22 Ağustos 2013

Dava cinayetlerle ilgilenmedi ve ben yanıldım...

Ergenekon henüz taze bir dava iken, Şubat-Mart 2009'da Kürşat Bumin'le, o Yeni Şafak'ta ben Taraf'ta, “Ergenekon davasının darbeye odaklanması” üzerine bir tartışma yürüttük...

 

Ergenekon henüz taze bir dava iken, Şubat-Mart 2009'da Kürşat Bumin'le, o Yeni Şafak'ta ben Taraf'ta,  "Ergenekon davasının darbeye odaklanması" üzerine bir tartışma yürüttük...

Tartışmadaki pozisyonlarımız, bana şu satırları yazdıracak kadar zıttı:

“Kürşat'la yıllarca birlikte çalıştık, birlikte çalışmadığımız dönemlerde de yazdığı her şeyi okudum; fikirlerimizin bu kadar zıtlaştığı hiçbir konu gelmiyor aklıma.”

Tartışma, mahkemeye gönderilen ikinci iddianameyle birlikte, Ergenekon davasının Türkiye'nin son 7-8 yılındaki darbe girişimlerine odaklanacağının kesinleşmesiyle başladı.

Kalemini her zaman düzgün, darbesiz bir demokrasiden yana kullanan Kürşat Bumin, Ergenekon davasının darbecileri yargılamaya öncelik vermesini eleştiren iki yazı kaleme aldı.

Bumin, "'Önce cinayetler' diyorum" başlıklı ilk yazısında (Yeni Şafak, 17 Şubat 2009), Ergenekon davasının “darbelere odaklanması”yla toplumu “ikiye böldüğünü” hatırlatıyor, davanın bu şekilde ilerleyemeyeceğini söylüyordu. Önerisi ise şöyleydi:

 

'Dava cinayetlere odaklanırsa, bölünmüşlük ortadan kalkar...'

 

“Konuya ilişkin benim düşüncem şöyle: Eğer bu davaya atfedilen önem, ondan beklenen işlev her şeyden önce ‘cinayetlerin aydınlatılması’ çerçevesine çekilebilirse, dava sürecinde bu çerçevede ortaya çıkacak ‘hakikatler’ yazının başında sözünü ettiğim bölünmüşlüğü hızla azaltacaktır.”

Bumin'e göre, şimdi “darbecilerle hesaplaşma”nın zamanı değildi:

“Buraya kadar okuduklarınızdan sonra şu düşüncelerin aklınızdan geçtiğini kuvvetle tahmin ediyorum: Cinayetlerin aydınlanması iyi de, ya işin ‘asker’i ilgilendiren ‘darbe teşebbüsleri’ faslını ne yapacağız? Şunu söylemek çok acı verici biliyorum ama bir hakikat: Bu fasla ilişkin şimdilik hiçbir şey yapamayız.”

Bu satırları okur okumaz aklıma gelen itirazı, Bumin, hemen onların ardından kendisi dile getirmişti:

“Şu soru da aklınızdan geçiyor olabilir: İyi ama sıraladığınız şeyler zaten bir ‘bütün’ün parçası-tezahürü değil mi? Sıraladığınız her şey zaten birbirinin içinde değil mi? Bunları birbirinden niçin ayıralım? Ayırmak zorundayız, çünkü yol almamız gerekiyor. Yol almamız için de yazının başında söz ettiğim bölünmüşlükten kurtulmamız gerekiyor. Önce önümüzü görelim: Katiller ve destekçileri ayrılsın önce bu karışık-karmaşık tablodan. Sonra gerekiyorsa adım adım ilerleyebiliriz. Ama önce cinayetler.”

 

İkinci iddianameden sonra...

 

Kürşat Bumin'in bu yazısı yayımlandığında henüz ikinci iddianame mahkemeye gönderilmemişti... Bu da gerçekleşip, davanın “darbelere odaklanacağı” kesinleşince, Bumin, pozisyonunu iyice netleştiren “İkinci iddianame” (Yeni Şafak, 11 Mart) başlıklı yazısını kaleme aldı... O yazıdan birkaç paragrafı da dikkatinize sunayım:

“Kardeşimizi ensesinden vurmuşlar yerde yatıyor; boğazlanmış misyonerler yerde yatıyor; ‘faili meçhul’e gitmiş insanların kuyularda kemikleri aranıyor... Ama biz hâlâ ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı isyana tahrik’ araştırmasındayız. Bu da yetmezmiş gibi, ‘AK Parti hükümetinin Cumhuriyet mitingleri ile yasadışı düşürülmeye çalışıldığı’nın peşindeyiz. Benim Başsavcılığın açıklamasından hareketle iddianame hakkında edindiğim izlenim, bu iddianamenin asıl olarak bir ‘askeri darbe’nin izini sürmek arzusunda olduğudur.

(...)

“Yani döndük tekrar aralarında ‘cumhuriyet mitingleri’nin de yer aldığı bir takım organizasyonların da yardımıyla bir ‘askeri darbe’ yoluyla hükümetin yerinden edilmesi iddia ve suçlamasına.

“Şunu da önceden yazmıştım: Bu ülkede, yani Anayasasının geçici 15. Maddesi ile darbecilerin ‘kalıcı’ biçimde korunduğu, bu konuda olayın üzerinden neredeyse yarım asır geçmesine rağmen tek bir şeyin yapılamadığı bir ülkede bu büyük ‘kronik’ sorunun altından bir Ağır Ceza Mahkemesi’nin kalkabileceğini düşünmek ne derece gerçekçidir?

“O halde –bana göre- şu aşamada idare ve yargının yapması gereken iş ‘cumhuriyet mitingleri’ ile hükümetin yasa dışı yollardan düşürülmesi, cumhuriyete karşı halkı silahlı isyana tahrik vs. gibi fazla büyük işlerle uğraşmak yerine, toplumun önünde apaçık duran terör eylemlerini aydınlatmaktır.”

 

Böyle bir takdim tehir mümkün müydü?

 

Kürşat Bumin'in bu yazılarına, “'Meçhul' cinayetlerin failleriyle ve darbecilerle ayrı ayrı hesaplaşılabilir mi?” (Taraf, 17 Mart 2009) başlığını taşıyan bir yazıyla karşılık verdim. Başlıkta sorduğum soruya, yazıda, tahmin edebileceğiniz gibi “hesaplaşılamaz” cevabı veriyor, Bumin'den tamamen ayrılıyordum.

Aslında "pragmatik" bir tercihte bulunuyordu Bumin... Ben ise, bazen böyle tercihler yapabileceğimizi kabul ediyor,  fakat bunun için pragmatik tercihimizin, nihai amacımız doğrultusunda gerçekten bir işe yaraması gerektiğini savunuyordum.

Örneğimizde, cinayetlerle uğraşabilmek için darbecilerle şimdilik uğraşmamamızın daha iyi olacağı söyleniyordu. Bu, hakikaten işe yarar bir pragmatik tercih olabilirdi; meğerki bu ikisi, kendi mecralarında ayrı ayrı akan iki musibet olsaydı...

Kanaatime göre, darbeciler ve onlarla bağlantılı cinayetler, “kendi mecralarında ayrı ayrı akan iki musibet” değildi ve dolayısıyla onları tefrik ederek, birine öncelik verip öbürünü erteleyerek onlarla mücadele edebilmek mümkün değildi.

Hâlâ öyle düşünüyorum...

Bugünkü manzaraya, yani Ergenekon davasının somut cinayetleri deşmede gösterdiği isteksizliğe bakan biri, iki arkadaş arasındaki bu tartışmada Kürşat'ın haklı çıktığına hükmedebilir.

Ben ise, Kürşat'ın önerisini o gün olduğu gibi bugün de “uygulanabilir” bulmadığım için bu hükme bu kesinlikle varamıyorum...

Bana kalırsa, dediği yapılsaydı ne darbelerle hesaplaşılabilirdi ne de cinayetlerle...

 

Yanılgım, şurada...

 

O halde, "Dava cinayetlerle ilgilenmedi ve ben yanıldım" derken neyi kast ediyorum?

Şunu: Ben, o gün Ergenekon davasının hem darbecilerle hem de cinayetlerle ancak eş zamanlı olarak hesaplaşabileceğini düşünüyordum, bugün de öyle düşünüyorum.

O gün, davanın bunu yapacağına inanıyordum, ki şöyle yazmıştım:

“Ben anlamıyorum: Yerde yatan boğazlanmış misyonerlerle ilgili olarak ortaya çıkan umut verici yeni gelişmeler ya da 'faili meçhule' gitmiş insanların kemiklerinin kuyularda aranması Ergenekon davasına rağmen mi mümkün oluyor, yoksa Ergenekon davası sayesinde mi mümkün oluyor?

“Eğer dava 'hükümeti ortadan kaldıranlarla hesaplaşıyorum' deyip de 'cinayetler'i görmezden gelseydi, bu tutuma yönelik eleştirilere hak verebilirdim. Fakat, benim algılamama göre, dava bu yöndeki eleştirilere hak verecek tarzda yürümüyor. Tam tersine, düşe kalka da olsa 'ben cinayetlerle de hesaplaşacağım, zaten onlarla hesaplaşmazsam, darbe girişimleriyle de hesaplaşamam' demiyor mu?”

Yanılgım şurada: O günlerde, Malatya'daki misyonerler cinayetleriyle ilgili soruşturmaya, Diyarbakır'daki albay Cemal Temizöz'ün yargılandığı faili meçhul cinayetler dosayasına bakarak, Ergenekon davasının darbecilerle hesaplaşırken 'cinayetler'i ıskalamayacağını düşünüyordum... Fakat öyle olmadı.

Neden öyle olmadığını ise, “AKP derin devletin kendisidir, kendisiyle mi hesaplaşacaktı” zırvalıklarını argüman diye önümüze sürenler dışında kimse bilmiyor.

Gerçek sebepleri ancak zaman içinde öğrenebileceğiz.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ne amigoluk, ne düşmanlık... İhtiyacımız eleştirel gazetecilik...

Bu siyasi kültürde “fiil”e değil “özne”ye bakarak karar veriliyor, o nedenle de ya amigo olunuyor ya da düşman... Bu kültürde, “fiil”e bakarak “özne”yi onaylayan ya da karşı çıkan “eleştirel” pozisyon hem “amigo”lar tarafından taşlanıyor hem de “düşman”lar tarafından...

Hrant'ın ruhunu şenlendirecek girişim: Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler konferansı

Hrant Dink Vakfı ile Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü'nün ortaklaşa düzenlediği “Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler” konferansı 2-4 Kasım 2013 tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Salonu'nda gerçekleştirilecek

'Devlet ihalelerine girme hakkı medyayı güçlendirir' tezine bugünden bakmak...

Şahin Alpay'ın Zaman'da (21 Eylül 2003) yayımlanan “Medya için demokrasi paketi” başlıklı yazısı, aynı gün T24'te farklı bir başlık tercihiyle alıntılandı

"
"