30 Ekim 2023

Üsküdar'dan 100. yıl portreleri: Sahilde farklı kimliklerin buluşması, Çengelköy tepesinde Atatürk dönemi mukayesesi

Türkiye'de milyonların özlemiymiş meğer ortak bir kutlama yapmak. Ayrıştırılmadan, ötelenmeden aynı yerde aynı anda, başka saiklerle de olsa…

Boğaz'ın Anadolu yakasında, öğle üzeri başlamıştı hareketlenmeler. Cumhuriyet'in 100. yaşını kutlamak isteyenler ya kıyı şeridine sıralandı ya da Boğaz'ı gören tepelere tırmandı. Komşunun balkonu da iyi bir seçenekti; bir avuç çekirdek ve ev yapımı kekle balkonlara ilişiverenler de az değildi.

Ellerindeki bayrakları sürekli deniz tarafına sallıyorlardı. Çünkü resmî bültenlerdeki ifadeyle "Türk donanması tarihinin en büyük geçit törenini" gerçekleştiriyordu. Gemilerin minik avcı botu ya da irice firkateyn olması fark etmiyordu, Sarayburnu tarafından baş tarafı göründü mü alkışlıyordu kalabalık.

Savaş uçakları da az önce İstanbul semalarına imzalarını atmıştı, karadan gelen sevinç çığlıkları arasında.

"Her Türk asker doğar" sözünü hatırlatan bir görüntü vardı kentin kalbinde. Bu sırada Bahriyeliler, Erdoğan ve komutanların bulunduğu Çengelköy'deki Vahdeddin Köşkü'ne çimavira selamı veriyordu. Gemi küpeştesi üzerinde nizami aralıklarla dizilmiş askerler, cumhurbaşkanına selam durup Karadeniz'e açılıyordu.

(Bundan tam 101 yıl önce Boğaziçi'nde bambaşka bir geçiş ve selamlama yaşanmıştı. HMS Malaya adlı İngiliz zırhlısının komutanı, son Osmanlı Padişahı Vahdeddin'i gemisine alırken selamlıyordu. 17 Kasım 1922'de Dolmabahçe önlerinden demir alan gemi TBMM tarafından saltanatı sona erdirilen Vahdeddin'i Malta'ya götürüyordu.

Çengelköy sırtlarındaki köşküne belki de son kez o dakikalarda bakmıştı Vahdeddin. Fransız asıllı ünlü mimar Alexander Vallaury'nin yaptığı o köşk Cumhuriyet'indi artık. Ve bugün donanmayı selamlayan devlet ricaline ev sahipliği yapıyordu.)

Coşkuyu özleyen milyonlar

Türkiye'de milyonların özlemiymiş meğer ortak bir kutlama yapmak. Ayrıştırılmadan, ötelenmeden aynı yerde aynı anda, başka saiklerle de olsa…

Belki de yüzde 51 ve yüzde 49 parantezine alınmış iki büyük kitle olarak çok yorgundular, kazanan/kaybeden tasnifi bezginlik yaratmıştı. Kazanan da çarşı pazara çıktığında kaybettiğini farkediyordu.

Aslında Üsküdar sahilindeki herkes kendi kimliğiyle kendi adasındaydı. Adacıkların birleşiminden huzurlu bir takımada oluşturmuşlardı. Karasuları barışcı çizgilerle çizilmişti. Kimse yan bakmıyordu birbirine.

Kaçak olduğu için geçen aylarda yıkılan kafelere yakın bir yerde Andımız okunuyordu yüksek sesle... 30'lu yaşlarının başındaki grup, dar çemberde tane tane okudu her satırını. Lakin dış çemberdekiler, yani bazı komşu adalılar dahil oluyordu koroya. Türk vurgusunda ses çok yükseliyor, alkış kopuyordu. Babalarının omuzunda bozkurt işareti yapan çocuklar olaya siyasi imzayı atıverdiler.

Sözcü'nün TV reklamlarında Andımız'ı okuttuğunu gören bazılarının kafası karışsa da sahilde hizalanma böyleydi.

Laf atan, sorun yapan yoktu farklılıkları. Yürürken, Filistin için atılan "Mehmetçik Gazze'ye" sloganlarının harekete geçirdiği iri yarı, bıyıklı adamın eşine söylediğine tanık oldu: "Bak hatun şu anda burada toplandık ya, burada İsrail nüfusundan fazlayız maşallah…"

Siyahlar içindeki tesettürlü kızlar, mini etekliler, sakallı hacı amcalar, kırmızı rujlular oradaydı. Güvenliği sağlama endişesi olmadığından çevrede ne çevik kuvvet ne TOMA vardı. Şık bir polis otosunda iki genç polis oturuyordu. Müdahale, 'iltisaklı' arama yoktu, kamera ile çekim yapıp nöbetçi savcıya malzeme iletecek resmi kişiler de…

Kısmen modayı takip eden stil sahibi örtülü genç anneler evlatlarının seçimi olan Atatürk resimli tişörtlere hiç dokunmamıştı.

İleride 8-10 kişilik iki ayrı grup İzmir Marşı ile "Dağ başını duman almış" diye yükselen Gençlik Marşı'nı yarıştırıyordu. Yakından geçenler dönüp bakmıyordu bile.

Bu insanlar kolay gelmediler buraya. Ülkenin de 100 yaşına kolay gelmemesi gibi, itiş kakışla, düşe kalka ulaştılar.

Marmaray'da yolculuk çok sıkıntılıydı. Çünkü vapur seferleri iptal edildiği için muazzam bir kalabalık vardı trende. Çıkış ve giriş noktaları birbirine girmiş, halk tek bir parça gibi hareket ediyordu. Havalandırma yetmediği için nefes alınamıyordu. Yürüyen merdivenler bozulmuş , bazı çıkışlar kapatılmış, halk kapalı mekanda adeta kıstırılmıştı. Dışarı çıkabilen derin nefes alarak şükrediyordu kurtulduğuna…

Atatürk ve Erdoğan dönemi

Saatler 19.23'ü gösterdiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan Vahdeddin Köşkü'nde kameraların karşısındaydı. 100. yılda cumhuriyeti anlatmaya başladı. Atatürk'lü kısa girişten sonra, Mustafa Kemal dönemi ile kendi dönemini mukayeseye başladı. 1923'teki okul, öğrenci, doktor sayılarını, 2002 ile karşılaştırdı. Verdiği sayılar 20'den fazla TV'den halka ulaşırken, neyi kutladığımız daha da netleşti. Cumhuriyetin 80 yılda yaptığı işlerden daha büyüğünü AK Parti yapmıştı, o kutlanıyordu. Atatürk ve Erdoğan iki sıklet merkeziydi, ne İnönü, ne Menderes, ne Demirel, ne Ecevit, ne Özal ülke tarihinde yer edinememişti. En sevdiği lider Menderes bile buharlaşmıştı.

Hesap karmaşıktı, isimler, dönemler eksikti. 10. Yıl Marşı'nın neden yazıldığını, "az zamanda çok ve büyük işler yaptık" sözünün dayanağının ne olduğunu araştırmak yine millete düşecekti... Atatürk 10. yıl kutlamalarında "elimizde tuttuğumuz meşale müsbet ilim" dedikten sonra uygarlık yolunda sanata özel vurgu yapmıştı.

90 sene sonra, kendi döneminin bir mukayese sırasında güçsüz taraf olarak gösterileceğini hiç düşünememişti herhalde…

Yazarın Diğer Yazıları

Sultanahmetli delikanlı; Babıâli 'Ulvi Baba'sını kaybetti...

Efsane bir muhabir, şahane bir adamdı, 80 yıllık ömrünün 50 yılını aldı gazetecilik...

Maltepe’ye kimler koştu, oradan nasıl ayrıldılar?

Üniversiteli apolitik gençler, hocalarının ‘bilinmeyen nedenle’ gözaltına alınmasına tepki için Maltepe’ye gelmişti...