07 Mart 2025

Bence tam bir düş kırıklığı olan bir film

Mickey’i tam 17 kez yaşamla ölüm arasında gidip gelmeye yönelten, kimi zamansa ikişer, hatta üçer Mickey olarak yan yana, hatta karşı karşıya getiren ukala çaba...

MİCKEY 17

X  X

Yönetmen: Bong Joon Ho/
Senaryo: Bong Joon Ho, Edward Ashton/
Görüntü: Darius Khondji/ Müzik: Jung Jae-il/
Oyuncular: Robert Pattinson, Steven Yeun, Michael Monroe, Mark Ruffalo, Toni Colette, Patsy Ferran, Cameron Britton, Christian Patterson, Lloyd Hutchinson, Tim Key, Naomie Acky/

Warner Bros filmi, 2025

İşte yeni yılın bence en düş kırıcı filmi... Elbette sevenleri vardır yine de... Bu yıl Berlin film festivalinde dünya galasını yapmıştı. Ve gelecek yılın Oscar’larında aday bile olabilir! Ama ben gerçekten nefret ettim. Hele Koreli yönetmeni Bong Joon Ho’nun 2019’da yaptığı Parazit filmini hatırlayınca... Öylesine sevmişim ki, o Oscar da alan filmi... X X X X vermişim ve Hayatımızı Değiştiren Filmler/ 2015- 2020 kitabıma almışım. (Remzi Yayın)

Ama altı yıl sonraki bu ilk filmi beni hiç doyurmadı. İlk başlarda belli bir merakla izlediysem de bir süre sonra tahammül bile edemedim! Bu fütürist satir -daha çok Türkçe konuşursak bilim-kurgusal fantezi- bu sözüm ona ezeli yaşam ve ölüm kavgası; kahramanları dünyamızı terk edip uzayda kurtuluş aramaya sevk eden, onlara “Ölmek nasıl bir şey?” diye sorduran tuhaf film... Hele hele ana kişisi Mickey’i tam 17 kez yaşamla ölüm arasında gidip gelmeye yönelten, kimi zamansa ikişer, hatta üçer Mickey olarak yan yana, hatta karşı karşıya getiren ukala çaba. Tüm bunlar bana hitap etmedi. İçerdiği seks ögesi bile doğrusu çekici değildi.

Bu fantastik masal, bu Çoğullar veya Harcanabilirler diye tasnif edilen hayal kahramanları, işin içine garip ve ürkünç hayvancıkları da karıştıran bu saçmalığın zirvesi, sonuç olarak bana Kore’nin bizden uzaklığının aynı zamanda bir kültür uçurumunu temsil ettiği hissini getirdi. İlginç bir kadro oluşturan kimi isimler de bu duyguyu yenemiyor, ne yazık ki... Mickey’i (yani birçok Mickey’i!) canlandıran Robert Pattinson, aslında gayet iyi. En azından bu süper-egzotik hikâyenin içinde rahatça dolaşıyor. Kore kültürünü bir ölçüde temsil eden hafif çekik gözlüler de öyle... Ama ayrıca iki büyük oyuncunun, Kenneth Marshall ve karısını oynayan Mark Ruffalo- Toni Colette gibi çok ünlü ve de özlediğimiz varlıkları da filmin abartı dozu içinde kaynayıp gidiyorlar.

Bu arada, Mickey tam 17. kez hayata döndüğünde, Nasha adlı bir siyahi kadına âşık oluyor. Ama program gereği ölüp 18. kez dünyaya döndüğünde, ne yazık ki kimliği değişmiştir ve o aşkı bir kez daha yaşayacak güçte değildir. Yani falan filan! Sonuç olarak Edward Ashton adlı yazarın romanından uyarlanan bu film, benim/bizim için görkemli bir hayal kırıklığı oldu. Basın gösteriminde bizlere ücretsiz dağıtılan, Burcu Denizci’nin çevirdiği kitabın arka kapağında kimi ünlü kalemlerden övgüler var. Ama kitap bir şeydir; ondan uyarlanan film bir başka şey... Ve bunu her sinefil bilir. Belki vakit bulursam kitaba göz atacağım. Ama benim sorunum kitapla değil, sadece filmle...

Bence okuruna yaşam ve ölüm, gerçek ve fantezi, dünyamız ve ötesi, komedi ve dram, korku ve hayranlık, basit düşünce ve derin felsefe gibi ikilemler arasında bir gidip gelme yaratan bu kendine özgü film, belki çok-çok meraklılarını ilgilendirebilir. Ama ben tavsiye etmiyorum. Ayrıca da internette sinema yazarlarından çok sade seyirci yargılarına baktığımda da, hayli olumsuz yaklaşımlar bulduğumu sizlere arz etmek istiyorum.     

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Altın Palmiye’li, bol seks ve ırk kavgası içeren bir film

Ani, İvan'ı bulduğunda karşısında aynı İvan olacak mıdır acaba? O genç ve tutkulu aşığın yerini içki ve uyuşturucuyla doldurmuş bir zavallı almışsa ne olacaktır?

Vatikan’da dönen dinsel entrikalar ve Papa’ların sırları

Filmin zirvesi bu: tüm dinlerin ayni biçimde ve benzer ölçüde merhamete, adalete, hoşgörüye, insancıl değerlere önem vermesini tavsiye etme gereği... Orada, pek ‘mümin’ olmasanız da, şapka diyorsunuz!..

Bir diktatörlükte yaşanmış iç burucu gerçek dramlar

Eunice tutuklanır, en zalim biçimde sorgulanır. Aynı şey sadık hizmetçileri Zeze, hatta sevimli köpekleri Dimpao’nun bile başına gelir; hayvancık ezilir gider... Ve sonunda Eunice, kimi itirazlara rağmen, Sao Paolo’ya göç etmeye karar verir. Artık yol iyice gözükmüştür

"
"