06 Temmuz 2012

Blogum erkek olsa onunla sevişirdim!

Sayfa 6 Yayınları\'ndan çıkan kitabı \'Kız Kısmı\' ile hakkında epey konuşturan Siminya, bir yanı hüzünlü, bir yanı hayatı...

Sayfa 6 Yayınları'ndan çıkan kitabı 'Kız Kısmı' ile hakkında epey konuşturan Siminya, bir yanı hüzünlü, bir yanı hayatı yalamış yutmuş bir avare... Bir yanı kadın, öte yanı erkek. Ankara Mamaklı. Varoşlarda yaşayan kalabalık bir ailenin en küçük kızı. 27 yaşında

\

Küçücük yaşta amcasının üvey oğlu tarafından tecavüze uğramış. Gözü kendinden başkasını görmeyen, çocuklarını döven, alkolik bir babanın ve duygularına uzak ev kadını bir annenin kızı. Okuldan alınarak küçücük yaşta evlendirilen, eşlerinden işkence gören kız kardeşleri var. Yasadışı işler yapan ve bir türlü iletişim kurulmayan bir de abisi. Hatta üç eşli bir amcası, hayat kadını bir teyzesi...

Ancak o, tüm bu travmaları sanki gayet mümkünmüş gibi anlatıyor yazılarında. Ağzına doladığı 'erkek söylem' ağırlaştıkça ağırlaşıyor. Sanki fermuarını çekebilmek için üzerine oturduğunuz eski bir valiz gibi hayatı. Bu tavrı, popüler olabilmek adına trajediye dair ne varsa almış ve kitabın içine gelişi güzel tıkıştırmış izlenimi yaratıyor bende. Gerçekliği sorgulatıyor. Umarım alınmıyordur bu söylediklerime...

Popülerlik kaygınız var mı?

Bu kitapta yazdıklarım yıllardır blogumda kendi kendime geliştirdiğim bir kabullenmeme durumu yazılarıydı. Yani popülerlik için alelacele yazılmış ve kitaba eklenmiş yazılar değil. Ha bana kalırsa tek bir travmam için bile bol gözyaşı sarf ettirecek ayrı bir kitap yazabilirim. Ajitasyon, ezilmiş zavallı insan ve duyarlılık gösterisi seven milletimiz çok severdi kesin. Asıl o zaman acının popülerliğinden nemalanırdım. Bunların üzerinden kısa geçilmiş olması benim bu olayları kakara kikiri yaşadığımı göstermemeli. Tersine, bunlarla uzun yıllar mücadele ettiğimi ama artık konuşabilecek ve hatta özetleyecek noktaya indirgediğimi gösterir. Bu kitap bir kara mizah örneği. Acıları kanata kanata yazma, güldüre güldüre kanatma versiyonu.

Yazılarınıza sinen erkek söylem sadece benim değil pek çok kişinin hissiyatı... 

'Erkek söylem' iddiası tamamen insanı 'kadın söylem, erkek söylem' diye ayırmanın bir sonucu. Erkeğe ait söylemler nelerdir? Kadın söylemi nasıldır? 

'O...u karı, gelmiş sevgilimi elimden alıyor, beni isteyen adam paralı olmalı, bana sahip çıkmalı, tek taş olmadan evlenmem, ne kadar para o kadar seks, ay istediğim ayakkabının 38'i kalmamış...' Bu mudur görmek istediğimiz kadın söylemi? Eğer kitabımda yazdığım taciz, dayak, kumalık, p*çlik, görücü usulü, ayrımcı baba meselelerini ele alış biçimim ve mizahın içinde kanırtarak vermek istediğim alt metinler size ulaşmamışsa ya da erkek söylem olarak ulaşmışsa, ben bunda bir kadının başka bir kadının kalemine bakışındaki 'erkek egemen' önyargıyı yakalarım. Bu bizim suçumuz değil. Ne yazıp ne yazamayacağımızı belirleyen, bizi söylem söylem ayıran ataerkil düzenin suçu!

Eğitim durumunuz nedir? 

\

Henüz liseyi bitiremedim. Hiç anlamadığım sayısal dersleri verip puanımı tamamlamam gerek.

Şimdilerde neler yapıyorsunuz? 

Evleniyorum!

Yoksa bu bir kaçış mı?

Maalesef aşk evliliği değil. Kaçabilecek ne varsa hepsinden kaçmak için bir evlilik bu, aşktan bile.

Evlenmeye nasıl karar verdiniz?

Uzun zamandır işsizim, kelimenin tam manasıyla kaşık düşmanıyım. Bu şekilde kim olursan ol, çevreye rahatsızlık verirsin. Bunun bitmesi için ya ellerine biraz para tutuşturman gerekir ya da kaybolman. Abimin arkadaşlarından biri. Daha önce evlenmiş ayrılmış, bir çocuğu var. Ailesiyle birlikte geldi, öyle tanıştık. Kısaca görücü usulü deniyor bu olaya, ama ben modernlik süsü verdim.

 

'Ev kızı değilim'

 

Kendinize eğitimi yarım kalmış 'ev kızı' diyorsunuz. Ama her şeyden de haberdarsınız... 

O sizin bildiğiniz ev kızı hiç olmadı zaten. Bir insanın isterse kendini geliştirebileceğini, kaz kafalıysa okusa bile en fazla 'uçan kaz' kafalı olabileceğini görmezden gelen medyanın, filmlerin, önyargılı fikir önderlerinin aşıladığı bir tanımdı o. Kitabımda kendime ev kızı demiyorum, ev kızlığı tanımının içeriğini ortaya koyuyor ve bu durumla gırgır geçiyorum.

Yazdıklarınız evinizde internet bağlantısı olmadığını düşündürüyor. Blog yazmaya nasıl başladınız? 

İnternet bağlantımız var. Abim ve erkek kardeşim 'mirc'de takılabilsin, oyun oynayabilsin diye bağlattık. Onlar bir süre sonra bıkıp bırakınca, benim elime geçti. Blog yazma fikri diye bir fikir oluşmadı. Orada üye olunan bir şey vardı, hem de beleşti. Kalktım üye oldum. Tam ortasına Ümit Yaşar şiiri yapıştırdım, kenarına çiçek koydum, yukarısına kelebek falan. Baktım şık durdu, devam ettim.

Blogunuzla ilişkiniz nasıl? 

Erkek olsaydı onunla sevişirdim. Fikirlerimi bütün çarpıklığıyla, saçmalığıyla sansürlemeden dışarı yansıtan 'Bunu yazan erkek mi? Ayıp şeyler yazma, hiç sana yakışıyor mu aaa!' diye vır vır etmeyen, yargılamayan, soru sormayan bir nesne.

Yaşadıklarınız yenilir yutulur şeyler değil, bunları nasıl böylesi bir dille kaleme alabiliyorsunuz? Sanki zavallı bir kadıncağızın başına gelen feci olayları, empati duygusundan yoksun bir erkekten dinliyor gibiyim... 

Şimdi sizin bu sorunuz da bazı erkek söylemleri içeriyor. 'Zavallı' kelimesi ve '-cağız' eki acınacak bir halin üzerine sarf edilir. Oysa yenir yutulur şeyler yaşadığı halde, bunları bütün gerçekliğiyle ortaya koyan bir insan acınacak halde değildir. Hatta belki de içinde bulunduğu durumun farkındalığına ulaşmış, normalleştirmemiş birisi değil, ama bunu kabullenmiş, değişmesi için bir şey yapmamış ve dışarıdan seyredip 'zavallı kadıncağız' diyen kişiler acınacak haldedir.

Takipçileriniz nasıl biri olduğunuzu düşünüyor? 

\

Çoğunlukla pembe saçlı ve dövmeli olduğum zannediliyor. Bu yüzden de bir pembe saçlı gibi yazmamı bekliyorlar. O nasıl bir şeyse artık. Herhalde bu yüzden siyasi bir şey yazdığımda 'O saç rengiyle sen ne anlarsın bu işlerden!' diye tepkiler alıyorum.

Bizlerle bir anlamda perdenin ardından konuşuyorsunuz gibisiniz... 

Şu an siz de benim için öyle görünüyorsunuz. Bir monitörün iki tarafında olduğumuz için böyle hissetmemiz normal galiba. Kim olduğum değil, var olduğum bilinsin yeter. Sesim çıktı mı? Yazdıklarım sizin elinize kadar ulaştı mı? Demek ki 'Ben varım, düşünüyorum, isyan ediyorum, seviyorum ve ölesiye nefret ediyorum' demek için meclisin önünde soyunmama gerek yokmuş.

Siminya'yı görecek miyiz? 

Belki. İlk kitap için şu yaşadıklarım bana çok fazla geliyor. Yani 'Kimsin, nesin, erkek misin, niye yazdın, kim yaz dedi, yaz dedik de bu kadar mı yaz dedik?' gibi sorgulamalar ve ardından yapılan yargılamalar beni daha da uzaklaşmaya, kaçışa itti. İşi inada bindirmek en sevdiğim hasletlerimden biridir. Ama olur da üç beş kitabım daha olur, o zaman böyle yürümez zaten. Ben bile kendi gizemli, esrarlı, bilinmez halimden tiksindim. Ama inat işte! Hep inat!

 

'Olumsuz tepkiler aldım'

 

Kitabınıza gelen tepkiler neler oldu? 

En sık duyduğum olumlu tepki 'Kitabının bir sesi var' oldu. Anlattıklarımı okurken o sokaklarda gezdiklerini, babamla kavga ettiklerini, benim hayallerimi gerçekleştirdiklerini söylediler. Blogumu takip edenlerse, bunları kağıt üzerinde gördükleri için neredeyse benimle birlikte duygulandılar, sevindiler.

Ya olumsuz tepkiler?

Birkaç tane, bunları yaşamış birinin kitap yazmasının olanaksız olduğunu düşünen sabit fikirli, dar görüşlü insan oldu. Bunları sadece bir erkek yazabilirmiş, okumuş ve şehirli biri yazabilirmiş. Beyinleri AVM AVM gezmekten, KFC kanadı kemirmekten elbise askısı ve kemik dolmuş kibirli şehirliler, birbirlerine güvenmedikleri gibi, hor gördükleri taşranın ürettiklerine de her zaman şüpheyle yaklaşıyorlar.

'Ay, iyi ki de sizin oraların şartlarını anlattın, çok merak ediyorduk kardeş!' diyecek değiller herhalde. Kim iğrendiği b*kun sesi çıksın ister ki? Okumazlarsa gönlüm kalır. Ama ne!

 

Yazarın Diğer Yazıları

Seçimin kazananı: BELLA!

“Söz Veriyorum” protokolüne imza atan tüm başkanlar; kısırlaştırma, barınma ve rehabitasyon gibi faaliyetlerde HAYTAP ile işbirliğinde çalışacağını beyan etti

Şimdi moda: Balkonda bahçe

 Yeryüzü Derneği, bugüne kadar 1500 kişiye ücretsiz olarak tohum ulaştırdı

Para mutluluk getirmiyor!

Otoriter, sıkı kontrol, gelişmeye açık olmama, kısıtlı üretim ve depresif yönetim biçimi, başarıyı ve motivasyonu düşürüyor

"
"