27 Ağustos 2014

Bunlar bu memleketi kolay yönetemezler ya da Ankara’da hakimler var!

Bu ülkeyi artık öyle istedikleri gibi yönetemeyecekler. Çünkü bu haliyle ve bu genel huzursuzluk ortamında, bu ülke artık kolay yönetilir olmaktan çıktı.

Cumhurbaşkanı seçiminden beri politik yazı yazmadım. Öyle bir hayal kırıklığı, bir burukluk... Fark bile etmemiş olabilirsiniz. Her yer öylesine siyasete bulandı ki...

Ama sürekli kırgınlık ve yılgınlık aydın adama yakışmaz. Elbette her kötü günün bir sonu, her belanın bir çıkış yolu vardır. Toplumsal süreçler uzundur, üstelik yavaş işler. Ama eninde-sonunda işler. Ve Mehmet Akif’den Nazım’a tüm o büyük şairlerin, en çetin zamanlarda şiirlerine damıttıkları o  vazgeçilmez iyimserlik, gelip beni/bizi de bulur.

Bakmayın siz, o görkemli biçimde yürümeye başlayan siyaset protokoluna...  ’Üç koltuklu’ RTE’nin tüm geleneklere meydan okuyan, ‘teamülleri yeniden yaratın’ gibi kendi içinde müthiş bir zıtlık taşıyan cafcaflı söylemine...

Evet, ortada ayni zamanda iki başbakan, iki cumhurbaşkanı, iki parti lideri  filan dolaşıp duruyor. Evet, hırsızlığa, rüşvete, eş-dost kayırmaya, nepotizme ve rant dağıtmaya tanıklık eden, tüm ülkeyi yandaşlara peşkeş çeken bir siyasal grubun marifetlerini yansıtan tapeler, hala tüm ciddi gazetelerin manşetlerinden yansıyor. Ve hiçbiri ciddi biçimde yalanlanamıyor.

Bir bölümü ekmek parası kaygısından, bir bölümü kör bir gafletten kaynaklanan nedenlerle, bir büyük seçmen kitlesi hala uyanmıyor. Ve en totaliterleri dahil hiçbir ülkede, aklanmaktan böylesine korkan ve bunun için tüm yasal ve hukuksal yolları tıkayan bir iktidar bunu sürdüremez sanılırken, bizde hala hiçbir şey olmamışçasına, bir büyük tiyatroyu millet önünde oynamaya devam ediyorlar. Tiyatro bile değil: bir tür tuluat ya da Karagöz-Hacivat...

Ama sürdüremeyecekler. Bu ülkeyi artık öyle istedikleri gibi yönetemeyecekler. Çünkü bu haliyle ve bu genel huzursuzluk ortamında, bu ülke artık kolay yönetilir olmaktan çıktı. Her yerden bunun işaretleri geliyor.

Çünkü Artvin’in Arhavi ilçesinde köylüler ÇED yapımına karşı inatla direniyorlar... Çünkü Fatih ormanlarında yapılmak istenen AVM/rezidans/konser salonu heyulasına karşı, oralara belki hiç gitmemiş/gitmeyecek insanlar Beyoğlu’nda gösteri düzenliyorlar...Çünkü tarihçi İlber Ortaylı köşesinde, Galataport denen blokların tarihi Tophane yöresinde neleri yok edeceğini tafsilatıyla anlatıyor.

Çünkü Antalya’da kadınlar plajı açılmasına kadınlar karşı çıkıyor: Yarın – öbür gün bunun her yerde yaygınlaşmasından korktukları ve denize yanlarında eşleri, akrabaları, kardeşleri ve oğullarıyla girmeyi tercih ettikleri için...

Çünkü yıllar önce geldiği İstanbul’da trafik kazası geçirip kötürüm kaldığı, ama teslim olmadığı için bu kez özel bisikletle ve yanında Hollandalı kocası ve yakınlarıyla tam sekiz ülkeyi kat edip yaşadığı Hollanda’dan İstanbul’a gelen güler yüzlü Türk kadını, Taksim’den geçip İstiklal caddesine giremiyor... Çünkü malum, ‘Taksim Geçilmez’. Kumkapı’daki miting alanı boşuna mı yapıldı?  

Çünkü bir türlü oturtulamayan bir eğitim ve okul seçme sistemsizliği içinde, öğrenciler adeta zarftan çeker gibi dağıtılıyorlar: Şile mi istersiniz, Adalar mı? Beykoz’u mu seçersiniz, Sarıyer’i mi? “Ev Ümraniye’de, okul Çatalca’da” bir gazeteye manşet oluyor.

Ve de biri Yahudi, öbürü Hıristiyan iki öğrenciye de İmam Hatip çıkıyor!.. Ne var yani, öğrensin kerata... Kendi dinini zaten biliyordur, bizimkini de öğrensin... Üstelik mezun olmayı başarır, hele bir de imam olursa... Sevabı düşünebiliyor musunuz? Elin gavurunu imam yapmak...Vallahi cennet garanti olur!..

Ve insanlar dağ-bayır, megapol-taşra, köy-kasaba, Taksim-Maltepe, Antalya-Şırnak demeden, her yerde ve her fırsatta sokağa dökülüyor,  bir şeyleri protesto ediyorlar. Diyarbakır-Lice’de önce dikilip sonra sökülen PKK silahşörünün heykeline yapılanlar protesto ediliyor, Ankara ya da Bursa’da çeşitli Atatürk heykel veya büstlerinin başına gelenler...

Kadıköylüler, Üsküdar’daki Validebağ korusunda yine doğa düşmanı bir zihniyet tarafından başlatılan beton otopark yapısına karşı yürüyorlar... Büyükadalılar haince sömürülüp çalıştırılan faytonların atları için... Zonguldak’tan Soma’ya tüm maden yörelerinde, yakın zamanda ölen veya ölüm tehlikesi atlatan emekçiler için protestolar sürüyor. Hiç eksilmeden...

Ve de sınırı geçip ülkeye yerleşen Suriyeliler, ortalığı birbirine katıyorlar. Bu zor durumda, Türk halkında da –her halk gibi- var olan yabancı düşmanlığı ve ırkçılık hortluyor. İstanbul’da bile: en son İkitelli ve Küçükçekmece’de görüldüğü gibi...Ve şimdi de ardından Ezidiler geliyor!...

Büyük ülke olmanın da, büyük ülke rolüne çıkmanın da bir raconu ve de bedeli var. Hele Ortadoğu’da iseniz... Ki Avrupa ülkeleri bile yıllardır bu göçten ve getirdiği sorunlardan nasiplerini aldılar, alıyorlar. Ama onlar gerçekten büyük devlet olmanın, kendi halklarına ilke olarak gerçek demokrasi ve insan hakları eşliğinde sağlıklı bir kalkınma armağan etmiş olmanın rahatlığı içindeler. Ve gerçek bir hukuk devleti olmanın da huzurunu yaşıyorlar. Biz öyle miyiz, öyle olabildik mi?

Ama bu huzur yokluğu ortamı içinde, öyle tuhaf ve ürkünç şeyler oluyor ki... Örneğin Türkiye’de kalp cerrahisi denince ilk akla gelen ad olan Prof. Birgül Sönmez, Kars gezisinde silahla vuruluyor. Hem de eski belediye başkanı tarafından...

O mevkiye gelebilmiş bir kişinin, böylesine halka mal olmuş bir doktora silah çekmesi nasıl açıklanabilir? Herhalde bu paranoya ortamının bireylere yansıması olarak... Bu arada sevgili Sönmez hocaya geçmiş olsun...

Ve de, siyasetin tozu-dumanı içinde, Yargıtay Başkanlar Kurulu tarihi kararını açıklıyor: 1 Eylül’deki adli yıl açılış töreninde, 71 yıllık geleneğe uygun biçimde, Türkiye Barolar Birliği başkanı Metin Feyzioğlu da konuşacak. Elbette konuşacak, konuşmalı da... Adalete adanmış önemli bir günde, birazcık Amerikan TV dizisi izleyen herkesin öğrendiği gibi, adaletin ayrılmaz parçası olan avukatlık kurumunun en büyük makamı konuşmayacak da kim konuşacak?   

Ama aylar önce “o varsa ben yokum” diyen bir RTE buna rıza gösterir mi? Görkemli egosu ve burnundan kıl aldırmaz tavrı buna izin verir mi? Vermeyeceği, en yetkili ağızdan açıklanmıştır. Kendi bilir! Önemli olan, şunu diyebilmemizdir: Ankara’da Hakimler Var!

1 Eylül tarihi, ayni zamanda Dünya Barış Günü olarak ülkemizde de kutlanacak ve son derece görkemli bir emekçi gösterisine fırsat oluşturacaktır. O gün DİSK, KESK, TMMOB, Türk Tabibleri Birliği gibi kuruluşlar, özellikle sınır kentlerimiz olan Şırnak, Mardin, Urfa, Antep, Kilis ve Hatay’da barış zincirleri kuracak ve hükümetin dış sorunlar ve de Kürt meselesi üzerine politikalarını eleştirecekler.

Bakalım, tüm bu eylem bolluğu içinde yeni hükümet ve ‘üç koltuklu’ kişi ne yapacak!... Doğrusu hiçbirinin yerinde olmak istemezdim...

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"