07 Temmuz 2018

Acaba yanlış bir filme mi girdim?

"Artık filmler, özellikle bu tür filmler tümüyle ticarileşti, firmalaştı; birer çabuk, hızlı ve özensiz tüketim nesnesine dönüştü"

ANT MAN VE WASP    X  X  (Ant-Man and the Wasp)

Yönetmen: Peyton Reed
Senaryo: Chris McKenna, Eric Sommers, Paul Rudd, Andrew Barrer, Gabriel Ferrari
Görüntü: Dante Spinotti
Müzik: Christophe Beck
Oyuncular: Paul Rudd, Michael Douglas, Evangeline Lilly, Michael Pena, Laurence Fishburne, Walton Goggis, Michael Pfeiffer, Hannah John-Camen, Bobby Cannavale, Judy Greer, Randall Park, Abby Ryder

Fortson/ Marvel Studios- Walt Disney yapımı.

 

Doğrusu bu kez, beni artık çok ilgilendirmeyen ve kesinlikle başka bir yaş ve zihin grubuna seslenen bu filmi kılı kırk yararak, türün/kahramanın/Marvel firmasının ve o dünyanın geçmişine özenle eğilerek yazacak değilim.

Çünkü artık bu tür filmlerden kendi adıma gına geldi. Zaten hiçbirzaman sıkı bir çizgi-roman okuru olmamıştım. Buna karşılık, okurlarım bilir, fantastik filmleri ve bilim-kurgu yapımlarını ciddiye alarak ve kimilerini  başyapıt sayarak izlemişimdir. 

Ama artık o zengin Marvel ya da DC Comics dünyasının giderek çoğalan ve neredeyse dünyamızın nüfusuna yaklaşan kahramanlarını (Şaka şaka!...Daha o kadar olmadı. Allah’tan!) kendi aralarında türlü-çeşitli biçimde ilişkilendirerek; gereğinde akraba, gereğinde aşık kılarak; tuhaf yaratıklardan marifetli insanlardan, üstün adam ve kadınlardan oluşan yeni bir topluluk (toplum?) yaratan bu girişimlerden iyice sıkıldım. 

Çünkü çok açık biçimde, giderek artan bu filmlerde ve  çoğalan girişimlerde hemen hiçbir yaratıcılık yok, yeni ögeler yok. Ne kendi dünyaları açısından, ne de elbette sinema sanatı açısından...O ilk Frankenstein veya Dracula’mızı, ilk 2001’imizi, ilk Star Wars, Alien veya Superman’imizi izlerken aldığımız zevki ve duyduğumuz kalp çarpıntısını biz artık elbette duyamayız. Ama ergenlerin de duyduğundan  çok şüpheliyim!....

Çünkü artık filmler, özellikle bu tür filmler tümüyle ticarileşti, firmalaştı; birer çabuk, hızlı ve özensiz tüketim nesnesine dönüştü. Kendi aralarındaki o akrabalığa dayanarak hep önceki filmlerin bir devamına, sentezine, uzantısına ve yorumuna dayanan yapımlar oldu. Yani filanca filmi görmediysen, falanca kahramanı tanımadıysan, bunu da anlamazsın zihniyeti.

Oysa sinema TV değildir. Sinema dizilere değil, özgün yapımlara dayanır.  Ve birşeylerin birbirine bağladığı filmler olsalar da, herbirinin kendi özellikleri, kendi sesi-soluğu, kendi kimliği olması gerekir.

Bu filmde bunları düşündüm. O başdöndürücü teknolojiyi, o   gösterişli sahneleri, o nefis konuk oyunculukları (hele Michelle Pfeiffer!) izlerken keyif almadım da değil!....

Ama o kendilerini habire büyültüp küçülten, fiziksel güçlerinin ve bedensel marifetlerinin sınırları kesinlikle belli olmayan kahramanlara bakarken de çok sıkıldım. Ve kendimi yanlış filme girmiş bir seyirci saydım!.... 


 Tatile çıktığım için 20 gün kadar yokum. Buluşmak üzere...

Yazarın Diğer Yazıları

Bir diktatörlükte yaşanmış iç burucu gerçek dramlar

Eunice tutuklanır, en zalim biçimde sorgulanır. Aynı şey sadık hizmetçileri Zeze, hatta sevimli köpekleri Dimpao’nun bile başına gelir; hayvancık ezilir gider... Ve sonunda Eunice, kimi itirazlara rağmen, Sao Paolo’ya göç etmeye karar verir. Artık yol iyice gözükmüştür

Holocaust’un izlerini en yumuşak, ama en acı biçimde anlatmak

Hepimiz değilse de bir bölümümüz Avrupa seyahatlerinde eski toplama kamplarını görmüştür. "Gerçek Acı" filminin belki en ilginç yanı, o korkunç manzaraları hiç göstermeden, bizlere acısını duyurmayı başarmasıdır

Kanada’da çeşitli kültürlerin ve dillerin buluşması

"Evrensel Dil", içerdiği mizah duygusu filme neredeyse bir tutam gerçek-üstücülük bile kazandırıyor. Bu çok değişik filme nasıl ve hangi çerçeveden bakacağınıza bağlı... Kendi adıma hayli özgün buldum

"
"