28 Nisan 2024

Bu resim bize ne söylüyor?

O dönemde bir kadının kararlarının arkasında durabilmesi için bazı köprüleri yakması bazı camları kırması gerektiğini ve bu bedelin de kolay ödenmediğini söylüyor olabilir mi?

İlkokul benim zamanımda beş seneydi. Beş sene boyunca lacivert pileli bir eteği olan tek parça bir jile önlük giydim. Beş sene boyunca o lacivert jilenin içine beyaz gömlek ve bu beş senenin sadece kış ayları boyunca da o gömleğin içine beyaz fanila giydim. Lacivert, eteği pileli jilenin sol göğsünde bir okul armamız vardı. Lacivert ve yeşil olan bu armada okulun baş harfleri yazılıydı. Okul marşını her önemli törende söylerdik. Hâlâ birkaç dizesini hatırlayabiliyorum bu marşın.

O dönemden aklımda kalan az şey var. Okulun koridorlarında müdüre imzalatılacak bir kâğıt için yürüdüğüm anı, 5-A sınıf öğretmeni Emine Öğretmen’e bir belgeyi vermek için gönderildiğimi, o sınıftan içeri girdiğimde 5-A sınıfının bizden ne kadar farklı bir düzenleri olduğunu gördüğümdeki şaşkınlığımı, kus kus pilavındaki acı yağ kokusunu, ezo gelin çorbasını taşıyan görevlilerin koca çorba kazanı ellerinden kaydığında çorbanın yere dökülmesini, yerdeki çorbanın üzerine atılan talaşları, 1-B’deyken bir öğle yemeğindeki bombeli su şişesini, okul yemeklerinden nefret ettiğim için söylediğim, öğretmenimi 3 gün kandırmayı başardığım "oruçluyum ben" beyaz yalanımı ki, Ramazan ayını tutturamadığım için yakayı ele vermiştim, her daim toplu saçlarımı, bembeyaz kocaman tüllerle kaplı çiçekli tokamı, çöpe gidip kalem açmayı, ikinci sınıftayken, sınıf arkadaşlarımdan birinin sınıfın önüne çıkıp “Telli Turna” şarkısını söyleyişini, birinci sınıf okul bahçesinin diğer sınıflardan farklı bir yerde olduğunu ve o küçücük bahçede bitli olduğu söylenen arkadaşımızdan nasıl kaçtığımızı hatırlıyorum. Ve işte lacivert pileli jilemi. İlkokulu bitirdiğim okul kapandı, okul binası yıkıldı, okul arazisi satıldı. Orada şimdi oturanlardan kimseyi tanımadığım iki blok apartman var. Bir şey yok olduğu zaman, bir zaman yine de var olmuş oluyor mu? O okulla ilgili hiçbir şey yazılmayacak, kimse bu okulu anlatmayacaksa, bu okuldan mezun olan son kişi de yok olduğunda o yıllarca biriken anlar nereye gidecek?

Bu kimin çizdiği hakkında net bilgilere sahip olmadığımız ama bugünlerde Marie Denise Villers’e atfedilen bu portreye baktığımda bunları düşündüm. Val d'Ognes'in Portresi uzun seneler Val d’Ognes ailesinin koleksiyonunda kalmış ve resmi Jacques-Louis David’in yaptığı düşünülmüş. Resmin David’e atfedilmesi sebebiyle onun resimleri arasında görünen bu portrenin farklılığı da sanat tarihçilerini yeni teoriler üretmeye itmiş. Örneğin Andre Maurois, David’in “Gerçek bir modelle karşı karşıya kaldığında ve artık sahip olmadığı hayal gücünü arkasında bırakabildiğinde bu arkadan aydınlatılmış, gölge ve gizeme gömülmüş, akıllı bir kadının sert portresini” sonunda yapabildiğini söylemiştir. Resme “ışık çatlak bir pencereden içeri girer, renkleri Vermeer'inkilerin inceliğine ve nadirliğine sahiptir” cümleleri ile övgüler düzmeye devam etmiştir.

Resmin New York Metropolitan Müzesi için satın alındığı 1900’lerin başında müzeyi ziyaret etseydik resmin altında David’in etiketinin yazdığını görecektik. Müzenin bugün resimle ilgili yaptığı açıklama şöyle:

Bir zamanlar Jacques Louis David'e atfedilen bu ilgi çekici resim de dahil olmak üzere, kadın sanatçılar tarafından yapılan pek çok resim yanlışlıkla erkeklere atfedilmiştir. Şimdi ise, eserleri yakınlarda asılı olan ressam Marie Victorine Lemoine'in kız kardeşi portre sanatçısı Marie Denise Villers'e ait olduğu düşünülmektedir. Bugün çok az bilinmesine rağmen Villers, Anne Louis Girodet Trioson'un (1767-1824) yetenekli bir öğrencisiydi; Villers'e yapılan atıf doğruysa, bu resim 1801 Salon'unda sergilenmiştir. Sanatçının trompe l'oeil (gözü yanıltma) resmindeki teknik becerisini göstermesinin yanı sıra, kırık pencere camı rahatsız edici ama açıklanamazdır.

Marie Denise Villers, müzenin bu bilgi notunda da yazdığı gibi Marie-Victoire Lemoine'nin kız kardeşi ve Anne Louis Girodet-Trioson'un öğrencisiydi. Bu iki isimde on sekizinci yüzyılın sonunda çalışmış ve kendi alanlarında başarılı sanatçılardı. Bu isimlerin hepsi size bugün yabancı geliyorsa işte bu dönen çarka neden çomak sokmamızın gerektiğini daha iyi anlatabilmişimdir.

1955 yılına gelindiğinde Polonyalı bir sanat tarihçisi olan Charles Stirling bu resmin atfedildiği gibi erkek bir sanatçıya değil ama bir kadın sanatçıya ait olduğu fikrini öne sürdü. Ancak bu kadın sanatçı Constance Charpentier’dı. Resim özellikle 1970’li yıllarda yeniden popüler oldu. Güçlü kadın portresi olarak düşünülen resim feminist dergilerde boy göstermeye başladı. Aradan tam 40 sene geçtikten sonra bu kez başka bir sanat tarihçisi Margaret Oppenheimer bu resmin bugün atfedildiği üzere Marie Denise Villers’a ait olduğunu savundu. Hakkında çok az şey bildiğimiz Villers’ın diğer resmine bir bakın bence. Bu iki resmin aynı ressamın elinden çıktığını düşünebilirsiniz. Ancak sanat tarihçileri Villers’ın başka bir resminin olmayışı, Charlotte du Val d'Ognes'in de başka bir portresinin olmayışı sebebiyle bunun kesin bir kanıt olamayacağı görüşünde birleşiyor. Villers’ın diğer resminin de 18. yüzyılın Mona Lisa’sı sayılabilecek güçteki Çizen Kadın Portresi’ne oranla daha zayıf olduğunu düşünüyor.

Marie Denise Villers, Doğanın İzindeki Bir Kadın Üzerine Bir İnceleme, 1802

Yine yıllar geçti, bu sefer sanat tarihçisi Anne Higonnet ortaya yepyeni fikir attı ve bu fikrini şiddetle savundu. Bu resim bahsedildiği gibi Val d'Ognes'in portresi değil ama bir otoportreydi, Villers’in kendisini görmek istediği haliyle, gözlerimizin ta içine bakarak hayatının sonuna kadar resim yapmayı haykırdığı bir manifestoydu. Anne Higonnet yazılarından çokça faydalandığım, sanat tarihi boyunca dişil bakışla fazlasıyla ilgilenmiş, Morisot, Claudel başta olmak üzere çok sayıda kadın sanatçı üzerine yazmış, 19. yüzyıl resmi içinde uzmanlaşmış bir sanat tarihçisi. Higonnet, Barnard Başkanlık Araştırma Ödülü'nün desteğiyle Met'in arşivlerini tarıyor ve resimdeki her detayı, neo klasik saç modellerini, o dönemin mobilyalarını ve sanat malzemelerini titizlikle inceliyor. Müthiş titiz bir inceleme ile resmin arka planında yer alan minyatür karakterlerin kimliğinden, kırık camın gösterdiği bina ve gri balkona bakarak bu resmin yapıldığı odanın yerini o dönemki şehir haritalarından tespit edebiliyor. Rue des Saints Pères ile Quai Malaquais'nin kesiştiği noktayı buluyor ve ardından onun öne sürdüğü hipotezler ışığında resmin adı değişiyor ve şimdi resim Çizen Genç Kadın ismiyle anılıyor.

Bembeyaz elbisesi, resmin dışına taşan bakışları ile Villers’ın bu otoportresi bize kendinden emin bir ressamın portresini sunuyor. Dikey ve yatay çizgilerle bir ritim var bu portrede. Dışarıda, kırık camın dışında gördüğümüz çift çerçevelenmiş ama başka bir ifadeyle dört bir yandan sıkıştırılmış bir hayata sahip. Bizim bahar saçlı başrol oyuncumuzun arkasında gri bir duvar var. Resmi dikey olarak ikiye ayırsanız kadının arkasında gri bir duvar kalıyor. Çift ise dışarıda ve aydınlıkta ama küçük resmedilmişler. Sadece küçük değil, çerçeve içinde. Sanki ressam bize kadının dışarıda ve özgür olması için evlenmesi gerektiğini ancak evlendiğinde de toplumsal normların içinde kuraldan kurala çarpacağını söylüyor. Evlenmeyen ve arzu ettiğinin peşinden gitmek isteyen kadının payına da gri duvarlar düşüyor. Resimlerde ritim yaratan dikey ve yatay çizgiler genelde resmi daha iyi kavramamıza, karakterleri ya da figürleri belirli sınırlar içinde algılayabilmemize yardımcı olur. Burada dikey ve yatay çizgileri bölen tek unsur kırık cam, cam dörtte bir, bir daire biçiminde kırılmış. Bu içerisi ve dışarısı arasında bir geçişlilik de sağlıyor. İmkansızlığı ihtimal olarak dışarıda bırakıyor. Belki biraz da bu sebeple bu resmin umutsuz bir resim olduğunu düşünmüyorum. Ama bir yandan da kırık cam detayı bize istediklerimizi başarmak için kırmaktan, dökmekten çekinmemek gerektiğini söylüyor. O dönemde bir kadının kararlarının arkasında durabilmesi için bazı köprüleri yakması, bazı camları kırması gerektiğini ve bu bedelin de kolay ödenmediğini söylüyor olabilir. Kim bilir? Sanatçı bize öyle bir yorum sunuyor ki, üzerine söylenebilecek çok soru ve sözle baş başa bırakıyor bizi. Sadece bu imkân bile çok değerli.

Aslı Kotaman, Sanatın Erkeksiz Tarihi, Karakarga Yayınları, 2023

Aslı Kotaman kimdir?
 

Aslı Kotaman Universitaat Ruhr, CAIS entitüsüne bağlı olarak diziler, filmler, medya dolayımıyla hayatımıza giren tüm içerikler üzerine çalışıyor.

Kotaman, lisans ve yüksek lisansını gazetecilik, doktorasını ve doçentliğini sinema alanında tamamladı.

Sanatın Erkeksiz Tarihi, Zihin Koleksiyoncusu ve Açıkçası Canım Umurumda Değil deneme kitaplarının yazarı Kotaman'ın akademik olarak yayımladığı Türkçe ve İngilizce makale ve kitapları mevcuttur.

Gazete yazılarına ve sosyal medya üzerinden yaptığı yayınlara devam eden Kotaman'ın çalışma alanları içersinde diziler, film eleştirileri, feminist yazın, temsil, bakış alanları bulunuyor. 

Yazarın Diğer Yazıları

Sessizlik, yüksek sesle konuştuğunda

Neden bazı insanlar cevaplara ve kapanışlara diğerlerinden daha çok ihtiyaç duyarlar?

Baby Reindeer: Gelgitli bir zihin yolculuğu

Hepimizin farklı derecede tuhaf olduğunu anlatan Baby Reindeer, insan olmak nedir sorusuna cevap verilemeyişinin de yanıtı

Neden bağırıyor bu kadınlar?

Suyun üzerinde kalan, çapalamayan kadın karakterlere da ihtiyacımız olduğunu yazmak istedim. Sevilmek, takdir görmek ve hak ettiği yeri gerçekten hak ettiğini göstermek için çapalaması gerekmeyen karakterlere