04 Ocak 2025

Ya sevecek ya da nefret edeceksiniz!

Nefis bir şarkıyla açılan Oh Kanada, biçim olarak tam bir kargaşayla sürer! Yer yer siyah-beyazdan renkliye, daracık ekrandan geniş ekrana geçilir. Velhasıl seyirciyi serseme çevirmek için akla gelen-gelmeyen yapılır!

OH KANADA

X  X  1/2

Yönetim ve senaryo: Paul Schrader
Görüntü: Andrew Wonder
Müzik: Phosphorescent 
Oyuncular: Richard Gere, Uma Thurman, Jacob Elordi, Michael Imperioli, Caroline Dhavernas, Victoria Hill, Kristine Froseth

ABD-Kanada yapımı; 2024

İşte gerçekten de insanı şaşırtan, hatta kendinden nefret ettiren bir film... Öylesine yerleşmiş akıl, estetik ve mantık kavramlarına zıt düşüyor ki... Ama belki üzerinde biraz düşünürseniz... Ve o muhteşem oyunculara kendinizi kaptırırsanız... Bir ölçüde ilginç bulabilirsiniz. Nitekim dış basında X X X X verenler de var; X X verenler de...

Russell Banks adlı yazarın Foregone kitabından, yine vaktiyle ilginç işler yapmış yönetmen Paul Schrader tarafından uyarlanan film, 60’ların sonunda ABD’de başlıyor. Vietnam savaşı dönemidir ve ABD dünyaca ciddi biçimde suçlanmaktadır. Ayrıca herkes de askere çağrılır. Tanınmış yönetmen Leonard Fife bunu önlemek için Kanada’ya sığınır. Ve orada özellikle belgesel filmlerde ustalaşır.

Yıllar sonra, o artık amansız bir kanserle boğuşan bir yaşlı adamdır. Ve yaklaşan ölümünden önce kendisiyle geçmişi ve ailesi üzerine ciddi bir konuşma yapılmaktadır: Kameraların önünde… Kameraların arkasındaysa eski öğrencileri vardır.

Leonard çok kırılgan bir haldedir. Belleği de gidip gelir. Bu yüzden eşi Emma’nın yardımını ister. Daha önce iki evlilik ve bunlardan olmuş çocukları vardır. Ve Emma tüm bu geçmişi bilmez ama kameranın önünde tüm bunlar ortaya çıkacak ve her şey aydınlanacaktır.

Nefis bir şarkıyla açılan film, biçim olarak tam bir kargaşayla sürer! Yer yer siyah-beyazdan renkliye, daracık ekrandan geniş ekrana geçilir. Velhasıl seyirciyi serseme çevirmek için akla gelen-gelmeyen yapılır! Arada “İnsanın geleceği olmayınca elinde geçmişi kalıyor” türünden vecizeler de vardır.

Ama belki en ciddisi, kişilerin gençlikleriyle de karşımıza gelmesi. Ve kimi zaman, aynı oyuncular tarafından... Nasıl olur böylesine bir film?

Ancak durun... Belki hepsinin kendine göre bir izahı vardır. Ya da en kötünün bile belli erdemleri... Bu filmde de öyle oluyor. Ve film, adına deneysel film denebilecek bir nitelik alıyor.

Ve bu da iyi, hatta çok iyi oyunculuklarla birleşince, salondan, evet, sık sık esnemiş ama en azından değişik bir lezzet tatmış halde çıkıyorsunuz. Belki tüm bunlar sinema seven fillere (yani sinefil denen özel seyirciye!) yol gösterebilir.

Son dönemde sık sık olduğu gibi eski ve biraz unutulmuş oyuncuları yeni filmlerde kullanmak fikri bu filme de esin vermiş olmalı. Gerçekten de Richard Gere ve Uma Thurman’ı bunca zaman sonra perdede görmek büyük keyif. Görüntüler ve o güzel şarkıları kapsayan müzik de gayet iyi. Ki filmi aynı zamanda yönetmen Paul Schrader için de iyi bir geriye dönüş sayılmalı.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türk usulü komedide tam bir zirve

Tur Rehberi, perdedeki insanı mutlu kılan şen-şakrak bir komedi olmuş. Yönetmen Hakan Algül’ün sinemada hayli çalışması var. Ama sanırım bu film onun kariyerinde zirveye oturur

2024 yılına sinema açısından bir bakış

Çok verimli, sayısal olarak çok çalışkan ama kalite açısından tartışmalı bir dönem...

Canlandırma sinemasına Disney el atarsa ne olur?

'Mufasa Aslan Kral' filminde; canlandırma hayvanların yüzlerinde, insan yüzlerinde görmeye alıştığımız tüm o ifade zenginliği vardır. İşte bu belki de o eskimeyen Disney damgasıdır ve filmin değerini bu yapar

"
"