23 Eylül 2022

Bir Beyoğlu otelindeki dram, felsefe ve seks

İngilizce konuşan Türk ve yabancı oyuncularla çok vurucu kişilikler yaratan, jeneriklerini filmin ortasında kullanan, gözü pek bir cinsellik ve 'gay bir yaklaşım' içeren bu film, tek bir ifadeyle; farklı

AKİS  

X X X

(Reflexion)

Yönetmen: İlker Savaşkurt
Senaryo: Mehmet Kala, İlker Savaşkurt
Görüntü: Serdar Ünlütürk
Müzik: Ercüment Orkut
Oyuncular: Ali Süreyya Tuncer, Selçuk Yöntem, İbrahim Aköz, Taro Emir Tekin, Simona Theoharova, Mustafa Noyan Arat, Yasemin Szawloski, Elit Cam, Dorota Baginska, Scott WellS

Amirler Film- Hasan Adalı yapımı, 2021

İşte size son derece sürpriz bir film!.. Gerçi son haftalarda bu tür filmler öylesine çoğaldı ki... Biz de hemen hepsini izledik; bunu yaparken filmler üzerine yerleşik genel ve kişisel izlenimlerimizi ve ölçütlerimizi portmantoda bırakıp, ayrı ayrı hepsine 'nüfuz etmeye' çalıştık. Arthur Rambo'dan Üç bin Yıllık Bekleyiş'e, Moonage Daydream: Dawid Bowie'den Kyra'nın Şarkı Söylediği Yer'e, hepsi insanı şaşırtan filmlerdi. Dolayısıyla üzerlerine ortak bir yargıya varılması zor; hatta imkansız olan...

Bu haftanın bu yeni filmi de öyle oluyor. İngilizce konuşan Türk ve yabancı oyuncularla çok vurucu kişilikler yaratan, jeneriklerini filmin ortasında kullanan, gözü pek bir cinsellik ve 'gay bir yaklaşım' içeren bu film, tek bir ifadeyle; farklı. Dolayısıyla da cesur. Anlatmayı deneyelim bakalım...

Başta özellikle Türk oyuncuların aksanlı İngilizce'siyle kulaklara çarpan film, yeri söylenmese de İstanbul'un çok eski (olduğu söylenen) bir otelinde geçiyor. Gerçi ben Beyoğlu'nu tanıdım!.. Ashu Hotel yine aynı adı taşıyan Ashu Bey tarafından yönetilmektedir. Paris, Londra, New York gibi yerlerde şubeleri olduğu söylense de, kuşkusuz bu hiçbirine benzemeyen bir buluşma yeridir.

Buraya inenler değişik ülkelerden ve hemen hepsi çift olan kişilerdir. Steve-Mary ikilisi hep kavga eder, evliliklerini sanki sürekli duvara çarparlar. Aralarında çocuk sahibi olan da sadece onlardır. Peso ve kadını Sandra da çok mutlu değillerdir ve ayrıca belli bir safiyet taşırlar. Kekeme ve kabak kafalı Domino, kadınından dayak kadar merhamet, hatta sevgi bile bulur: sırası gelince... En yakışıklıları olan Raven (ona yakıştırılmış bu isim, Edgar Allan Poe'nun ünlü korku hikâyesini ve ondan Roger Corman'ın 1963 tarihli filmini akla getirir), deri ceketinin altına giydiği eteği, sayısız dövmesi, açıkça itiraf ettiği çift - cinselliğiyle en ilginçlerindendir. Yeri gelince gencecik bir oğlanın nasıl koynuna girdiğini anlatır. Asıl ilişkisini ise filmin ana kadın kahramanı sayılabilecek olan Shadow'la kuracaktır.

 

 

Belki en ilginç kişilerin başında gelen Ashu, William Burroughs imzalı Naked Lunch'ı sürekli el altında tutar. (David Cronenberg'in 1991'de filmini çektiği bir başyapıt). Ama ondan da ilginci birden çıkıp gelir: Aziz Sodom... Bu ünlü günah kentini bir aziz nasıl temsil eder... demeye fırsat kalmaz; çünkü onu ünlü Türk oyuncusu Selçuk Yöntem öyle bir ustalıkla oynar ki... Bu Sodom azizi, tüm çiftleri ve hikâyelerini (ama en çok Raven ve Shadow'u) karşısına alır, onlara hayatlarının gerçeklerini anlatır, yüzlerine bir ayna tutar. Ve kimilerini belki hak ettikleri akibete uğratmaktan da kaçınmaz.

Bu kendine özgü film, aslında uzun bir yapım süreci geçirmiş. Bir tek önemli festivale katılmış ve 2021'de Harlem Uluslarası Film Festivali'nde birinci seçilmiş. Demek ki hayli gecikmiş bir gösteri bu... Ama böylesine aykırı bir film için de bu normal sayılmalı. Yer yer absürt bir komediye, yer yer yoğun bir drama yönelen, telefonlardan gelen gizemli bir sesi oteldeki iki yabancı öğrenciye bağlayarak sanki bir şaka yapan; tüm hikâyeleri seksten geçen filmde, yer yer "Acı hazdır, acı ruhun nemidir", "Çaresizler ve çıplaklar öncelikle korunur" gibi deyişler var. Aziz Sodom da bir yerde şöyle der: "Ben becerilmiş bir azizim!"

Ve tüm bu kadroya rağmen, filmin en sağlam oyununu Selçuk Yöntem'in verdiği kesindir. Bu biraz unutulmuş oyuncumuzu bir kez daha analım ve varlığına şükredelim. Filmi görmekse artık size kalmış!..


YARIN: DERT ETME SEVGİLİM

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Sonbaharda Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adıyla yeni kitabı okurla buluşacak. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

Yazarın Diğer Yazıları

ABD'deki hayali bir savaşın korkunçluğu tam şu günlere denk düşüyor

Dünyamızın savaş denen korkunç olaya sayısız ülkede esir düştüğü şugünlerde, bu film önemli bir eleştiri sayılabilir

Bir korku klasiğinin ilk günlerine dönüş

Bu türü sevenler ve özlemiş olanlar için iyi bir seyirlik sayılabilir

Hindu kültüründen gelen kendine özgü bir kitle filmi

Karşımızda gerçekten hayli değişik bir film var. Hem anlattıkları; hem anlatma biçimleriyle...