06 Eylül 2023

İnanılması zor bir ana-kız ilişkisinin öyküsü

Kendine özgü nitelikleri, has sinefileri çekebilir, çekmeli...

 

SONSUZ SIR

X X X

(The Eternal Daughter)

Yönetim ve senaryo: Joanna Hogg
Görüntü: Ed Rutherford
Oyuncular: Tilda Swinton, Carly-Sophia Davies, Joseph Mydell, Louis

İngiliz filmi, 2022

Bu hafta birbirinden güzel filmler var. Onun için, erkenden duyurmaya başlayalım.

İşte sezon başında size hayli özgün ve çarpıcı bir film... Çok yavaş temposuyla büyük kitle için olmayabilir. Ama kendine özgü nitelikleri, has sinefileri çekebilir, çekmeli...

Filmin asıl yaratıcısını hiç bilmiyordum. İngiliz kadın sanatçısı Joanna Hogg daha önce de Souvenir-Anı ve Anı-2 adlarıyla iki film çekmiş. İkisinde de büyük usta Martin Scorsese yapımcılığı yüklenmiş. Ve burada da ayni şey oluyor.

Filmler belli bir gerilime ve kara-film özelliklerine sahipmiş. Ve bu filmin ana şemasını taşıyorlarmış. Eşsiz oyuncu Tilda Switon anne Rosamund'u, kızı Honor Swinton Byrne kızı Julie'yi canlandırmışlar. Bu filmde ise iki rolü de ayni kişi yüklenmiş: Hilda Swinton. Onun için eleştirmenler "Bu film pekala Anı-3 adını taşıyabilir" buyurmuşlar...

Neyse... .Biz bu filme dönersek... İngiltere'de bir ana-kız Liverpool yakınlarındaki gösterişli Hotel Faman'a inerler. Burası tümüyle geçmiş kokan bir mekandır: ahşap, her yeri eskimiş, eşyası müzelik... Gelmelerinin nedeni anne Rosamund'un yıllar önce burada uzun süre kalmış olmasıdır.

Kızı Julie bir sinemacıdır. Annesine olan ilgisinin bir yan nedeni de budur: Onun ve anılarının üzerine bir film çekmeyi istemektedir. Böylece onu sürekli konuşturur; söylediklerini telefonuna kaydeder. Annesi fark etmeden...

Otel garip bir yerdir. Bir sürü rezervasyon sorunu yaşanır. Ama hiç de resepsiyondaki kızın dediği gibi kalabalık değildir. Hatta hiç kimse yok gibidir!... Ana-kızın köpekleri Louis, onların en büyük dostu olur. Arada gözüken, eşini kaybetmiş ve flüt çalarak avunan siyahi Bill'in dostluğu dışında...

Böylece Julie anneyi sürekli konuşturur, öte yandan senaryoyu yazmaya çabalar. Anne üzülür, kızı için "Keşke evlenip bir çocuk yapsaydı" der. Arada köpek Louis'nin kaybolması olay olur. Vs, vs...

Filmin kendine göre tuhaflıkları, hatta eksikleri var. Örneğin hep sabit tutulan bir kamera, göze çarpan bir ayrıntı eksikliği. Bir yaş gününde verilen hediyeler; bir yemekte yenen yemekler hiç gösterilmiyor, kameranın dışında kalıyor. Elbette filmin amacı 'gerçekçilik' değil... Ama yine de...

Filmin en büyük kozu kuşku yok ki Tilda Swinton... 1960 doğumlu İngiliz oyuncusu birçok filmde (çoğu 'sanat filmi' türünden) başarı gösterdi. 2007 yılında George Clooney'le oynadığı Michael Clayton filmiyle Oscar aldı. Bu filmle çifte rolü canlandırması, hem ana hem kızı olması gayet iddialı, ama son derece de başarılı. Genç halinde bir dönemin başbakanı Margaret Thatcher'i, yaşlılığında ise Katharine Hepburn'u düşündürdü bana!... Köpek Louis'yse bence Oscar'lık: eğer bu ödül hayvanlara da verilseydi!...


Yarın: TAVORİ

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan... " sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak 2022'de Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar, onu tamamlayan Övgüler, Yergiler, Atışmalar ise 2023'de çıktı. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Canlandırma sinemasına Disney el atarsa ne olur?

'Mufasa Aslan Kral' filminde; canlandırma hayvanların yüzlerinde, insan yüzlerinde görmeye alıştığımız tüm o ifade zenginliği vardır. İşte bu belki de o eskimeyen Disney damgasıdır ve filmin değerini bu yapar

Gizemli bir ‘sanat filmi’: Sevsek mi sevmesek mi?

"On Saniye" filmi sadece iki kadının bitmeyen diyalogları üzerine kuruludur. Bir sanat filmi için bile tam bir handikap! Kendi adıma şunu söyleyebilirim: Bunca lafı etmem bile, filme özel nitelikler kazandırmıyor mu?

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

"
"