17 Ocak 2025

Canlandırmayla has oyunculuğun bir karması

Zeki bir yaratıcılık, zengin bir mizah duygusu, yer yer dedeler için “dedeşko” demek, bir haritayı Google’da aramak, ‘avec moi’ gibi birkaç sözcükle bu kez Fransızcayı anmak, Tom Cruise’dan söz etmek... Bence görün, hangi yaşta olsanız fark etmez!

KİRPİ SONİK 3     

X  X  X

(Sonic the Hedgehog 3)/

Yönetmen: Jeff Fowler
Senaryo: Pat Casey, Josh Miller, John Whittington
Görüntü: Brandon Trost
Müzik: Tom Holkenberg
Oyuncular (gerçek olanlar): Jim Carrey, James Marsden, Tika Sumpter, Krysten Ritter, Lee Majdoub, Natasha Rothwell, Adam Pally, Shemar Moore, Alyla Browne, James Wolk
Oyuncular (sadece ses verenler): Keanu Reeves, Ben Schwartz, İdris Elba, Colleen O'Shaughnessey

Paramount filmi, 2025

Ekranları daha önce iki kez ziyaret etmiş olan, bir video oyunundan alınmış bu hikâye, nasılsa benim ilgi alanımın içine girmemişti. Hele geçen zaman (ve aldığım yaş!) içinde, artık şu animasyon veya bizim dille canlandırma denen türe de ilgim kalmamıştı.

Ama ne demişler... Büyük lokma ye, büyük laf etme!.. Hele sinemaya baştan beri hep kavrayıcı biçimde bakmış ve her türe yerini vermeye çalışmış bir eleştirmen için ne doğru söz... Üstelik haftanın bize doğru dürüst gösterilen tek yabancı film olan bu yapım, beklediğimden çok daha iyi çıktı. Ve neredeyse beni mest etti!..

Film üstün bir teknolojinin de yardımıyla, bizleri gösterişli ve son derece akıcı bir hayal dünyasına çağırıyor. Üstelik sürekli akıp duran o espri ve mizah şelalesi altında… Bir yanda giysilerinde egemen olan üç temel rengin temsil ettiği oyuncak bebekler gibi duran Sonic, Knucles ve Tails... Kirpi Havayolları ile yolculuğu çıkan, gerekirse birbirlerini ‘partilemeye’ çağıran bir yaratıklar camiası...

Öte yandan, insanlar… Gerçek oyuncuların canlandırdığı… Hemen hepsi serinin önceki filmlerinde de oynamış olan Jim Carrey, James Marsden, Tika Sumpter, Krysten Ritter, Lee Majdoub, Natasha Rothwell, Adam Pally, Shemar Moore... Hele özlediğimiz Jim Carrey’in dört dörtlük kötü adam kimliği bir yerde filmi alıp götürüyor desem... Belki böylesine dolu bir film için haksızlık olur!..

Evet, filmde Sonic ekibi dünyayı dolaşan bir takımdır. Jim Carrey’in oynadığı doktor Robotnik onlarla tam bir savaşa girer. Filmin içerdiği karmakarışık entrikanın belki ana düğümü... Elbette iyiler kazanacak ve Robotkin ailesi yenilecektir.

Sonra G.U.N. denen (ki aslında silah demek) kurumun talebi üzerine, ekip bir dünya yolculuğuna çıkar. Önce Tokyo’ya gidilir, orada çekilmiş sahnelerle... Kim olduğu çok iyi bilinmeyen bir güç onlara meyan okumaktadır. Ama Tokyo yetmeyecek, oradan Londra’ya geçilecektir. Ve uzun bir bölüm de bu tarihi kentin harika dekorlarında geçer. Oradan da uzun süredir saklı olan bir dağ laboratuvarına uzanarak...

Ama düşmanlar bitmez. Ve Shadow adlı biri onlar için gerçek düşman olur. Ki onu sesiyle tanırız: Keanu Reeves’in konuşmasıyla... Ayrıca bizim Digiturk’teki S.W.A.T. dizisinden tanıdığımız Shemar Moore da filmde gözükür. Biri siyahi öbürü beyaz bir çift, küçük ve sevimli kız çocuğu Maria; bize yaşlılığı ve sonra 50 yıl önceki gençliği gösterilen bir kumandan da bu akıcı filmin kişilikleri arasındadır.

Film hikâyenin sıradışılığı yanında kimi gerçekliklere de sığınıyor. Daha doğrusu kurnazlıklara... Filmi Japonlara, birçok kez adı geçen Brezilya gibi Latin Amerika ülkelerine de pazarlamak bence bunun göstergesi. Bunu biraz şaka olarak söylüyorum; ama her şakada bir ciddiyet payı vardır!..

Sonuç olarak denebiliri ki bu film daha çok çocuklar için. Ya çocuk ruhluları ne yapalım? Zeki bir yaratıcılık, zengin bir mizah duygusu, yer yer dedeler için “dedeşko” demek, bir haritayı Google’da aramak, ‘avec moi’ gibi birkaç sözcükle bu kez Fransızcayı anmak, Tom Cruise’dan söz etmek... Bir yerde “İntikamın kazananı olmaz” gibi bir vecize yumurtlamak... Bunlar da o andığım kurnazlıklardan olmasın?

Ve film ayrıca içerdiği enfes bir dans sahnesi (iki moruk arasında!), ailesel anmalar, Ozay adlı bir köpecik, ‘Vaya Con Dios’ gibi unutulmaz bir deyim/şarkı, koca bir zümrüdün etrafında kopan fırtına gibi şeylerle de dikkat çekiyor. Velhasıl, bence görün. Hangi yaşta olsanız fark etmez!

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Son günlerin acıları ve hayat devam ediyor

Ülkenin içler acısı siyasal manevraları, ortak vicdanımızı mahveden gelişmeleri içinde, aslında belki bizler için en büyük teselli olabilen ya da olabilecek sanat ve bilim insanları birer ikişer çekip gidiyorlar

İran’dan gelen şaşırtıcı ve sürprizli bir yapım

Kutsal İncirin Tohumu, ne yazık ki ilk yarıdaki etkisini giderek yitiriyor. Uzunluğundan değil sadece... Başka yollara sapmasından... Örneğin bir polisiyeye dönüşmesi gerekli miydi? Yeterince polisiye izlemiyor muyuz?

Sinemaya görkemli bir ilk adım

Fidan filminin birçok açıdan özellikleri var. Doğayı güzel ve çekici kılmak bunlardan biri. Çok ilginç bir aile sorununu işlemesi ve adına eğitim denen şeye farklı ve ilginç bir açıdan bakması ayrı birer meziyet

"
"