03 Eylül 2024

Bu yılki yaz okumalarımdan seçmeler (2)

Sayın Bay Rock Yıldızı adlı kitabı kolay kolay elimden bırakamadım. 326 sayfasını adeta yutarak...

Sayın Bay Rock Yıldızı

Belki geçen yaz okuduğum en ilginç kitap, bir ses ustasından, diğer bir deyimle şarkıcıdan geldi. Adı Teoman olan... Asıl adı Fazlı Teoman Yakupoğlu, 1967 İstanbul doğumlu; Türk şarkıcı, söz yazarı ve bestecisi.

Ve ben onun Sayın Bay Rock Yıldızı adlı kitabını kolay kolay elimden bırakamadım. 326 sayfasını adeta yutarak... O bize kendisini değil, 46 yaşındaki "mizantrop" bir rock yıldızını anlatmış. Kendi bakışıyla "alkol, hayat, depresyon, manasızlık hisleriyle; orta yaş ve yaratıcılık krizleriyle savaşırken, bir yandan da dört yaşındaki kızına baba, annesine oğul olmaya çalışıyor". Ama en çok zorlandığı da kendisine katlanmak...

Bol edepsizlik!...

Timur adlı kahramanı anlatan bu çaba belki okuduğum en terbiyesiz kitap!... Kısacık cümleler giderek uzuyor; bol küfür, yasak sözcükler sanki özgün bir dile dönüşüyor. Erken ölmüş bir baba, sorunlu bir anne, eski karısı Defne, uçarı bir kız olan Ayşe... Arada bol yabancı sözcük; sürrealist bir tavır; fantezi-fantastik karışımı bir yaklaşım... En çok da -sözüm meclisten dışarı- penis lafı ediliyor. Ya da "y*rak-kürek" deyimi... Ve de örneğin "her şey pop, her şey sahte, s...in dünyasında" gibi cümleler...

Arada pop müzik denen sonsuz alanın sayısız ünlüsü anılıyor. Elvis, David Bowie, Erol Evgin, Ajda Pekkan, İbrahim Tatlıses... Birçok şarkıya değinme; "shot' adıyla anılan içkiye bol saldırı... Sürekli bir erotizm ki oradan pornografiye sıçraması her an mümkün. Ve de oluyor zaten!...

Görkemli bir portre

Böylece bu kendine özgü müzisyen, bu ilk romanında karşımıza görkemli bir portre çıkarıyor. Timur Erözkan adını taşıyan... En iyi arkadaşı Volkan olan ve onün ölümüyle gerçek anlamda çöken... Ki aynı şey Türk fanzin tarihinin önde gelenlerinden Esat Başak için de söylenebilir. Türkiye'de fanzin denince akla gelenlerden Mondo Trasho'nun yaratıcılarından... Fanzini anlamak içinse biraz çalışmanız gerekecek!...

Evet, işte böyle bir kitap... Dediğim gibi, gerçekten göz atmaya değer. Bu arada kitabın bir Doğan Kitap yayını olduğunu yazayım.

Ve Teoman'ın etkinlikleri tüm hızıyla sürüyor. Yalnızca son günlerde -Ağustos 2024- başta İEF - İzmir Enternasyonal Fuarı olmak üzere konserler verdi. Duş adlı yasaklanmış şarkısını bir kez daha söyledi: Dinden Kürtçülüğe; değişik düşüncelerini açıkladı. Sanırım daha uzun zaman gündemde kalacak.

Zülfü Livaneli - Erdal Öz yazışmaları

Can Yayınları'nın bu kitabının kapağında "1. Baskı: 50.000 adet" yazılı, Gerçekten de iştah açıcı bilgiler. Ama zaten bu isimler bunu hak etmiyor mu?

Tam adıyla "Zülfü Livaneli - Erdal Öz: Sazın Teli Koptu" adını taşıyan kitabın arka kapağında da özetlenmiş bilgiler var. İki saygın insanın dostluğu 1970'li yıllarda Ankara'da başlamış. Sonra Livaneli'nin zorunlu sürgün yıllarında gücü eksilmemiş, tersine daha pekişmiş. Edebiyat tutkusunu öylesine paylaşan iki gençten biri dünya çapında bir müzisyen olmuş. Öbürüyse ülkemiz çapında önemli bir yayıncı. Ve bu kitap da onların ortak macerasını anılarla, mektuplarla, söyleşiler ve yazılarla canlandırıyor. Daha ne istenir!...

Yıllar süren yazışmalar, örnek dostluklar

Kitap biçimsel olarak şaşırtıcı. Hazırlayan Cem Akaş bunu bize "Mektup ve belgelerde özgün yazıma sadık kalındı" diyerek anlatıyor. Nitekim üç türlü yazı biçimi var. Önce Mektuplar -ki en uzun yeri tutuyorlar... Bunlar en çok Livaneli'nin sürgünden yazıp yolladıkları. 70'lerden itibaren Stockholm, Köln, Paris, Stuttgart, Berlin arasında Livaneli - Öz yazışmaları. Arada uzun ve çok ilginç bir söyleşi de gerçekleştirmişler. Anlaşılan bu Erdal Öz'ün 2006'daki ölümüne dek sürmüş. Kitapta Livaneli'nin onun için bir Ağıt yazısı da var.

O eski dostluğumuza ne oldu?

Ayrıca Livaneli'nin kendisi üzerine yazdığı uzunca yazılar ve de Zeynep Oral'ın iki uzun Livaneli yaklaşımı var. Tüm bunları okurken biraz da üzüldüm. Çünkü bir zamanlar bizim de Livaneli ailesiyle olan sımsıcak ilişkilerimizi hatırladım. Onun Yer Demir Gök Bakır, Sis, Şahmaran, Veda filmlerindeki yönetmenliğini ve o filmleri gereğince yazmamı; sevgili eşi Ülker ve eşimle birlikte yakın dostluğumuzu; kızı Aylin'e karşı sevgimizi hatırladım. Ve o eski bağları niye devam ettiremediğimizi kendimce çözemedim.

Zülfü Livaneli ile, 1995

Sıra bir yabancı yazarda: Paulo Coelho

Ve bu seferlik son kitabımız. Yine Can Yayınları'ndan, ama bu kez yabancı. Çok değerli yazar, 1947 Brezilya doğumlu, 1980'lerden itibaren Hac, Simyacı, Beşinci Dağ, Zahir, Aldatmak, Casus, Hippi vb. kitaplara ve daha birçoğuna imzasını koymuş Paulo Coelho. Yazarın elimdeki Mektub adlı kitabının çevirisiyse çok değerli Cumhuriyet yazarı Özdemir İnce imzasını taşımıyor mu?

Kitap bir yoruma göre "farklı kültürlerin gözünden rengarenk bir deneyim hazinesi sunuyor". Ve yazara göre "bir tavsiye kitabı olmaktan ziyade tecrübeleri aktarmayı amaçlıyor".

Bu mistik yapıttan birkaç bölümü vermek istiyorum. Örneğin şunu:

"Adamın biri Sceta manastırının yakınlarında bir yerde yaşamakta olan bir keşişi ziyaret etmeye karar verdi. Çöldeki çok uzun bir yolculuktan sonra, keşişi bulabildi.

'Manevi yolculukta atılması gereken ilk adımın ne olduğunu öğrenmem gerekiyor' dedi keşişe adam... Keşiş adamı bir kuyunun başına götürdü ve kendi yansımasını kuyunun suyunda seyretmesini istedi. Adam keşişin dediğini yaptı; ama keşiş suya taş atmaya başladı ve suyun yüzeyi karıştı.

'Siz kuyuya böyle taş atarsanız, yüzünüzü göremem ki' dedi adam...

'Aynı hesap, bulanık suda insanın yüzünü görmesi nasıl olanaksız ise, bir insanın kafası bulanıksa Tanrı'yı arayıp bulmasına da olanak yoktur. İşte birinci adım!'"

Kitaptan seçme bölümler: Bir miras meselesi

"Piyanist Arthur Rubinstein New York'ta büyük bir lokantaya öğle yemeğine gidecekti, ama geç kalmıştı. Dostları kaygılanmaya başlamışlardı ki Rubinstein yanında kendisinin üçte bir yaşında, çok güzel bir sarışın kadınla göründü.

Cimriliğiyle ünlü piyanist o gün en pahalı yemekleri seçti, en gözde şarapları ısmarladı. Yemek sona erince, dudaklarında bir gülümsemeyle hesabı ödedi.

'Şaşırdığınızı biliyorum' dedi Rubinstein. 'Ama bu sabah vasiyetimi hazırlamak için noterime gittim. Kızıma ve yakınlarıma epeyce yüklü miras bıraktım; hayır kurumlarıma da eli açık davrandım. Sonra birden, vasiyetimde kendimin yer almadığının farkına vardım: her şey başkalarına gidiyordu. Bunun üzerine, kendime daha cömert davranmaya karar verdim!"

Bir felsefeciden ve bir rahipten dersler

"Alman filozof Schopenhauer kafasını zorlayan sorunlara bir yanıt bulmak için Dresden'in bir sokağında dolaşıyordu. Bir bahçenin önünden geçerken, birden bir süre orada durup çiçeklere bakmaya karar verdi.

Bu adamın davranışını tuhaf bulan bir mahalleli vatandaş polis çağırdı. Bir süre sonra Schopenhauer'in yanına bir polis memuru yaklaştı. Ve 'Kimsiniz?' diye sordu ona, sert bir sesle...

Schopenhauer karşısında duran adamı şöyle tepeden tırnağa süzdü: 'Bu sorunun cevabını biliyorsanız' dedi. 'Size sonsuza dek minnettar olurum!'

Bir keşiş bir öğleden sonra Sceta Manastırı başrahibini ziyarete geldi. 'Dinsel danışmanın beni nasıl yönlendireceğini bilemiyor. Ondan ayrılmam gerekir mi?' diye sordu keşiş...

Başrahip ağzını açıp tek kelime söylemedi. Keşiş çöle geri döndü. Bir hafta sonra tekrar geldi.

'Dinsel danışmanım beni nasıl yönlendireceğini bilemiyor' diye tekrarladı. 'Onu terk etmeye karar verdim'.

'İşte bilgece sözler' dedi başrahip... 'Bir insan ruhunun tatmin olmadığını anladığında, kimseden öğüt istememeli. Bu hayattaki kendi yol payını korumak için en uygun kararları kendisi almalı.'"

İşte kapağında "Ancak yolda yürüyecek cesareti olana açılır yollar" yazılı olan Mektub kitabından kimi seçmeler. Yazarın Can Yayınları'nda bugüne dek 18 kadar kitabı çıkmış bulunuyor. İlgililerine duyurayım. 

Ve yakında yine üç yaz kitabı ele alacak olan son bir bölümde buluşmak üzere...

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

Yazarın Diğer Yazıları

Özel bir kahramanın son ve en şaşırtıcı filmi

Asıl tema belki de şudur: Arthur Fleck tam anlamıyla iki yüzlü bir adamdır. Sanki korku klasiği Dr. Jekyll ve Mr. Hyde gibi... O sanki kötülükle iyilik arasında sıkışıp kalmıştır

Son olup bitenlerin ışığında: Filmler, gösterimler, kayıplar, kazançlar

Belki ülkemizdeki en zengin DVD ve de CD koleksiyonu bendeydi. İşte ben, artık bu yaşta, tüm bunları bir elde toparlamak istiyorum. Bir tür müzede... Ki insanlar gelsin, izlesin veya dinlesin... Ve bu sanatsal arşiv gelecek kuşaklara da kalsın...

Bir imparatorluk acaba ne zaman çöker?

Büyük bütçesine ve yönetmenin kesin özgürlüğüne rağmen, film gerçek bir dinamizme de kavuşamamış. Coppola’nın yapmak istediği “ABD devleti ebediyen var olabilir mi?” sorusu ise, bunu bir ölçüde başarmış

"
"