23 Haziran 2023

Belki Z kuşağının daha çok seveceği bir çevre savaşımı

Sinema sanatının da kendine özgü değerleri ve ölçütleri vardır ve amaç ne denli saygın olursa olsun, bu bir filmi tek başına kurtarmaya yetmez!...

BİR BORU HATTI NASIL PATLATILIR?                        

X X

(How to Blow Up A Pipe Line)

Yönetmen: Daniel Goldhaber                                  Senaryo: Ariela Barer, Jordan Sjol, Daniel Goldhaber, Tehillah De Castro                                                              Müzik: Gavin Brivik                                                  Oyuncular: ArielaBarer, Kristine Froseth, Lukas GAage, Forrest Goodluck, Sasha Lane, Jayme Lawson, Marcus Scribner, Jake Weary, Olive Jane Lorraine

Amerikan filmi, Amerikan filmi, 2023

 

Amerikalıların Greenpeace Activist dediği, kendisini dünyanın doğayla ilgili sorunlarına adayan guruplar her zaman var olmuştur. İşte bu kendine özgü film bunlardan birini anlatıyor. Andreas Malm adlı yazarın kısmen gerçek olaylara dayanan kitabından uyarlanmış film batıda genelde övgüyle karşılandı.

Ben filme o denli bayılmadığım için, bunu daha çok bu konuların günümüzde son derece güncel olmasına bağlıyorum. Konu ve buna adanmış bir film elbette savunmaya değer. Ama unutmayıın: sinema sanatının da kendine özgü değerleri ve ölçütleri vardır ve amaç ne denli saygın olursa olsun, bu bir filmi tek başına kurtarmaya yetmez!...

Kendilerine ‘modern hippy’ diyebileceğimiz ve ABD’nin değişik yerlerinden gelen bir gençlik gurubu (10 kişi kadar) Batı Texas’da buluşur ve devasa bir petrol dağıtım sistemini sabotajla yok etmeye girişirler. Böylece karbon bazlı bir yakıt kullanımına büyük darbe vuracaklar ve dünyanın en önemli sorunlarından birini çözmeye çalışacaklardır.

Bu hepsi kendi başına ilgiye değer karakterler yasalar önünde birer terörist olabilir. Ama aynen şunu söylerler: “Eğer bize terörist diyorlarsa, doğru bir iş yapıyoruz demektir”. ABD’nin değişik yerlerinden gelen bu genç insanlar, kimisi beyaz, kimisi siyahi, kimisiyse Kızılderili kökenli olarak tüm ülkeyi temsil eder. Bol bira ve kahve içerek, yeterince kavga da ederek, arada sevişerek...Ön plana çıkansa görkemli bir lezbiyen aşktır.

Aslında petrole dayalı bir sanayiye karşı tavır alan bu ilginç konu, hayli dağınık biçimde anlatılmış. Gerçek anlamda bir devamlılık, dramatik bir yoğunluk eksik. Arada gözüken flashback (geçmişe dönüş) sahneleri de işleri büsbütün karıştırıyor.

Ayrıca has sinema kokan sahneler oldukça az...Ki aralarında gökyüzündeki bir dron’u yok etme bölümü anılabilir. Ya da sonunda bir ideal için yitip giden hayatlar da söz konusu edilebilir. Hiç durmayan fıkır fıkır bir fon müziği ve hiçbirini tanımadığımız o genç kadro da görevini gayet iyi yerine getirmiş. Belki o yaştakiler, yani Z Kuşağı daha çok sevebilir!..


YARIN: BÜYÜ DE GEL

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak 2022'de Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar, onu tamamlayan Övgüler, Yergiler, Atışmalar ise 2023'de çıktı. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"