Son birkaç gündür medyamızın içyüzünü anlatan iki kitabı ardı ardına okudum. Biri Mustafa Alp Dağıstanlı’nın Postacı Yayınevinden çıkan kitabı 5Ne 1 Kim (Medyanın Mutfağından Sansür-Otosansür Hikayeleri), diğeri ise Mustafa Hoş’un Destek Yayınlarından çıkan kitabı Abluka (Medya Nasıl Teslim Alındı?). Bu iki çalışma da Batı dünyasında çok yaygın bir tür (tell-all books) kapsamında bir olayın, bir kişinin ya da belli bir dönemin bilinmeyen, kimi zaman skandal içeren içyüzünü anlatan kişisel anlatıları içeriyor. Bu türdeki kitaplar genelde şok edici ve sarsıcı ayrıntılar da içerebiliyor ve bu yüzden de tüm dünyada epeyce ilgi çekiyor. Bu anlatıların kimin ağzından anlatıldığı kitapların güvenirliliği açısından son derece önemli. Örneğin neden bu kişiye güvenelim? Neden öyküsünü şimdi anlatmayı seçti? ya da kişisel husumetler bu öykünün neresinde gizli? gibi sorular kaçınılmaz olarak okurun zihnini kurcalıyor. Konu Türk Medyası olunca bu soruları sormak yerine derhal yazılanlara odaklanmak kolay; ne de olsa öykülerin ayrıntılarından ziyade kirli büyük resim önemli.
Kokuşmuş ortam ve aktörleri
Önce 5 Ne 1 Kim’e bakalım. Dağıstanlı bu kitapta kişisel olarak beni şaşırtmayan (hatta çoğunu daha önce farklı kaynaklardan duyduğum) ve özellikle NTV’de çalışırken gözlemlediği ya da muhabirlerle konuşarak elde ettiği bilgilerle kokuşmuş medya ortamını ve aktörlerini anlatıyor. Bilmeyenler için özellikle NTV ve CNNTTurk’de Roboski ve Gezi sırasında uygulanan sansür hikayeleri çarpıcı. Doğrusu insan kitabı midesinde hafif bir bulantı hissederek okuyor. Güç, iktidar hırsı ve paranın gazetecilik mesleğini nasıl yerle bir ettiğini gösteren hazin hikayeler bunlar. Dağıstanlı AKP dönemi sırasındaki medyanın durumundan büyük ölçüde sorumlu tuttuğu genel yayın yönetmenlerinin, haber koordinatörlerinin adlarını vermekten kaçınmıyor, onları kitabın her satırına ilkesiz ve omurgasız olarak kayda geçiriyor. Kitabı başladığınızda bitirene dek elinizden bırakamıyorsunuz; her ne kadar içiniz acısa da okumadan edemiyorsunuz bir sonraki sayfayı. Gazetecilerin, medya akademisyenlerinin kendi aralarında konuşup yakındıkları olayların dedikodu düzeyinden çıkıp yayınlanmış eser düzeyine geçmesi bence son derece olumlu bir adım. Sansür hikayeleri ve medyanın politik yetkeyle olan kirli ilişkileri kayda geçmeli, belgelenmeli. Yazar kendi ile ilgili sunumu ise Ragıp Duran’a bırakıyor. Önsöz’de Duran, Dağıstanlı’ya referans oluyor, Dağıstanlı’nın gazetecilik duruşunu yüceltiyor ve ilkeli mücadelesini “içeriden” biri olarak da yıllarca verdiğini belirtiyor. Ancak kitap, birbiriyle ilintisi olmayan kopuk öykülerin birbiri ardına anlatılmasıyla gelişiyor. TRT bitiyor, AA başlıyor, sonra Meclis TV geliyor, araya da biraz BBC ve Guardian gelenekleri ekleniyor. Dağıstanlı yabancı referansları, örnekleri ya da gazetecilik ilkelerini daha net bir çerçeveye oturtup kişisel öyküsünü anlatsaydı daha derli toplu bir kaynak kitap olabilirdi. Bu şekilde “bakın ben sadece yerel bir gazeteci değilim” çığlığından öteye geçemiyor. Birinci tekil şahısla yazılan anlatılarda “ben”in nasıl kurgulandığı da önemlidir. Dağıstanlı kendini sivri dilli, sözünü sakınmayan, medya kuruluşların canlı yayına bile çıkarmaktan çekindiği, dürüst ve ilkeli bir solcu olarak portre ediyor. Kendinden çok okurun onu bu şekilde tanımlamasına izin verseydi yazdıkları daha etkileyici olurdu eminim ama hakkını yemeyelim 5Ne 1 Kim yine de önemli, cesur kitap ve mutlaka okunmalı.
Kendi öykülerini de anlatmalılar
Bir sonraki kitap ise Mustafa Hoş’un Abluka’sı. İşin ironik tarafı Hoş da Dağıstanlı’nın keskin dilinden nasibini alanlardan. Dağıstanlı 136. ve 137. sayfada Mustafa Hoş’un bir haber koordinatörünün olmaması gerektiği kadar cahil ama bir o kadar da atak ve acar bir gazeteci olduğunu anlatıyor. Hoş, NTV haber merkezinde aşırı özgüveni ve absürd istekleriyle epeyce eğlenceli bir ortam yaratmış görünüyor. Oysa Abluka’da yazarın kendisi bunu son derece pozitif bir özellik olarak anlatarak kendini övmeden edemiyor. Mustafa Hoş, kendini adeta bir süpermen gibi kurgulamakta Dağıstanlı’dan daha mahir. İş teklif edildiğinde para konuşmayı reddeden, gözü tok, idealist, çalışkan ve ufak bir kelime hatasına kadar bulutların üzerinde uçan başarılı bir gazeteci portresi var karşımızda. Bu kez Hoş’u tanımayan benim gibi okurlar için bir referans noktası da yok. Yazarı daha ölçülü görebileceğimiz ne bir önsöz, ne bir özgeçmiş. Kitabın arkasında kendisiyle yapılan röportajlar ise durumu kurtarmıyor. 5Ne 1 Kim ile Abluka’da ortak ve benzer anlatılan öyküler var. Bu da olayların sağlamasını yapmak açısından sevindirici ancak Abluka ne yazık ki 5Ne 1Kim’in entelektüel kaygısını taşımaktan ve onun anlatı düzeyinden hayli uzak.
Sözün özü, bu kitapların her ikisi de medyada yaşanan onca kötü uygulamanın ve bundan sorumlu insanların isimlerinin kayda geçmesi için değerli. Umarım bir gün burada adı geçen insanlar da kendi öykülerini anlatırlar, eğer söyleyecek onurlu bir çift sözleri kaldıysa tabii…