25 Nisan 2024

Hıristiyanlık temeli üzerine bir gerilim

Immaculate'nin ilginç oyuncuları ve kimi kolay unutulmayacak birkaç sahnesi de var

IMMACULATE - ARINMA

X X


Yönetmen: Michael Mohan
Senaryo: Andrew Lobel
Görüntü: Elisha Christian
Müzik: Will Bates
Oyuncular: Sydney Sweeney, Álvaro Morte, Simona Tabasco, Benedetta Porcaroli, Dera Romano, Giulia Heathfield DiRenzi, Giaempiers Judica
ABD- İtalya ortak yapımı, 2024

Yine bir "korku filmi". Ama dinsel bir temele oturan... Bu tür filmler sinema tarihinde ilgi görmüştü. Ünlü Exorcist-Şeytan serisi, başta Rosemary’s Baby kimi Roman Polanski filmleri, M. Night Shyamalan filmleri, Dario Argento filmleri, Omen-Kehanet serisi... Elbette bunlara bizim o cinli-perili filmlere merak sarmış kimi yönetmenlerimiz de eklenebilir!.... Ki onlar, andığım filmlerin çoğunun temel aldığı Hırıstiyanlık çerçevesine oturan filmlere özenerek, bu tür inançlara hiç yer vermemiş İslam anlayışına bel bağlamaya çabalar dururlar. Elbette başarıya ulaşamadan...

İşin en tuhafı filmin çok yakında izlediğimiz Omen-İlk Kehanet filmine benzerliği.... Öyle ki sanki aynı hikâye yeni kalıplarla sunuluyor. Yine ABD’de dinsel eğitim almış bir rahibe İtalya’ya geliyor. Cecilia adlı bu çok ilginç yüzlü kadın orada, yani dininin asıl ülkesinde ve onun manevi büyüğü Papa’nın kentinde, yeniden tüm o dinsel yaşamla buluşuyor. O "yeni çömezimiz" diye anılıyor; şahane kilise mekânlarından büyüleniyor; dil sorununu çözümlemekte ise biraz zorlanıyor. Böylece "Sorella Cecilia" olarak garabetlere tanık oluyor: Haç şeklinde bir masada yemek yemek; tabanına kızgın demirle haç basılan insanlara ya da çamaşır asmaktan yenecek tavukları bıçaklamaya, neler de neler...

Ve de daha 7 yaşındayken yaşadığı dramı hatırlamak. Gördüğü korkunç kabuslardan birinde, buzun altında boğulmaktan nasıl kurtulduğu.... Bu arada birden cinselliği konu ediliyor, bu konuda büyük bir baskı altında kalıyor. Nedeni sonradan anlaşılıyor: Çünkü o hamile kalmıştır. Ve doğuracağı çocuk belki de Hıristiyanlık açısından büyük önem taşıyacaktır.

İşte böyle bir film.... Finalin ne olduğunu söylemek istemem. Ama geçerken, bu finalin filmin belki en zayıf ve çözülemez yanı olduğunu düşündüğümü de belirteyim. Gebeliğin süresi olan 9 aya yayılan ve üçer aydan üç bölüm içinde sunulan hikâye, sonuç olarak pek görülmeye değer sayılmaz.


Ancak ilginç oyuncuları ve kimi kolay unutulmayacak birkaç sahnesi de var. Oyuncu deyince özellikle Cecilia’da bu tür rollere alışık olduğu yazılan Sydney Sweeney; rahip Tedeschi’de (benim yer yer Kadir İnanır’a benzettiğim) Alvaro Morte veya çılgın rahibe Gwen’de Benedetta Porcaroli hayli iyiler.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"