14 Ocak 2025

Son günlerin acıları ve hayat devam ediyor

Ülkenin içler acısı siyasal manevraları, ortak vicdanımızı mahveden gelişmeleri içinde, aslında belki bizler için en büyük teselli olabilen ya da olabilecek sanat ve bilim insanları birer ikişer çekip gidiyorlar

Son günler ne hazin geçmeye başladı… Kış mevsiminin kendine özgü soğukluğunu ya da siyasetin hem tüm dünyada hem de ülkemizdeki tarif edilemez üzüntüsünü kastetmiyorum. Ama belki bu durumun da, aramızdan bir an önce öbür yana geçmelerini çabuklaştırdığı insanlarımızı düşünüyorum. Eski yılın sonunda zaten o büyük kayıpları sıralamıştık; o art arda gelen büyük isimlerin acısını tutmuştuk. Özetlersem (alfabetik olarak) Ahmet Uğurlu, Ahu Tuğba, Ali Sirmen, Arif Keskiner, Aydemir Akbaş, Ayla Algan, Ayten Gökçer, Bahar Özkan, Erkan Özerman, Erkan Yolaç, Fatma Karanfil, Füruzan, Genco Erkal, Hikmet Taşdemir. Kenan Işık, Metin Arolat... Tam yüz yaşında giden Muazzez İlmiye Çığ, Murat Soydan, Sami Şekeroğlu, Sevda Ferdağ, Şerif Gören, Tolga Savacı, Türker İnanoğlu’nu anmıştık. 

Ama yetmedi. Yeni yılla birlikte kayıplar arttı. Selim İleri için artık ne diyeyim ne söyleyeyim? Sadece T24’de onun için kaç kişi, ne güzel yazılar yazdı. Ben ne ekleyeyim? Eşi olmayan bir yazarı, ruhundaki incelikleri tanıma fırsatını bulduğum bir kırılgan ve yaratıcı ruhu kaybettiğimiz açık değil mi? Onu anmak için yapılan törenlere de katıldım. Ve o kalabalıklar içinde aynı matemi paylaştık. Tüm gidenlerle birlikte onun da ruhu şad olsun...

Nebil Özgentürk, Türkan Şoray ve Selim İleri
Selim İleri, Türkan Şoray ve Atilla Dorsay'la bir toplantıda...
Sahnede Selim İleri'yi anarken...

En son klasik müziğe Ayla Erduran gibi çok şey katmış bir kemancı da gitti. Ardından bu kez alabildiğine popüler bir arabeskçimiz: Ferdi Tayfur... Ve de Edip Akbayram gibi bir pop müzik sanatçısı da ölümün eşiğine geldi. Umarım Allah onu korur.

İşte böyle... Ülkenin içler acısı siyasal manevraları, ortak vicdanımızı mahveden gelişmeleri içinde, aslında belki bizler için en büyük teselli olabilen ya da olabilecek sanat ve bilim insanları birer ikişer çekip gidiyorlar. Allah beterinden korusun; geride kalanlara sağlık versin...

Ama hayat devam ediyor. Hep olduğu ve olacağı gibi... Bendeniz kendi alanlarımda garip günler geçirdim. Sürekli yazı yazdığım tek kağıt olan aylık Milliyet-Sanat dergisi bu ay çıkmadı. Yani önceleri çıkmadı, her gün onu sormaktan illallah dedik!.. Ve ancak ayın onunda, zahmet edip bayilere geldi. Neden acaba, kimse açıklamadı.

Ama, dediğim gibi, hayat devam etmeli ve ediyor. Önce hatırlatayım: bu ayın Milliyet-Sanat’ında ve yıllardır sabırla sürdürdüğüm Sinemanın Hazineleri köşesindeki filmimiz All Fall Down- Sarsılan Temel. 1962 yapımı filmi John Frankenheimer yönetmiş. Oyuncuları ise Warren Beatty, Eva Marie Saint, Karl Malden, Angela Lansbury, Brandon de Wilde. Abonelerine hatırlatırım!..

Ayrıca 16 Ocak Perşembe günü Ümraniye’deki Anadolu Ajansı İstanbul Ofisi’nde saat 13.00’te önce bir söyleşi yapıyor, sonra klasikler kralı Kazablanka filmini birlikte izliyoruz. Bunun dışında ay boyu birkaç yerde daha konuşacak ve kitap imzalayacağım. Biri de 18 Ocak Cumartesi Kadıköy Moda’daki Senarist Cafe'de olacak. Hepsine -ya da gelebildiğinize- bekleriz efendim...

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

İran’dan gelen şaşırtıcı ve sürprizli bir yapım

Kutsal İncirin Tohumu, ne yazık ki ilk yarıdaki etkisini giderek yitiriyor. Uzunluğundan değil sadece... Başka yollara sapmasından... Örneğin bir polisiyeye dönüşmesi gerekli miydi? Yeterince polisiye izlemiyor muyuz?

Sinemaya görkemli bir ilk adım

Fidan filminin birçok açıdan özellikleri var. Doğayı güzel ve çekici kılmak bunlardan biri. Çok ilginç bir aile sorununu işlemesi ve adına eğitim denen şeye farklı ve ilginç bir açıdan bakması ayrı birer meziyet

Ya sevecek ya da nefret edeceksiniz!

Nefis bir şarkıyla açılan Oh Kanada, biçim olarak tam bir kargaşayla sürer! Yer yer siyah-beyazdan renkliye, daracık ekrandan geniş ekrana geçilir. Velhasıl seyirciyi serseme çevirmek için akla gelen-gelmeyen yapılır!

"
"