05 Temmuz 2017

Gelin, el birliğiyle Beyoğlu'nu kurtaralım!..

Hepsi gitti, bari bu son salonu kurtaralım

 Dünyanın en eski kentlerinden biri, üç imparatorluğun başkenti İstanbul bugüne dek sahip olduğu ve yüzyıllar boyu yaratılmış kimliğinden uzaklaştırılıyor. Ve sanki başka bir yapıya dönüşüyor.         

Kentin değişik semtleri de elbette bundan paylarını alıyor. Bunların başında da olasılıkla Beyoğlu geliyor. Özellikle son iki yüzyıldır bu kentin kültür ve eğlence hayatının merkezi olmuş, Batı’dan gelen hemen her şeyi ilk kez bağrına basıp topluma tanıtmış ve bunu yaparken Bizans’tan Galata’ya, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e edindiği kimliği de korumayı başaran Beyoğlu, kenti saran köksüzleşme, kimliksizleşme, rant ve kentsel dönüşüm çılgınlıklarının bir sahnesidir artık...

Son bir yüzyılde içinde yaşanan, eğlenilen, öğrenilen, hayatı sevdiren ve yaşamı güzelleştiren sayısız mekan artık yoktur. Ve gözlerimizin önünde yok olup gitmiştir. Vah ki ne vah!.

Lokanta deseniz... Abdullah’dan Hacı Baba’ya, Rejans’tan Hacı Salih’e, Piknik’ten Bob Kafetarya’ya, Motorest’ten Dört Mevsim’e, Taksim Çin Lokantası’ndan Çatı Restoran’a onca yemek şatosu...

Aydın mekanları deseniz... Park Otel’in barından Divan’ın kafesine,  Kulis’ten Papirüs’e, Çiçek Bar’dan Hayal Café’ye hiçbiri yoktur.   

Tiyatro deseniz... Tepebaşı Dram Tiyatrosu’ndan Emek blokundaki Komedi Tiyatrosu'na... Şan Sinema ve konser salonundan Genar Tiyatrosu'na... Devekuşu Kabare’den Muammer Karaca’ya, Elhamra sinema-tiyatrosundan Taksim Sahnesi’ne hepsi yıkılıp gitmiştir. 

Ya sinemalar? Saymak bile istemiyorum. Emek’ten Rüya’ya, Lale’den Alkazar’a, Taksim-Venüs’ten Yıldız’a, Saray’dan Lüks’e, Yeni Melek’ten Dünya’ya... Bu artık dünyanın hiçbir büyük kentinde görülmemiş, değil eşine benzerine bile rastlanmamış bir cahillik, bir görgüsüzlük, bir kadir-kıymet bilmeme ve tarihi umursamama tavrıdır, bir yıkım siyasetidir.     

Öyle ki Beyoğlu aşığı Salah Birsel’in ünlü kitabını anmaktan  başka çareniz yok gibidir: Ah Beyoğlu,Vah Beyoğlu..    

Ve sıra elbette Beyoğlu sinemasına gelmiştir. Adını bu semtten ödünç almış, saydıklarımız kadar eski olmasa da en azından 20 küsur yıldır semtin ve kentin sinema hayatına kollarını açmış, tüm festivallerin yuvası olmuş ve bize hep düzeyli filmler göstermiş özel bir salon.  

Evet, şimdi sıra ona geldi. Yanıbaşında modern sinemalar yükselse de, biz Beyoğlu’nun da aynen korunmasını istiyoruz.  Çünkü orada hep sanatsal filmler izledik. Kahvesinde oturup çaylar içtik, sohbetler yaptık, dostlar edindik. Ve kendimizi hep evimizde, yuvamızda hissettik.

Belki paragözler ve herşeyi sadece bir yatırım alanı ve aracı olarak görenlen bunu anlayamaz. Ama bu saydıklarım, bizim için önemlidir, sanki hayatın özü gibidir. 

Onun için, önceki gün orada bir araya geldik. Beyoğlu Sineması'nın maddi durumunun düzeltilmesi ve sinemanın faaliyetlerine devam etmesi için 'Beyoğlu Sinema Kartı' kampanyasının başlatılmasına tanık olduk.

Sinema yöneticilerinden Baha Serter, sinema yazarı Cem Altınsaray ve Utku Ögetürk arkadaşlar Beyoğlu Sineması Kartı denen şeyi tanıttılar. Ve “sinemamız ancak sizin desteklerinizle açık kalacak’’ dediler.

Sevgili kardeşim Cem Altınsaray’ın girişimiyle başlayan ve sevgili Defne Halman’ın zarif tiyatro jestleriyle tanıttığı olay, batılı bir kafayla girişilmiş güzel bir eylem. Hazırlanan 100 liralık öğrenci kartı, 250, 500 ve 1000 liralık kartlarla, bir yıl boyu değişik sayılarda film izleme imkanı olacak. Kartlarla birlikte Beyoğlu'ndaki café’lerde indirim sağlanacak. Utku Ögetürk bunun  “bağımsız sinemayı kurtarmak için son bir şans olduğunu” da ekledi.

Şimdi artık görev sırası siz sinemaseverlerde. Bu salonu sadece festivallerde ziyaret etmek yetmez, yetmiyor. Orası artık nefis sanatsal filmlerini izlediğimiz Başka Sinema’nın da ana mekanı.     

Yolunuzu Beyoğlu’na düşürüp bir görün. Ya da telefonla bilgi alın. (0212 251 32 40)

Ve bu güzel salonu el birliğiyle yaşatalım. Hepsi gitti, bari bu son salonu kurtaralım.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"