17 Eylül 2022

Bir dünya cennetinde aşk ve evlilik üzerine

Çeyrek yüzyıl önce ayrılmış çift bu egzotik dekorda acaba yeniden bir araya gelebilir mi?

CENNETE BİLET

X X X

(Ticket to Paradise)

Yönetmen: Ol Parker
Senaryo: Ol Parker, Daniel Pipski
Görüntü: Ole Bratt Birkeland
Müzik: Lorne Balfe
Oyuncular: George Clooney, Julia Roberts, Billie Lourd, Kaitlyn Dever, Maxime Bouttier, Lucas Bravo, Sean Lynch, Arielle Carver O'Neill, Ling Cooper Tang

Universal filmi, 2022.

İşte haftanın güçlü 'sanatsal filmleri' arasında belki geri planda kalan bir çaba... Ama öylesine sempatik, öylesine rahatlıkla izleniyor ki... Bu açıdan seyircinin önemlice bir bölümü bu filmi tercih edecektir. Bana da filmle onlar arasında bir köprü kurma görevi düşer.

Yıllar önce evlenip bir süre mutlu olmuş, ama sonra ayrılmış bir çift. David ve Georgia. Tam 25 yıl önce evlenmişler, beş yıl sonra da ayrılmışlardır. Kızları Lily'nin üniversiteden mezuniyeti onları bir araya getirir.

Ancak atışmaları hiç bitmez, aksine artarak sürer. Ve sürekli birbirlerine gıcık olur, laf atıp dururlar. Allah'tan zekice yazılmış senaryo bunları sıkıntılı bir karı-koca kavgası değil, mizah yüklü bir öykü haline getirmeyi bilir.

Chicago'daki bir hukuk şirketinin geriliminden uzaklaşmak isteyen Lily ve arkadaşı Wren, birkaç hafta için Bali adasında tatile gitmeye karar verirler. Ama okyanusun ortasında nasılsa gemiden uzak kalınca, yakışıklı Gede onları kurtarır. Ve bir yıldırım aşkıyla Amerikalı kız ve Bali'li genç adam birbirlerine bağlanırlar.

Onları uzaktan izleyen eski ana-baba da adaya gelirler. Lily'nin kız arkadaşı Wren hikâyenin komik karakteri olur. Bir başkasıysa Georgia'nın peşine düşen genç Fransız Paul'dur. Öylesine tutkundur ki kadına... Böylece bu yaşlı-genç kişiler arasında taze ilişkiler başlar. Fonda Bali'nin inanılmaz güzelliği kadar, o uzak uygarlığın kendine göre adetleri, gelenekleri, batıl inançları, uğurlu-uğursuz ayrımları ve başka şeyler vardır. Ve bunları çok iyi temsil eden genç-yaşlı bireyleri. Çeyrek yüzyıl önce ayrılmış çift bu egzotik dekorda acaba yeniden bir araya gelebilir mi? ve bu olayla yeni aşklar koşut gidebilir mi?

Bir yandan şu günlerde canlanan eski oyuncuları yeniden perdeye döndürmek ve böylece bir araya gelen George Clooney ve Julia Roberts ikilisi. Onları görmeyeli ne kadar olmuştu!.. İkisi de kendi janrlarında özlenmiş ve pek yaş almamış kişiler. Yakında çıkacak bir filmde öyle bir ünlü ikili daha karşımıza gelecek.

Ama gençler de çok iyi. Lily'de Kaitlyn Dever. Arkadaşı, kendisi de aşkı arayan (ve orada bulan) Wren'de Billie Lourd. Erkeklerde tam bir 'egzotik çapkın' olan Gede'de Maxime Boittier. Aşık Fransız (sevmesi de tam Fransız usulü!) Paul'da Lucas Bravo... Hepsi iyi seçilmiş, rollerine yakılmış genç yetenekler.

Ve böylece film akıp gidiyor. O egzotizm, o bambaşka gelenekler, kendine özgü bir inanç ve de mizah içeren sahneler gayet hoş. Benim için şu oldu: O Bali dekoruna öylesine tutuldum ki, oralara gitme hayalleri kurar oldum.

Ama birden bir kaynakta filmin orada değil, Avustralya'nın Brisbane yöresinde çekildiğini öğrenmez miyim? Tam bir düş kırıklığı değil mi bu?..

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Sonbaharda Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adıyla yeni kitabı okurla buluşacak. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

Yazarın Diğer Yazıları

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

Bir sinema tutkulusunun ölümü ve düşündürdükleri

Ölüm ilanlarının dışında ne yazılı basında ne de TV’lerin kültür saatlerinde hiç anılmadı. Oysa kapsayıcı bir bakışla, bugün Yeşilçam öncesi, kendisi ve sonrasındaki onca filmin önemli bir bölümü, bugün Sami Şekeroğlu sayesinde bizim olmuştu

Görkemli bir mutfağın içerdikleri: Lezzetten ırkçılığa...

Film içerdiği ve kaderin bir araya getirdiği insanlar sayesinde görkemli bir ırklar, diller, kültürler çatışmasına dönüşüyor. Ve de yabancı göçmenlerin çektikleri... Biri bir ara “Ne olur, hepimize hayal kurma fırsatı verin” diyor. Ama bu kolay değildir elbette...

"
"