10 Şubat 2022

Bir yönetmene sunulabilecek en güzel armağan

Bu ilgi çekici film bizlere Bergman ve sanatı, yaşamı ve hayatının temel sorunları üzerine çok şey söylüyor. Ama bu bir belgesel değil, hiç değil. Bence sinemada bir büyük yönetmene adanmış en kişilikli, en özgün film!..

BERGMAN ADASI

X X X X

(Bergman Island)

Yönetim ve senaryo: Mia Hansen-Love
Görüntü: Denis Lenoir
Oyuncular: Vicky Krieps, Tim Roth, Mia Wasikowska, Anders Danielsen Lee, Grace Delrue, Hampus Nordenson, Clara Strauch, Joel Spira, Stig Björkman, Teodor Abreu, Felix Berg

İsveç filmi, 2021

Ingmar Bergman... Sinema tarihinin en çok üretmiş, kendine en özgün bir dünya kurabilmiş, en verimli yönetmenlerinden biri... Tam 1945'de başlamış, 1982'de ise son filmi olan Fanny ve Alexandre ile mesleğini sonlandırmıştı. O filmin, o yıl bulunduğum Cannes'da oynamasının nasıl bir olay yarattığını hatırlarım... Bu eşsiz sanatçı, 2007'de aramızdan ayrılmıştı. Bu süreye 50 film, birçok TV yapımı ve tiyatro çabaları da sığdırarak... Hayatına sığdırdığı şeyler arasında tam altı hatun ve onlardan edinilmiş tam dokuz çocuk da var!..

Ben 1996'da 100 Yılın 100 Filmi kitabımı hazırlarken, onun sayısız filmi arasından sadece 'temsilen' birini seçmeye karar vermiş ve Yaban Çilekleri'ni seçmiştim. Ama daha birçok başyapıtı var; filmde adları anılan... Şöyle bir sayarsak: Prison - Hapis, Bir Yaz Gecesi Tebessümleri, Yedinci Mühür, Sessizlik, Persona, Çığlıklar ve Fısıltılar, Bir Evlilikten Sahneler (yakın zamanda ilginç bir ABD yapımı TV dizisi olarak Digitürk'te oynamıştı). Vs, vs... 

Film Bergman'ın ülkesi İsveç'te mekan edindiği ve birçok filmini çektiği, Baltık denizindeki ünlü Farö adasında geçiyor. Bir karı-kocayı, daha uçaktalarken tanıyoruz. İkisi de İsveçlidir. Tony, kendi çapında isim yapmış bir yönetmen, eşiyse yazma peşindeki bir genç kadındır. Bu sakin ve yemyeşil adada Bergman'a adanmış çok şey vardır: bir vakıf, bir müze, bisikletle on dakikada gidilen evi... Oradaki gerçek anıları, eşyası, koleksiyonları, kitapları... Sonra kimi filmlerini çektiği, adaya dağılmış evler, mekanlar, yaşlı ağaçlar...

Tüm bunları ziyaretçilere gezdiren, Bergman Safarisi afişini taşıyan otobüsler. Filmlerinin gösterildiği küçük-büyük salonlar. Ve daha neler... Örneğin onun son derece mütevazi mezarı. Ki eşlerinden Ingrid'le birlikte gömülmüşler. Ama bu elbette efsane oyuncu Ingrid Bergman değil. O da İsveçliydi gerçi; ama sadece bir kez birlikte çalışmışlardı: Autumn Sonata-Sonbahar Sonatı filminde...

Günümüze dönersek... Karı-koca buraya ustayı anmak ve onun eserinden kendi yaratışları için esin almak amacıyla gelmişlerdir. Tony bunu gerçekleştirir, hatta kendi hayranlarını da bulur, bol bol ve imza dağıtır. Eşi Chris ise hayalindeki yazma eylemini (bir roman? bir senaryo?) bir türlü gerçekleştiremez. Aklına gelen bir tasarıyı eşine anlatmayı dener. O pek kulak vermese de, Chris'in anlatısı gözümüzde, yani perdede sahne sahne canlanmaya başlar.

Böylece, Amerikalı sarışın Amy, ortak bir arkadaşlarının düğünü için yıllar sonra yeniden adaya gelir. Vaktiyle burada Joseph adlı bir gençle büyük aşk yaşamıştır. Ama birleşmeleri mümkün olmamıştır. Yaşanan evlilik töreni bize en tipik İsveç adetlerini gösterir: çılgın bir eğlence, kilisede hep birlikte okunan bir şarkı-dua, 'flörtöz' bir atmosfer... Ama ikisinin de başına çok şey gelmiş, yeni ilişkiler yaşanmıştır. Yeniden birleşmeleri zordur. Öte yandan Tony ve Chris arasında da belli bir gerilim, bir uzaklaşma başlamıştır.

Bu ilgi çekici film bizlere Bergman ve sanatı, yaşamı ve hayatının temel sorunları üzerine çok şey söylüyor. Ama bu bir belgesel değil, hiç değil. Tersine onun filmlerine yönelik kimi olumsuz sözler bile ediliyor. Örneğin bir film için biri "katarsis olmaya çalışan bir korku filmi" diyor!.. Bir başkası (aslında bizzat Tony) "Asıl cehennem onun tüm filmlerini tekrar tekrar izlemek olurdu" diyebiliyor...

Evet, burada amaç koşulsuz bir Bergman övgüsü ortaya koymak değil. Tersine, film kendi yapısını kurmuş, kendi soluğunu alıyor. Ve bir noktada klasik ve tipik bir Bergman filmine dönüşüyor. Bir yerden sonra (yaklaşık ikinci yarıda) ortaya çıkan hayal edilmiş öykü, giderek gerçek öyküyle karışıyor, kimi kişilikler ikisinde de boy göstermeye başlıyor. Ve ortaya bence son derece ilginç bir film çıkıyor. Bence sinemada bir büyük yönetmene adanmış en kişilikli, en özgün film!..

Yönetmen Mia Hansen-Love 1981 doğumlu. İlk işi, kişilikli Fransız yönetmeni Olivier Assayas'ın iki filminde oynamak olmuş ve sonrasında da evlenmişler. Ama yazar-yönetmen olarak asıl çabası 2007'lerde başlamış ve artar da; Her Şey Bağışlandı, Elveda İlk Aşk, Eden, Gelecek Günler, Maya gibi ilginç filmler gelmiş. Bu filmde de kişiliğini gösteriyor.

Oyuncular da iyi performanslar sunuyor. Başroldeki Vicky Krieps, bizim için gerçek bir keşif. Uzun zamandır görmediğimiz Tim Roth, Tony rolünde kusursuz. Ve bize sanki "bunca zamandır neredeydiniz?" dedirtiyor. 

Aynı şey, Amy'yi oynayan ve kimi rollerini iyi hatırladığımı Mia Wasikowska için de söylenebilir. Ki bir eleştirmen Vicky ve Mia ikilisinin birbirlerini tamamlayan düetini, yönetmenin ünlü filmi Persona'daki Bibi Andersson ve Liv Ullmann ikilisiyle kıyaslamış.

Evet, işte böyle. Bu sinefil filmini gösterildiği Cannes 2021'de tümüyle görmezden gelerek, Altın Palmiye'yi Titan gibi bir saçmalığa veren o yılın jürisine de buradan nasıl sesleneyim, bilmiyorum!..



YARIN: NİL'DE ÖLÜM

Yazarın Diğer Yazıları

Son günlerdeki siyaset ve ülke sorunları üzerine birkaç düşünce

Bir ortak vicdan yaratmaya bir küçük katkısı olabilir umuduyla...

Ringlerde görülegelmiş en zalim maçların öyküsü

Asıl soyadları Adkisson olan bu garip ailenin öyküsü usta biçimde anlatılmış. Oynak bir kamera, ABD'nin Texas'taki Spectatorium gibi gerçek büyük salonlarında çekilmiş sahneleri etkileyici biçimde verir

İmamoğlu gelirse…

Belki İstanbul'u da kurtarma şansı doğar...