26 Haziran 2024

Böcek olmayan Kafka

Biz onu böcek zannederken, Kafka hiç de "kafkayen" olmayan bir yaşam sürdü

Franz Kafka

Çağa damga vuran bir yazarın adını sıfata çevirmek suç mudur? Gerçek bir hayatı olan ama "kafkaesk" hale gelen, bir metaforu işaret eden Franz Kafka için tam da bu oldu.

Kafka, bir sabah uyanıp böceğe dönüşmesi ile otomat haline gelen modern insanın kendisine yabancılaşmasını temsil eden Gregor Samsa'nın arkasında kaybolup gitti.

Anne ve babasının borçları yüzünden çalışmak zorunda kalan Samsa, bir böceğe dönüştüğünü kabullenmesine rağmen, borçlar için çalışmak zorunda hisseder kendini. Kafka da "Babama Mektup"ta şimdiye kadar kendisine baktığı için babasına karşı borçlu hissettiğini yazar.

Yazar yazmasına da kaderin garip bir cilvesi ile kahramanının derdi dünya ile buluşurken kendisininki kaynayıp gider.

Bu yüzden meraklıları için Alman yazar Rainer Stach'ın üç ciltlik Kafka biyografisi çok kıymetli bir çalışma ve bu ay ölümünün 100. yılında farklı dillerde yayınlanmaya başladı.

Biz onu böcek zannederken, Kafka hiç de "kafkayen" olmayan bir yaşam sürdü. 3 Temmuz 1883'te Prag'da doğdu, Almanca konuşan Yahudi orta sınıf bir ailedendi. Hayali avukat olmaktı, hukuk eğitimini tamamladı, Charles-Ferdinand Üniversitesi'ni bitirdi ama bir sigorta şirketinde memur oldu, hayatı boyunca da bu işi yaptı. İşinden boş bulduğu zamanlarda yazı yazıyordu, kısa metinler, uzun metinler ve arasının pek de iyi olmadığı babası dahil herkese yazdığı yüzlerce mektup.

40 yaşında veremden ölen Kafka kısa yaşamının 16 yılını okuyarak geçirdi. 39 yaşında emekli oldu. Yurt dışında sadece 45 gün kaldı. Senizi 3 kez gördü. İki kez nişanlandı. Biri Felice Bauner idi. 4 kadın ile romantik ilişkisi oldu. Yaşamı boyunca 40 düz yazı metninin yanı sıra yaklaşık 3400 sayfalık günlük ve edebi metin bıraktı.

39 yaşına geldiğinde hâlâ ailesi ile yaşıyordu. Sümsük bir memur gibi görünmesine rağmen spora düşkündü, kano, yüzme, jimnastik yapıyordu. Et yemezdi.

Kafka'nın eserleri arasında yalnızca edebi metinler yok. Bir sigorta çalışanı olarak titiz ve kuralcı idi. Nitekim güvenlik kurallarını yazdığı küçük bir el kitabı da kaleme almıştı.

Bazı akademisyenler Kafka'nın anarşist gruplara ve işçi davalarına yakın olduğunu söyler. Starch bunu doğruluyor. Toplumsal meselelere duyarlı olduğunu ama sempatizan düzeyde kaldığını belirtiyor.

Peki döneminin Prag'ı nasıldı? Habsburg İmparatorluğu'nun bir parçasıydı. Franz'ın babası tutucu bir kasaptı. Franzların evinde her şey dükkanın açılış saatine ayarlıydı. Dükkan hayatlarının merkeziydi (belki de babasına tepki olarak et yemeyi reddetmiştir ) ve kurallar çok katıydı, buna bir de burjuva olmak için dayatılan muaşeret kuralları eklenmişti. Nüfusun çoğu Çekçe konuşuyordu. Almanca konuşan küçük bir azınlıktı ama Almanca o yıllarda Yahudiler için hem entegrasyonun kapısı hem de kültür ve ilericiliğin diliydi. Kafka için ayrıca kalbinin de diliydi.

1897 yılında Prag'daki Yahudi dükkanları Çekler tarafından yağmalandı, yıkıldı. Bu derin ve trajik bir iz bıraktı.

Franz'ın Yahudiliği aslında yaşamının temel izleği değildi, dinden çok dile bağlıydı. Büyüklerinin dili Yidiş'i de seviyordu ama ev dışında pek konuşmuyordu. Dil dışında tiyatrodan etkileniyor, gülmeyi seviyordu. Çekçeyi ise sevgilisi Milena'dan dolayı sevmeye başlamıştı.

Farklı evrenler ve zamanlar arasında duran çoklu aidiyet, çevresel bir şeyin parçası olma hissi…

Belki de'Kafkaesk'sıfatının doğmasının nedeni budur.

Kafka'nın eserlerinden çok azı yazar hayattayken yayımlandı. "Dönüşüm" gibi bazı ünlü hikâyeleri edebi dergilerde yer aldı fakat ilgi görmedi. Kafka; Dava, Şato gibi tamamlanmamış eserlerini yok etmesi için arkadaşı Max Brod'a verdi, fakat o arkadaşının ölümünden sonra bunları yayımladı ve yüzyılın en etkileyici figürlerinden birinin doğmasını sağladı

Susanna Tamaro'nun 35 yıllık hayat arkadaşı

"Yüreğinin Götürdüğü Yere Git" ile dünya çapında bir başarı ve ün kazanan, kitabı yıllarca liste başından inmeyen Susanna Tamaro'nun bende ayrı bir yeri vardır.

Kitabı bir İtalya yolculuğu sırasında vitrinlerde görmüş, yarattığı etkiyi dönünce Milliyet'te yazmıştım ki, telefon çaldı. Lise'den sınıf arkadaşım Eren Yücesan Cendey'di arayan. Bu kitabı çevirmek istiyorum dedi. Erdal Öz de hevesliydi. Kitap çevrildi ve bizde de büyük başarı elde etti. Çevirisi en az kendisi kadar güzeldi.

Doksanlı yılların ortalarıydı. Susanna imza günü için İstanbul'a geldi. Eren ile dost olmuşlardı. Söyleşi yapmak için bir gün belirledik ama o gün babamın bay pas ameliyatına denk geldi, iptal oldu.

Başka bir gün buluştuk. Daha elimi uzatırken "Baban nasıl?" dedi. Gözlerim doldu duyarlılığına. Sohbetten hatırladığım "Niye Vatikan'ın dergisine yazıyorsun?" soruma "İnançlı insanlardan zarar gelmez" cevabı oldu. Bir de Orvieto yakınlarında eşekleri, köpekleri, kedileri, kaplumbağaları, balıkları, papağanları ile yaşadığı kır evine tezahürat ettiğimde "Öyle sandığın gibi bir şey değil, formika bir masa, bir döşek o kadar" demişti.

Bir de kız arkadaşı vardı evi paylaştığı ama ondan bahsetmemişti.

Geçtiğimiz günlerde Instagram'ından bir paylaşım yaparak anlatmadığını yazdı:

"Haziran ayında Roberta ile beraberliğimizin 35. yılını kutladık. Onun ile karşılaştığımızda çift hayatının bana göre olmadığını, kayınvalide ile bir masaya oturamayacağımı düşünüyordum. Asperger sendromu yaşadığım için benim bir evi paylaşmam imkansız gibi bir şeydi. Ama oldu. Bunca yıldır her sabah güne onun ile uyandığım için mutlu başlıyorum. Birbirimize her türlü şakayı yapabiliyoruz, kızdırıyoruz, eğleniyoruz.

Tek başına yaşlanmak (1957 doğumlu) insanın yaşama isteğini azaltıyor, kim daha dağınık, çöpler nereye atılacak vs. gibi sebeplerden her gün kavga etmek ise insanı canlı ve neşeli kılıyor.

Arkadaşlık dünyanın en kıymetli en güçlü duygusu ama ne yazık ki artık bunun altı pek çizilmiyor, sanki eskisi kadar önemli değil, oysa iki kişi olmak insanı özgürleştiriyor, benliğini koruyor.

Roberta'yı arkamda hissetmeseydim bu kitapları yazamazdım, kitaplarımın hiçbirini ona ithaf etmedim ama bilisin ki hepsi onun için yazıldı."

Susanna kadar şanslı olmayan bir başka paylaşımı ise New York Times'ta gördüm:

Amerikan ordusunda görev yapan Vietnam gazisi Albay Edward Thomas Ryan gerçeği ölüm ilanında açıklıyor:

"25 yıllık bir partnerim oldu. Paul Cavgnaro, hayatımın aşkıydı. 1994 yılında yanlış bir tıbbı teşhis sonucu öldü. Lisede bile eşcinseldim, ailem ve meslektaşlarım tarafından dışlanmamak için söyleyemedim. Gerçeği açıkladığım için artık sonsuza dek huzur içinde yatacağım."

Çok hüzünlü…

Yazarın Diğer Yazıları

Nereye doğmuşsan oraya lazımsın

İnsanlığa inancımı tazeleyen ödül ise müzik alanında verilen Erdal Erzincan Gezici Bağlama Atölyesi oldu. Gözlerimi yaşartan ise Erdal Erzincan'ın “Sizin aranıza geldim” demesi oldu, gülen yüzü, ışıl ışıl gözleri ile. Oysa onu tanımaktan asıl onur duyan bizlerdik…

İngiliz siyasetini değiştiren meçhul kadın

Adı Venetia Stanley, çok zengin bir Lord’un kızı ve İngitere’yi gönülsüzce 1. Dünya Savaşı’na sokan, Lordlar Kamarası’nın yetkilerini kısıtlayan Başbakan Henry Asquit’ın tutkuyla bağlı olduğu gizli aşkı yazar Robert Harris ile gün ışığına çıktı

"Aşk uğruna yaptıklarımdan pişman değilim"

Eski başkan yardımcısı Rockfeller aniden öldüğünde yanında olan gazeteci kadın 1979’dan beri devam eden suskunluğuna ölürken son verdi

"
"