10 Ocak 2020

Sanki Agatha Christie’ye bir selam duruşu

Karşımıza gelen kadro tam anlamıyla görkemli. Ve özlenmiş oyuncularla dolu

BIÇAKLAR ÇEKİLDİ

X X X ½

(Knives Out)

Yönetim ve senaryo: Rian Johnson
Görüntü: Stevce Yedlin 
Müzik: Nathan Johnson 
Oyuncular: Christopher Plummer, Daniel Craig, Chris Evans, Ana De Armas, Jamie Lee Curtis, Michael Shannon, Don Johnson, Tony Collette, Lakeith Stanfield, Katherine Langford, Jaeden Martell, Riki Lindhome, Edi Patterson, Frank Oz, K. Callan, M. Emmeth Walsh

Amerikan filmi.

Evet. bu film zaman zaman Sherlock Holmes maceralarını hatırlatsa da (hatta bir yerde birini alayla 'doktor Watson' diye çağırıyorlar!) bize daha çok bir Agatha Christie romanı gibi gözüküyor. O oldukça kalabalık ve hepsi de özgün duran kişilikler de en çok Doğu Ekspresinde Cinayet'i akla getiriyor. Yani sanki polisiyenin ebedi kraliçesi Christie'ye saygı duruşu. Bundan büyük kompliman olur mu?

Aslında film şaşırtıcı, hatta itici biçimde başlıyor. Bir kadın bir kapıyı açıyor; içeride eksantrik biçimde döşenmiş bir odanın eski deyimle 'çıfıt çarşısına dönmüş' dekoru içinde boğazlanmış yatan bir yaşlı adamı görüyoruz.

Hemen sonrasında o büyük evde soruşturma başlamıştır. Kendi içlerinde biraz Laurel-Hardy havası taşıyan iki genç polis (ki birinin soyadı Wagner'dir!), büyük aileyi sorguya alıyorlar. Ölen ve intihar etmiş gözüken 85 yaşındaki yaşlı adam, ünlü polisiye romanlar yazarı Harlan Thrombey'dir: yılda ortalama iki kitap çıkaran...

Ailede eşleriyle birlikte oğlu Walt ve kızı Linda, kocasını yitirmiş gelini Joni, onların genç çocukları vardır. Bir de özel hemşiresi Marta. Ki Latin Amerikalı olduğu bilinse de milliyeti tam belli değildir: Aileden kimileri onu Uruguay'lı, kimileri Brezilya'lı sanır!

Böylece çabuk açılan perde yavaş, ama emin adımlarla ilerler. Ve bir büyük ailenin tüm kirli çamaşırları ortaya saçılmaya başlar. Hele başlarda tümüyle gölgede kalan ve bu işi çözmek için kimliği bilinmeyen birisi tarafından yüksek bir ücretle çağrıldığı anlaşılan ünlü komiser Benoit Blanc sorguya dahil olduğu zaman....

Üstelik entrika çözüm için finali beklemez. Ve yaşlı dedenin ölümündeki esrar birden kalkar gibi gözükür. Ama sadece gözükür. Aslında bu gerçekten girift bir entrikadır. Ve komple çözüm ancak finalde gelecektir.

2005'deki Brick-Asi Gençlik'ten beri yaptığı Looper-Bloom Kardeşler, Tetikçiler, Star Wars-Son Jedi filmleriyle tanınan ve şimdilerde yeni bir Star Wars üçlemesi için çalışan yazar-yönetmen Rian Johnson, araya sıkıştırdığı bu farklı filmde de doğrusu işini iyi yapıyor. ABD yapımı olsa da İngiliz edebiyatının en tipik gerilim ögelerine sırtını yaslamış bu film, 130 dakikalık uzunluğuna karşın kendisini ilgiyle izletiyor. Arada biraz uzatıldığı, yayıldığı ve özellikle oyunculara abartılı kompozisyonlar çizme fırsatının aşırı olarak sunulduğu izlenimi doğsa da.

Nasıl öyle olmasın ki... Karşımıza gelen kadro tam anlamıyla görkemli. Ve özlenmiş oyuncularla dolu. Yaşlı yazarda tam 90 yaşındaki Chrtistopher Plummer'ı bulmak gerçek bir sürpriz. O perdeyi tümüyle bırakmamış mıydı?

Dedektif Blanc'da 'son James Bond' Daniel Craig; genç Marta'da gerçek bir yetenek olan Ana De Armas; yazarın oğlunda yetenekli Michael Shannon; kızında çok uzun zamandır görmediğimiz Jamie Lee Curtis (hatırlatalım: kendisi 'merhum' Tony Curtis'in kızı olurlar!); onun kocasında eski günlerin TV ünlüsü Don Johnson… Dul gelinde yine uzun zamandır kayıplara karışmış olan Tony Collette, ki uzamış yüzüyle sanki bir maske takmış gözüküyor!

Lakeith Stanfield'den Katherine Langford'a tipik oyuncular; Frank Oz'dan K. Callan veya M. Emmeth Walsh'a çok eskiler... Tam bir şamata!

Sonuç olarak özellikle polisiye sevenler ve de sinema tarihine düşkünler kaçırmamalı.


Yarın: Biz Böyleyiz

Not: Haftanın bir diğer filmi olan Derin Sular'ın eleştirisi ortakoltuk.com sitesinde.

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"