum günü kabul ediyor. Ancak İngilizce edisyonda 17 Ocak tarihini görüyoruz. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı'nın sitesinde ise 15 Ocak yazıyor.

Hadi üç-beş günden bir şey çıkmaz diyelim. Ancak yakın tarihe kadar doğum yılı bile muammaydı.

Ölmeden iki yıl evvel yazdığı "Otobiyografi" şiirinde 1902'de doğduğunu söylese de, 1 yıl evvel doğduğunu iddia edenler vardı.

Nâzım Hikmet'in yaşamını 6 ciltte anlatan Kemal Sülker, şairin Kasım 1901'de doğduğunu ama ailesinin 30-40 gün yüzünden "büyük" görünmesini istemediği için kayıtlara 1902 olarak kaydedildiğini yazmıştı.

Uzun süre yaygın kabul gören bu tez, son yıllarda yapılan araştırmalardan sonra artık pek kabul görmüyor.

* * *

Öyle ya da böyle... Sonuçta, çocukluk arkadaşı Vâlâ Nureddin'in yazdığı kitabın adıyla söyleyecek olursak "Bu dünyadan bir Nâzım geçti." Geçerken de büyük izler bıraktı.

Eminim bugün birçok yerde onun hakkında sayısız yazı çıkacaktır. Ben şu sıralarda yeniden dolaşıma giren "hürriyet" üzerinden bir şeyler paylaşmak istiyorum.

Mâlum, İkinci Abülhamid devrinin popüler sloganı "Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet" siyasi terminolojimize bir kez daha girdi.

Her ne kadar, muadili olan "özgürlük" artık daha yaygın kullanılsa da, "hürriyet", Namık Kemal'den beri hayatımızın içinde. (Yaklaşık yüz elli yıl evvel kaleme aldığı Hürriyet Kasidesi'nde "Ne efsunkâr imişsin âh ey didâr-ı hürriyet" diye ona bir tür sihir atfediyordu.) 

* * *

Sevan Nişanyan'ın Kişi Adları Sözlüğü'nde, Türkiye'de 5837 kadın, 758 erkeğin Hürriyet adı taşıdığı yazılı. Sözlük, Özgür adını taşıyan erkek sayısını 74.016, kadın sayısını ise 5.582 olarak gösteriyor.

(Nişanyan, "hür" sözcüğünden hareketle yaratılan "özgür"ün 1934'te ortaya çıktığını, o yıllarda bazı kişilere ad olarak verildiğini, ancak yaygınlaşmasının 1970-80'lerde olduğunu söylüyor.)

* * *

Nâzım Hikmet eserlerinde "özgür"ü kullandı mı bilmiyorum. Üzerinde çalıştığım bir proje için yaptığım taramalarda denk gelmedim. Ama "hür" ve "hürriyet" sözcükleri sayısız yerde karşıma çıktı.

* * *

Hürriyet, onun yazdıklarında da sihirli bir sözcük olarak kendine yer bulur. Bunun nedenini anlamak zor değil. Sloganı " Hürriyet, Müsavat (Eşitlik), Uhuvvet (Kardeşlik)" olan İkinci Meşrutiyet ilan edildiğinde 6 yaşına basan bir insandan söz ediyoruz.

* * *

"Hür"ün en bilinen kullanımı, 1941'de Bursa Hapisanesi'nde tamamladığı, Kuvâyı Milliye Destanı'nın sekizinci bapında yer alan şu dizeler olsa gerektir:[1]

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...

Ondan yaklaşık 5 yıl evvel yayınlanan Şeyh Bedreddin Destanı'na "Milli Gurur" başlığıyla yaptığı ekte (zeyl) "hür" yine anahtar sözcüklerden biridir. Destanın yazılmasına vesile olan Ahmed, Lenin'den uzun alıntılar yaptıktan sonra cümlesini şöyle tamamlar:

Çünkü unutmayın ki "başka milletleri ezen bir millet hür olamaz."

* * *

61 yıllık ömrünün neredeyse dörtte birini hapishanelerde geçiren şair için esaret ve hürriyet ayrılmaz ikilidir.

1948'de Münevver'e yazdığı şiirine: "Sen esirliğim ve hürriyetimsin..." diye başlaması boşuna değildir.

Ondan 10 yıl evvel, Harp Okulu Davası için götürüldüğü Ankara'da yazdığı tecritteki adamın mektuplarında şu dizeleri okuruz:

Velhasıl
o pul pul ışıltılı derisi, ateşten gözleriyle
bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adamı
hürriyet denen ifrit...

(1938 başından 1950 ortasına kadar cezaevinde kalan şair, dışarı çıktıktan sonra yazdığı bir şiirin başlığını: "Bir hazin hürriyet" koyar.)

* * *

Hürriyet, Nâzım için sadece arzu nesnesi değil; bir kavga (mücadele) meselesidir.

1941'de yazdığı Kemal Tahir'e Mektup'ta "Hürriyetlerin en mühiminin kavga edebilmek hürriyeti" olduğunu söyler.

1962'de yazdığı şiirin adı doğrudan "Hürriyet Kavgası"dır:

Safları sıklaştırın çocuklar,
bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.

* * *

5 Aralık1945'de, Tan Gazetesi'nin yağmalanmasının hemen ertesinde, Piraye için yazılan "onlar ümidin düşmanıdır sevgilim" diye başlayan şiirini şöyle bitirir:

Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet...

* * *

1954'de büyük dedesi Mustafa Celalettin (Constantine Borzenski) Paşa'nın memleketi Polonya'ya gittiğinde yazdığı "Lehistan Mektubu"nda hürriyetin bahsi birkaç yerde geçer:

Uzak kayalıklarda açan çiçeklerin
ışıklı balıydı hürriyet,

* * *

1961'de gittiği Küba'da, hürriyet birçok kez daha karşımıza çıkar:

"...hürriyet sözcüğünü söylerken sulanıyor ağızları Kübalıların balkutusu bir karpuzu kesiyorlarmış gibi..."

* * *

Sanırım bu kadar alıntı yeter. Nâzım Hikmet'in şiir kitaplarında bile daha onlarca örnek bulmak mümkün. Oyunlarını, senaryolarını, masallarını, köşe yazılarını saymıyorum bile.

Yazıyı onunla akran, bir başka büyük yazarın, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın hürriyete dair cümleleriyle bağlayalım.

Tanpınar'ın ölmeden bir yıl evvel (1961) yayımlanan romanı Saatleri Ayarlama Enstitüsü'ne gidelim.

Romanın anlatıcısı Hayri İrdal da İkinci Abdülhamid döneminde, 1310'da (1893) dünyaya gelmiştir. İkinci Meşrutiyet ilan edildiğinde 15 yaşlarındadır. Onun da kulakları "hürriyet" sözcüğüyle doludur:[2]

"Benim çocukluğumun belli başlı imtiyazı hürriyetti (...)

Ben bu kadar kendi zıddı ile beraber gelen ve zıtlarının altında kaybolan nesne görmedim. Kısa ömrümde yedi sekiz defa memleketimize geldiğini işittim. Evet, bir kere bile kimse bana gittiğini söylemediği hâlde, yedi sekiz defa geldi; ve o geldi diye biz sevincimizden, davul zurna, sokaklara fırladık.

Nereden gelir? Nasıl birdenbire gider? Veren mi tekrar elimizden alır? Yoksa biz mi birdenbire bıkar, "Buyurunuz efendim, bendeniz artık hevesimi aldım. Sizin olsun, belki bir işinize yarar!" diye hediye mi ederiz? Yoksa masallarda, duvar diplerinde birdenbire parlayan fakat yanına yaklaşıp avuçlayınca gene birdenbire kömür veya toprak yığını hâline giren o büyülü hâzinelere mi benzer? Bir türlü anlayamadım."

* * *

21. yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakan bu coğrafyada yeni bir hürriyet mücadelesi yaşanıyor. Dilerim bu kez gerçekten gelir, giderken de haber verir.


[1] Bu yazıda yaptığım alıntıların hepsini, Yapı Kredi Yayınları'nın 2020 Haziran'ında 18. baskısını yaptığı Nâzım Hikmet, Bütün Şiirleri kitabından aldım.

[2] Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Dergâh Yayınları, 10. baskı, Ekim 2005, İstanbul. s.21

Aydan Çelik kimdir?

Aydan Çelik 1966 yılında Gürün'de doğdu.

İstanbul Ünivesitesi'nde İşletme ve İktisat Tarihi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde Heykel okudu. 

Çizgi film stüdyolarında, reklam ajanslarında, gazetelerde, dergilerde, yayınevlerinde çalıştı. 

Erken yaşta bağlandığı bisiklet sporu vesilesiyle Eurosport Türkiye'de konuk yorumcu oldu.

Açık Radyo'da Esra Ertan'la birlikte Şeytan Arabası adında bisiklet programı yaptı.

2006'da Tarih Vakfı Yurt Yayınları'ndan Mişli Geçmiş Zaman adını taşıyan karikatür albümü yayımlandı. 

Devam eden yıllarda Bi Tur Versene, İstanbul Bisiklet Rehberi ve Bisiklet Manifestosu adında bisiklet temalı üç kitabı okurla buluştu.

2013'te Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu'nun 50. yaşı için "Pardus" adında bir maskot tasarladı.

Toplumsal Tarih, Cyclist Türkiye, Socrates dergileri yayın kurulu üyesi.

Halen çiziyor, yazıyor, bisiklet üstünde çocukluğunu arıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bir zamanlar Taksim'de 1 Mayıs

Aydan Çelik çiziyor...

"Güzel Atlar Dağı"ndaki kraliçe etaptan Manisa Tarzanı'na selam

Bugün Spil Dağı’nın yılkı atlarına demir atlılar eşlik edecek. Sporcular memleketin ilk çevrecilerinden Manisa Tarzanı’na selam gönderecek

23 Nisan kutlu olsun

Aydan Çelik çiziyor...