08 Eylül 2022

Cezayirli bir çifte kimliklinin tuhaf macerası

Aslında hangisi gerçek Karim? Bunu söylemek zor. Belki insanoğlunun içindeki o büyük kargaşanın, o çelişkiler yığının bir yansıması bu, sonuç olarak...

ARTHUR RAMBO

X X X

Yönetmen: Laurent Cantet
Senaryo: L. Cantet, Fanny Burdino, Samuel Doux
Görüntü: Pierre Milon
Müzik: Chloe Thevenin
Oyuncular: Rabah Nait Oufella, Antoine Reinartz, Alexandra Yermak, Anne Alvaro, Sofian Khammes, Bilel Chegrani, Laetitia Kerfa

Fransız filmi, 2021.

Ekranlara gelen bu Fransız filmi çoktandır özlediğimiz bir kültürü bize hatırlatıyor, ve bir zirve oluşturmasa da kendine özgü yapısı ve temalarıyla görülmeyi hak ediyor.

Film bir yerinde yazmasa da gerçek bir olaydan yola çıkıyor. 2017 yılında Fransa'da bir arkadaşıyla birlikte yazdığı iki romanla ünlenen Mehdi Meklat'ın öyküsü. Cezayir kökenli Meklat, daha önceleri bambaşka bir isimle yazdığı tweet'lerin birden ışığa çıkmasıyla, romanlarıyla elde ettiği başarının tam tersini yaşamıştı. O tweet'lerin içerdiği, romanlarıyla hiç ilişkisi olmayan ırkçı, Yahudi ve de İslam karşıtı, eşcinsellik ve aynı ölçüde kadın düşmanı mesajlarıyla kendisini büyük bir saldırının ortasında bulmuş ve hayatı kaymıştı.

Film bu hikâyeyi hayli yüksek düzeyde bir sinemayla anlatıyor. Arthur Rambo kahramanımızın o mesajlarda kullandığı takma isimdir. Asıl adı Karim D'dir, Çıkarma adlı romanı büyük ilgi görmüş, sayısız baskı yapmış, film yapma teklifi almıştır. Hatta bizzat kendisinin yönetmesi gibi parlak bir öneriyle birlikte... Ve gittiği sayısız partiler, onu Paris'in gece hayatının da içine atmıştır.

Ama sonunda o daha önceki hakaretler dönemi birden ışığa çıkıyor. Arada imza günleri için tüm ülkeyi dolaşan, özel bir TV edinen ve aşk durumu da hayli iyi giden bu Cezayirli yakışıklı genç adam, birden kendisini sayısız düşmanla çevrili buluyor. Fransa'nın zaten Cezayir'le ve İslam'la ilgili zaman zaman yaşadığı bunalım dönemleri sanki onun kişiliğinde diriliyor; ülkedeki güncel göç ve göçmen sorunları ayağa kalkıyor. Kendi TV'si bile artık onu kabul etmez oluyor. Kitabında hayatlarını anlattığı annesi ve kardeşi de bu felaketten paylarını alıyorlar. Ama onu çok seven kardeşi, her şeye karşın Karim'i savunmaktan vazgeçmiyor. Filmin en dramatik çelişkilerinden biri...

Elbette Karim kişiliği tartışmaya açık. Tıpkı gerçek modeli Mehdi Meklat'ın olduğu gibi... Bu ilginç Cezayirli aslında o mesaj dönemindeki önyargılarının adamı mı? Yoksa sonradan edindiği has gözlemci ve yazar kimliği mi daha ön planda?.. Bir diğer deyişle, aslında hangisi gerçek Karim? Bunu söylemek zor. Belki insanoğlunun içindeki o büyük kargaşanın, o çelişkiler yığının bir yansıması bu, sonuç olarak...

Evet, filmde dendiği gibi "bir tweet, bir nefes". Modern iletişimde çok dikkat etmek gerekiyor: Atılan bir tweet, kamuoyuna yansıyan bir deyiş, ters düşen bir yorum insanın başını öylesine belaya sokuyor ki... Bizde en son Gülşen hikâyesinin gösterdiği gibi...

Filmin özellikle Paris'le ilişkili çok güzel bölümleri var, Tüm o partiler; o unutulmaz metro bölümü; o az, ama etkili cinsellik sahneleri... Rabah Nait Oufella denen genç oyuncunun filme büyük katkısı var. Teknik açıdansa sık sık ekrana yansıyan -ve getirtici firmanın (Bir Film) özenle çevirdiği- mesajlar insanı biraz yoruyor. Bunun filme yaptığı katkı da bence tartışılabilir.

Yönetmen Laurent Cantet 1961 doğumlu. 1990'larda başladığı sinemada Resources Humaines - İnsan Kaynakları, Time Out, Heading South - Güneye Doğru, Entre les Murs - Sınıf, The Workshop - Atölye, İthaca'ya Dönüş gibi filmleriyle ilgi çekmişti. Uzunca bir sessizlikten sonraki bu filmi belki onun en iyisi sayılabilir.


YARIN: KYA'NIN ŞARKI SÖYLEDİĞİ YER

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Sonbaharda Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adıyla yeni kitabı okurla buluşacak. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Vay... Vay... Vay... Hoş geldin Kılıçdaroğlu

Özgür Özel, Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu; hepsi bence eşit düzeyde önemli, yürekli, sorumluluk ve bilinç sahibi siyasetçilerimiz... Ama bir kenara atar gibi olduğumuz Kılıçdaroğlu, bu çıkışla aralarındaki onurlu yerini almış bulunuyor. Onu artık hiç unutmayacağız

Bir kadın casusun inanılmaz marifetleri ve gerisi

Temposuyla ve kadıncıl yanıyla olduğu kadar içerdiği teknoloji, giysilerin özenli zenginliği ve teknolojisinin gücüyle göz dolduran bir film...

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

"
"