05 Ağustos 2015

Bahçeli ve Erdoğan'ın ortak tutkusu: Demirtaş nefreti...

RTE’nin Selahattin Demirtaş’la neredeyse kişisel bir hesaplaşma içinde olduğunu düşünüyorum

Tam oturmuş, yeni kitabımda yer alacak Kadir İnanır portresine çalışırken, birden bir kıyamet... İnanır’ı ağır biçimde suçlayan Devlet Bahçeli, sanatçıya hakaretle kalmıyor, YeşilÇam üzerine bilgisini de sergiliyor. Ama hala Ayhan Işık ve Ahmet Tarık Tekçe’den söz edip, bu konuda ne denli geri kaldığını kanıtlayarak... Üstad, biraz da Nuri Bilge, Çağan Irmak, Demirkubuz, Cem Yılmaz veya Kıvanç Tatlıtuğ’dan konuşsak nasıl olur?

Ama söylediğinizi duyar gibiyim: milliyetçilik konusunu tam bir ırkçılık olarak anlayan, ülkemizde Türklerden başka hiçbir etnik gruba hayat hakkı tanımayan, varlıklarını bile yadsıyan, onca uğraş sonucu meclise soktukları partilerini bile kapatmayı savunan bir zihniyetin Yeşilçam ve sinema konusunda geri kalmasının ne önemi var?

Haklısınız, ama biri öbürünün göstergesi, tamamlayıcısı, desteği değil mi? Bir insanın ülkesine bakışıyla sanata bakışı benzeşmez mi, onun zihninde ve yüreğinde?

Aslında insanlar hiç değişmiyor. Kimileri en azından.. Bu konuda başı siyasetçiler çekiyor. Nasıl Bahçeli milliyetçilik alanında en küçük tavizi vermeden, bence çağdışı bir anlayışı yıllardır, ayni biçimde koruyorsa, örneğin Bülent Arınç’ın da kadına bakışı hiç değişmiyor. Bir santim bile... Birçok konuda zaman zaman olgun ve çağdaş laflar eden, RTE ve hatta Davutoğlu’nu geride bırakan Arınç, iş kadına gelince zıvanadan çıkıveriyor.. Öylesine bir birikimden ve yaşam deneyiminden gelen bu temel bakışın değişmesi, anlaşılan artık mümkün değildir.

Aslında RTE de hiç değişmeyenlerden... Alabildiğine bencil, alabildiğine empati yoksunu, sonuna dek kibirli ve son tahlilde hiçbir ülkenin başkanına yakışmayacak kadar tarafgirane davranan Erdoğan, bu tavrını sürdürüyor.

Bir dönem Ak Parti’nin başlattığı ve çok kişinin takdirini kazanan tüm o çağdaşlaşma girişimleri, hazin biçimde sonuçlandı. Askeri darbeler sona erecekti, iş gelip Ergenekon denen ve sonunda Türk ordusunu hak-ı yeksan eden hukuk cinayetlerine uzandı. Kürt sorunu ve onun açtığı terör sonuçlandırılacak ve barış sağlanacaktı. Yine ellerimiz havalara kalktı ve onayladık. Ama sonunda barış süreci de gelip iktidarın (ya da RTE’nin) küçük hesapları uğruna feda edildi. Ve terör bin beteriyle, birkaç cephede birden geri geldi. 

Ayrıca kendi adıma RTE’nin Selahattin Demirtaş’la neredeyse kişisel bir hesaplaşma içinde olduğunu düşünüyorum. Demirtaş, yalnız Kürt’lerin değil, ortalama Türk erkeğinin de tanımına uyan esmer ve yağız fiziğiyle olsun, konuşma yeteneğiyle olsun, barış için yarattığı umutlarla olsun, çok şeyiyle Türk halkının sempatisini kazandı. Bunlara ötekilerde pek olmayan bir mizah duygusu da eklenebilir.

Tüm bunların RTE’de kişisel bir tür kıskançlık yaratmış olması mümkündür. Bilinçaltında olsa... Demirtaş, sonuç olarak RTE’nin 2000’lerin başlarında büründüğü “umut veren genç siyasetçi” kimliğini ve ülkenin sorunlarına radikal çareler getirme iddiasını günümüzde yüklenmiş gibi gözüküyor. Eğer fırsat verilirse, belki yapacağı önemli işler olabilecektir. Artık yorgun, bezgin, hep öfkeli duran, suratı hep asık bir Erdoğan’ın bu yeni ve enerjik siyasetçiyi, üstelik hiçbir lafın altında kalmayıp gerekli yanıtları verebilen bu yeni hatibi hiç sevmemesi için birçok nedeni vardır. Psikolojik olanlar dahil...

Yeniden Bahçeli’ye dönersek... Onun “Yalılarda viskisini yudumlayıp oyunu HDP’ye veren şerefsizler” lafı basında gereken yanıtı buldu. Öylesine ki, magazin yazarları bile gayet güzel yazılar yazdılar. (Bu arada iki gündür döktüren Cengiz Semercioğlu’na da ayrı bir bravo!)... Elbette magazinsever bir ülkenin konu sıkıntısı çekmeyen yazarlarını bile böylesine politize etmeyi başaran siyasetçilere de apayrı bir bravo gerekir!...

Ben yalıda oturmuyorum. Viski de içmem. (Ama şarap veya votkaya hayır demem!). Ama oyumu HDP’ye verdim: Bilinen ve çok kişinin paylaştığı nedenlerle...

Bu beni de Bahçeli’nin gözünde “şerefsiz” yapıyor mı? Gerçekten, ama gerçekten merak ediyorum. Yalı ve viski durumunun farklı olması beni kurtarıyor mu? Yoksa fark etmiyor mu? Sayın Bahçeli lütfedip yanıt verirse çok sevineceğim!...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"