Yuval Noah Harari'nin yeni çalışmasının adı: Zapt edilemeyenler ya da Durdurulamayanlar.
Tahmin ettiğiniz gibi insandan bahsediyor. İnsanın dünya gezegenini nasıl ele geçirmeye çalıştığını anlatan gençlere yönelik bir proje bu. Harari tarihçinin görevinin geçmişi bilmek kadar geleceği inşa etmek de olduğuna inanıyor. Bu yüzden, çalışmalarında fütürist yaklaşımlar da var.
La Republica'ya verdiği yeni söyleşisi şöyle:
"- Niye durdurulamıyoruz?
Hiçbir şey insanı durduramayacak gibi. Hayvanların tehdidi yüzünden silahlanmaya, tabiattan korunmak için inşa etmeye başladı. Derken tüm dünyaya yayıldı. Sonra da hükmetmeye başladı. Daha sol bir bakış açısı ile de insan durmaya muktedir değil. Uzay gemileri, yapay zeka, teknolojiyi geliştirmeye devam ediyor ama asla tatmin olmuyor yaptığından. Yani bir türlü huzuru bulamıyoruz. Zafer gibi gözüken son derece kaygı duyulması gereken bir durum. Zira ekolojik sistemle birlikte iç huzurunu da yok etti insan. Dünya böyle olmak zorunda değil, olduysa da değiştirebiliriz.
- Bu aralar yeni kitabınıza yönelik olarak hiç olmadığı kadar saldırı altındasınız. Bir ay önce Putin savaşı kaybetti, direnişi öngöremedi dediniz ama savaş hâlâ devam ediyor.
Putin kaybetti derken askeri düzlemde söylemedim. Ukrayna'yı ele geçirse de kaybettiğini açıkça yazdım. Bu askeri bir mesele değil. Putin Ukrayna'nın hukuksal varlığını reddediyor. Bir grup elit Musevi Nazi tarafından yönetiliyorlar, Rus tanklarına çiçek atacaklar dedi. Kaybettiği bu.
Zelensky kahramanca Kiev'de kalmaya, halk da çiçek yerine Molotof atmaya devam ediyor. Orduları aslanlar gibi savaşıyor. Ukrayna işgal edilmek, Rus olmak istemiyor. Tüm dünya bunu gördü.
- Askeri müdahaleler, Putin'in tutumu kriminal olmasının ötesinde aptalca mı?
Evet. Koca bir halka ve kendi halkına akıl almaz acı çektiriyor. Rusya'nın müthiş doğal kaynakları var ama halk hep fakir bırakılıyor. Yayın organları da öyle. Putin bu zenginliği askeri harcamalara kullanıyor, halkının refahı için değil. Aptalca bir şey bu. Çin 1979'daki Vietnam Savaşı'ndan sonra hiç savaşa girmedi ve ekonomik kalkınmaya yöneldi. Putin ise ekonomik bozgunun üstüne savaş ile dikkat dağıtmayı seçti. Bir ülke yeni topraklarla değil, bilgi ile güçlenir. Bilgi savaş ile kazanılmaz.
- Zelensky'nin NATO'dan silah istemesini ve AB üyeliği istemesini riskli bulmuyor musunuz?
Doğrudan bir müdahale çok riskli olur. Rusya'nın nükleer silahları var. Ama NATO Ukrayna'nın kendini koruması için silah verebilir, Rusya 'ya saldırması için değil. Korunmak için iki düzlemde düşünmek lazım; Ukrayna'ya nasıl yardım edebiliriz, barışı nasıl sağlayabiliriz.
Savaşı kazanmak için silah kadar insanı yardım da gerekli. Sadece devlet düzeyinde değil, her vatandaşın yapabileceği bir şey var. Palto, yiyecek, ilaç göndermek, gelen mültecilere yardım etmek gerek. İkinci aşamada ise savaş bitince Ukrayna'nın inşası için, ekonomik ve politik olarak stabil olabilmesi için de yardım gerekli. Avrupa'ya düşen rol bu. Ukrayna'nın pırıl pırıl bir demokrasisi olursa, Ruslar bizde niye olmasın diyebilir. Bence Avrupa şimdiden kendini garantör olarak sunabilir.
- Kültür alanındaki soğuk savaşa ne diyorsunuz?
Kültür ve sanat, siyasi bir amaçla kullanıldığında etkileyici oluyor ki kimse Rus kültürü ve halkına karşı savaşmıyor zaten. Savaş ve Barış'ı okumanın tam zamanı.
- Dünyanın üç gerçek düşmanı iklim krizi, nükleer tehdit, biyoteknolojik devrim iken Avrupa Birliği ülkeleri askeri harcamaları artırmaya başladılar. Hedef şaşmıyor mu?
Sadece AB ülkeleri değil, tüm ülkeler savunma giderlerini artırdılar. Oysa sorun global ve global olarak yaklaşılmalı. Çin ve Hindistan'ı da kapsamalı. Mesele Batı ile sınırlı değil. Savaş bugüne kadarki kazanımları, globalizm yaklaşımını da tehdit ediyor. Bu yüzden de Putin kazanmamalı.
- Anatoly Chubais, Putin yüzünden görevden alındı deniliyor.
Öyleyse çok cesurca bir hareket. Ama başka bir yön daha var. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD, İngiltere, Kanada atom bombası imal etmek için Manhattan Projesi'nde birleşmişlerdi. Umarım, Avrupa bu sefer Green Manhattan Projesi için birleşir. Rus ekonomisi doğalgaz ve petrol üzerine kurulu. Avrupa da büyük ölçüde buradan alıyor. Putin'i devirmenin bir yolu da bunlara alternatif üretmek. Bu sadece iklime yönelik değil. Avrupa'nın savunması için de büyük bir adım olur. Bu yapılacaksa acilen yapılmalı.
Putin'i temiz enerji durdurabilir
- Kontrol dışı biyoteknolojik devrim ne olacak?
Batı yeniden silahlanma yarışına başlamak yerine ortak düşman olan iklim değişikliği, nükleer riski yönetme, kontrol dışı biyoteknolojik devrime karşı savaşmaya başlarsa kurtulunabilir. Barışı ve küreselliği savunmanın tek yolu bu.
Geçmişi yeniden inşa etmek değil, bugünü ondan özgürleştirecek araçlar sunmak gerekiyor."
Bunları okurken ve yazarken aklıma iki şey geldi: SSCB'nin yıkılma aşamasında bir felsefecinin söylediği cümle: (Galiba Dürremat'tı) "Sovyetler teflonu kullanan ilk ülke oldu, ondan füze başı yapacaklarına tava yapsalardı ayakta kalırlardı."
Gerçekten de Rusya bir yüzyılda iki devrim yaşayan tek ülke olmasına rağmen halkçı olamıyor bir türlü. Devrimden sonra Politbüro üyeleri ve birçok yönetici kendi ayrıcalıklarını yaratmış, Dacia'larda refah hayatlar sürmüştü.
Eski bir TKP'li olarak Moskova'ya SSCB yıkılmadan gidebildiğim için kendimi çok şanslı hissetmiş, lapa lapa yağan karın altında gece yarısı Kızıl Meydan'da yapılan bayrak törenini çok etkileyici bulmuştum. Edebiyat ve müziğinin zaten hastasıydım…
İlerleyen günlerde altyapıyı inşa edip üst yapıyı görmezden gelen bir devletin vatandaşının duygu iklimini az daha olsa anlamaya başladım. Örneğin, rehberimizin ikram ettiğimiz hiçbir şeyi almamasının tokluktan değil, gururdan olduğunu, günü aşağı yukarı aynı öğünlerle geçirdiğini, yiyecek içecek ürünlerini satın alabildiğimiz yerlere halkın girmesinin yasak olduğunu, yani benim alabildiğimi bir Rus'un alamadığını ve çoğunu bildiğiniz sayısız yasaklar ile kuşatıldığını...
Nitekim, sohbet etme imkanı bulduğum İslam Eserleri Müzesi'nin yöneticisi yaşlıca bir hanımefendi şöyle demişti: Sizin ve bizim ortak yanımız, 600 yıldır devletlerimizin halka yatırım yapmaması…
Bir de yine bizzat Harari tarafından yapılan bir araştırmayı hatırladım: "İnsan bunca refaha rağmen taş devrindeki halinden daha mutlu değil."
Mutluluğun, huzurun bireysellikte olmadığını anlayacak kadar yaşadık. Demek ki, eskilerin çalışmayan çocuklara söyledikleri gibi aklımızı dersimize vermiyoruz. Dünyayı alışveriş merkezi zannedip avanak avanak dolaşıyoruz.
Oysa, buraya varlığımızın şifrelerini çözmeye, bilinç kazanmaya geldik. Kader dediğimiz gen şifrelerimiz, yazılım programımız buna ayarlı.
Biz ise form gardırobundan seçtiğimiz bedenlerimize hapsolduk kaldık.
Sonuç:
Homosapiens ekolojik seri katil oldu.
Yani, yeni bir dünya için yeni bir insan gerek. Bu biz de olabiliriz, küçük bireysel aklımıza odaklanmaktan vazgeçmekle başlayabiliriz işe…
Devletsiz gazete, gazetesiz devletten iyidir
Geçtiğimiz hafta Joseph Pulitzer tarafından kurulan Columbia Üniversitesi Gazetecilik Bölümü mezunları için bir toplantı düzenlendi. Toplantıda yazılı gazeteciliğin sonu geldi mi ve sansürcü ülkelerin basına yaptığı baskı tartışıldı ağırlıklı olarak.
Toplantının ağır topları, Washington Post'un eski genel yayın yönetmeni, Los Angeles Times'ın genel yayın yönetmeni Kevin Merida, Reuters'ın eski genel yayın yönetmeni ve şimdilerde Steve Coll'un yarattığı küresel dijital medya Semafor'un yöneticisi Gina Chua, Ben Smith gibi efsane isimler.
Bizi de ilgilendirdiği için birkaç alıntı yapayım dedim.
Kevin Merida: Hiçbir sorumlu vatandaş bilgi krizi karşısında omuz silkemez. Toplumlarımızın geleceğini hayal edin. Bilgi olmaksızın ya da temel insan haklarının bencillik, ideoloji, milliyetçilik veya basit kişisel çıkarlar tarafından çiğnenmesinin yansıtılmamasını.
- Kriz o kadar ilerledi ki, sorunun bir endüstri olarak ulusal düzeyde gündeme getirilmesi gerekiyor. Yerel ve ulusal gazetecilik dijitale geçse bile ayakta kalabilmesi için finans kaynaklarına ihtiyacı var. Bunun acilen çözülmesi gerekiyor çünkü güvenilir bilgi kaynağı olmaksızın dünya ayakta duramaz.
- Bence anahtar kelime pazarlama olmalı. Seçici olmadan her şeyi denememiz gerekiyor. Biz 6 ay için 1 dolar abonelik kampanyası yaptık kısmen başarılı oldu. Yemek ve müzik eşliğinde mahalle partileri düzenliyoruz.
- Ben kağıdı seviyorum. Elimde olmasını, sayfaları çevirmeyi, okunacak bölümü seçmeyi, gazeteyi hazırlarken gösterdiğimiz özeni. Ama yeni nesiller böyle düşünmüyor. Gençleri çekmeliyiz. Bu da sadece kelimeleri basitleştirerek olmaz. İmaj, video, eğlence de yaratmalıyız. Oysa, geleneksel medyayı yenilerinden ayıran içerik, kalite, doğruluk, özgünlüktür. Ama yetmiyor işte.
Steve Coll epey tehdit alan bir gazeteci: Semafor'u zengin, eğitimli, kaliteli bilgi, haber ve analiz almak isteyen kitle için yarattık. Bence çığır açan bir dönüşüm. Bir yanda Twitter'ı ifade özgürlüğünün elçisi olarak sunan Elon Mask var, diğer yanda yazarlara zulmeden Rusya. Oysa, bizim orada neler olduğunu öğrenme hakkımız kadar Rusların da evlerinde neler olduğunu öğrenme hakları var.
Her şey kaynak ve iş modeli sorunuyla bağlantılı. Medya ayakta kalamazsa özgür bilgi kaybolur yerini propaganda alır.
- Gina Chua'nın Ukrayna'da ölen meslektaşlarından dem vurmaksızın "Bir Rus gazetecisinin savaş sözcüğünü yazmasının bedeli 15 yıldan başlıyor. Sıkıntıda olan sadece Rus gazeteciler değil, birçok ülkenin gazetecileri sürgünde" demesi ise homurdanmalara neden oluyor.
Toplantıya Başkan Jefferson'dan yapılan alıntı damga vuruyor: Devletsiz gazete, gazetesiz devletten iyidir.
Gerekli ve herkesi ilgilendiren bir konu kuşkusuz ama Amerikalıların sorunu sadece parasal algılayıp kendilerini özgür varsaymaları şaşırtıcı.
1980'li yılların ortasında Umberto Eco'nun Münih Belediye Binası'nda yaptığı bir konuşmaya gitti aklım. "Çok haber ile hiç haber aynı şeydir. Sayısız haber verip gerçek ve gerekli olanı vermeyen Amerikan basını ile hiçbir haber vermeyen Arnavut basını benim için aynı şeydir." demişti.
Aysel Tuğluk demans oldu, Türk basınının beyin ölümü gerçekleşti
Bir de nev-i şahsına münhasır bir durum var. Haber yapmayarak kendi kendini imha eden Türk basını.
Geçtiğimiz haftalarda Aysel Tuğluk için bir basın toplantısı düzenlendi. Biliyorsunuz, milletvekili ve avukat olan Aysel Tuğluk 2016'dan beri cezaevinde ve unutmanın pençesinde. 2021 yılında unutmaya başlayan, bu yılın başında ise demans teşhisi konulan Tuğluk, hasta olarak cezaevlerinde tutulan 1600 tutukludan sadece biri. İçeride olması kendisi için de cezaevi için de büyük bir tehlike. Yanabilir, yakabilir…
Tutuklu kalması hukuksal olarak büyük bir yanlış.
Aysel Tuğluk için uluslararası platformda da kamuoyu oluşturuldu. Angela Davis gibi isimler imza verdi.
Ne var ki, bizde dijital medya ve Twitter düzeyinde paylaşılıyor bu haberler.
Basın toplantısında basın yoktu.
Haber bültenlerinde oryantal Didem'in kiracısını çıkaramaması bile haber yapılıyorken Tuğluk ve diğer kadın tutuklular ile ilgili tıs yok.
En acısı da bu işte; gazetecinin kendi kendisine yasak koyması. Gel haberini yap, yayın yönetmeni sokmazsa suç onun hanesine yazılsın. Hastaların cezaevinde ölüme terk edilmeleri haber olmuyorsa bu ülkede eskinin ana akımının beyin ölümü de gerçekleşmiş demektir.