18 Nisan 2016

“Erdoğan/Böhmermann” dosyası

Türkiye’de olduğu gibi Almanya’da da tartışılan tek konu Erdoğan...

Günlerdir Almanya ve Türkiye basınından düşmeyen “Erdoğan/Böhmermann” meselesi kamuoyunu uzun zaman meşgul edecek ve Almanya ile ilişkilerde sorun oldurmayı sürdürecek görünüyor. Almanya ceza yasasının 103’üncü maddesi üzerinden soruşturma izni veren hükümet karar ile olay artık “hakaret davası” sınırlarını aşıp, siyasi bir meseleye dönüşmüş bulunuyor. Basın ve sanat özgürlüğünün sınırları üzerine sürecek bu tartışmada tüm veriler, Erdoğan ve Böhmermann’ın kazanan, basın özgürlüğünün ise kaybeden taraf olacağını gösteriyor. Meşhur olmak için Erdoğan’a hakaret eden bir komedyenin “nützliche idiot” (yararlı aptal) olacağına şahit olursak şaşırmayın. Zira Böhmermann hakaret suçundan Almanya’da ceza alırsa, “Almanya da cezalandırıyor” diyerek Türkiye’de binlerce dava ‘meşrutiyet’ kazanacak. Basının özgür, hukukun bağımsız olduğu bir ülkeden olası böyle bir karara itiraz etmek de kolay değil. Böhmermann’ın programını hakaret amacı ile hazırlamış olduğu bilindiği için bu ihtimal oldukça büyük. Dava henüz başlamadan kırılan porselen sayısı bile olayın kalıcı izler bırakacağına işaret ediyor. Bu tür davalar zaman aldığı için, tiyatronun üçüncü perdesi ve adli süreç üzerine çok konuşacağız. İsterseniz oyunun ilk iki perdesi, “komedi” ve “siyaset” boyutu ile aktörlere kısaca göz attıktan sonra, hukuki boyutuna eğilelim.

 

Olay hiç izlemediğim “extra 3” denen bir mizah programının “Erdowi, Erdowo, Erdowahn” isimli Türkiye’de basın ve muhalefete baskıları konu alan bir tür şarkı ile başlamıştı. Kuzey Almanya Televizyon kanalının “irgendwie, irgendwo, irgenwann” isimli bir şarkı ve melodiyi temel alan bu mizah, içerik olarak oldukça isabetli olsa da, ses getirecek bir şey içermiyordu. Eleştiriler Türkiye basınında ve sosyal medyada karşılaştığımız birçok eleştiriye göre hafif sayılır diyebiliriz. Pek ilgi çekmeyen bu program Ankara’da Almanya Büyükelçisinin Dışişlerine çağrılıp diplomatik bir krize dönüşmesi ile milyonlarca insanın ilgi odağı oldu. “extra 3” alışmadığı bir popülarite yakaladı. Saray ve dışişleri olayın bu boyutunu bilerek mi diplomatik sorun yaptı, yoksa Saray efradının ahmaklığımı bilmiyoruz. Üzerine gidilmeseydi, her halde olay çoktan unutulacak, bizde bu yazıyı kaleme almayacaktık.

Her neyse, “extra 3” Erdoğan’ı “başarısından” dolayı “ayın program çalışanı” seçti ve şarkıyı Türkçe altyazıyla tekrar yayınladı. Bu program diplomatik sorun boyutu ile tartışılsa da, “Erdoğan” ismi ile özdeşleşen baskı rejiminin gündeme oturması tesadüf değildi. Tutuklanan gazeteciler, kapatılan gazeteler, vs. uzatmayalım Almanya’nın da gündemine oturdu. İşte tam bu sırada, “çok zeki”, “çok hızlı”, “çok başarılı”, “çok modern”, “çok genç”, çok cool” olarak bilinen ve bu özellikleri ile “olgun” devlet TV kanalı ZDF ye renk katması için işe alınan Böhmermann olaya el attı. Tartışılan “extra 3” şarkısının “hakaret” olmadığını savunan Böhmermann (Erdoğan dışında kimse “hakaret” olduğunu söylememişti, dava açmadığı için Erdoğan ve çevresinin de farklı düşünmediğini varsayabiliriz) “hakaret böyle olur” deyip pedagojik bir ders ile dava konusuna dönüşen şarkıyı yayınladı. Kanalın görüntüleri geri çektiği bu zevksiz, insan onurunu zedeleyici, arogant, aşağılayıcı, Türklere karşı Almanya’da yaygın önyargıları çağrıştıran kelimeleri buraya taşımak istemiyoruz. Zaten Almanya basını da kullanılan metinden alıntı yapmamaya özen gösteriyor ve iyi yapıyor. Tüm veriler Böhmermann’ın böyle bir yayından sonra Erdoğan tarafından hedef olacağını ve hukuki bir süreci tetikleyeceğini bilerek yaptığını gösteriyor. Zira programı hazırlarken, hukukçularla detayları, olası gelişmeleri konuştuğu biliniyor.

Her neyse, “extra 3” mizah programının ektiği bahçeye, meyveleri toplamak için giren Böhmermann ilgi çuvalları üzerinden yükselmesini sürdürürken, olayın altında kalacağını ve Erdoğan için “nützliche idiot” (yararlı aptal) olabileceğini hesapladı mı, bilmiyoruz. Ama olaya Erdoğan’ın Böhmermann gibi “fırsat” olarak baktığından şüpheniz olmasın. Biliyorsunuz Erdoğan Türkiye’de “mağdur” olduğu, mağdurların sesi olduğu için seçim zaferinden seçim zaferine koşmuş ve bu ruh halinden iktidarının zirvesinde bile kurtulamamıştı. Ama son yıllarda Erdoğan ile gelen despotizmin ayak sesleri “mazlum” algısını kökünden sorguladığı için, Erdoğan “ezilen Müslümanlar” ve “Mısır” üzerinden mazlumluk  arayışına girmiş ve “Batıyı” zulüm kaynağı olarak keşfetmişti. Böhmermann ile arayıp ta bulamadığı “haksızlık yapıyorlar”, “aşağılıyorlar”, “düşmanca tavır içerisindeler”, bizi istemiyorlar”, inanın bizi sevmiyorlar” gibi yıllardır dillendirdiği düşüncelere “belgeye” ulaştı. Bu beklentisi bir mahkeme kararı ile dayanak kazanırsa, haklı olduğu mahkeme kararı ile teyit bulacak. Mahkeme Böhmermann programının “mizah” sınırları içerisinde kaldığı ve eleştiri sınırlarını aşmadığına hükmederse, yine “gördünüz mü?” diyeceğinden de emin olabilirsiniz. “Bu hakaretler bir Avrupa politikacısına yapılsa ceza verirlerdi, bana yapılınca göz yumuyorlar” diyeceğinden de emin olabilirsiniz. Toparlarsak olay nasıl gelişirse gelişsin Erdoğan bu meseleden kazanan taraf olarak çıkacak. Ya Türkiye’de sürmekte olan basına yönelik baskılar, “sınırlar” üzerinden, yada “Batının çift standardı” için verilere ulaşarak.

Hatta Erdoğan Türkiye kaybederken kazanan taraf olacak. Son aylarda Sığınmacılar krizi gölgesinde Almanya ile Türkiye ve AB sürecinde kapılar açılmasa da, aralanmıştı. Siyasi diyalog başlamış, ilk defa AB-Türkiye zirvesi gerçekleşmiş, vizenin kaldırılması planlanmıştı. AB-Türkiye ilişkilerinde yeni bir sayfa tartışılıyordu. Erdoğan’ın bu süreçten ne kadar rahatsız olduğunu Zaman gazetesi operasyonu ile yaşadık. Anayasa mahkemesinin Can Dündar kararı ile rahatlayan hükümeti AB zirvesinden iki gün önce Zaman operasyonu ile karşı karşıya bırakması, tesadüf değildi. Erdoğan Böhmermann operasyonu ile AB sürecini gölgelemek, “başkanlık” yolunda mesafe almak istiyor. AB ile başlayan diyalogdan rahatsız, AB normları gölge olmasın istiyor. AB karşıtı bir tutum sergilemek yerine, Zaman operasyonu, Anayasa Mahkemesi çıkışı, güneydoğuda operasyonlarını derinleştirerek Brüksel’in olmaz demesini bekliyor.

Oyunun üçüncü perdesi, hukuki süreçte ilginç olacağa benziyor. Erdoğan Almanya Ceza Yasasının iki paragrafı üzerinden süreci başlatmış durumda. Hakaret suçunu düzenleyen 185’ci madde, herkesin devreye sokabileceği ve mahkeme sürecini başlatabilecek bir madde. Ama ceza yasasında 103’cü, “yabancı devlet başkanlarına hakaret” meselesini düzenleyen madde için de başvuru yapılmış. Bu maddenin devreye girmesi için hükümetin izin vermesi gerekiyordu. Koalisyonun Sosyal Demokrat kanadı desteklemese de Bayan Merkel, Erdoğan’ın başvurusunu onayladı. Böhmermann’ın bu iki kanaldan gelen soruşturmaya karşı nasıl bir savunma stratejisi planladığını henüz bilmiyoruz. Çalıştığı kanal ZDF “mizah” sınırlarının aşılmadığını, olayın sanat ve basın hürriyeti sınırları içerisinde olduğunu savunuyor. Programı ulaşılmaz kılmaları, Büyükelçiliği arayarak üzgünlüklerini paylaşmaları, olaydan mutsuz olduklarını belgeliyor. Böhmermann kanal çizgisinde bir savunma yapabilir, kazanır mı, meçhul. Veya programına sahip çıkıp, ona destek veren yüzlerce sanatçı ve aydın gibi, “despotlara hakaret edilmeyecekse, kime edilecek?” diyerek, politik bir savunma da yapıp, kahramanlığa da oynayabilir. Kariyeri açısından cezayı göze alan bir “kahraman” olmak her halde daha verimli olur. Erdoğan için de daha “yararlı bir aptal”.

Bugüne kadar kaybeden ise Bayan Merkel oldu. Olayı geçiştirmek için, Davutoğlu’nu araması, üzüntüsünü dile getirmesi eleştiri almıştı. Soruşturma kapısını açarak iyice eleştiri hedefi olacak. Basın özgürlüğünü savunmamak bu eleştirilerin en hafifi. Erdoğan gibi bir despot karşısında  dik duramamış olmak eleştirilerin merkezinde olacak. Zira Almanya kamuoyunda Erdoğan’ın despot, basın özgürlüğünün ayaklar atında olduğundan kimsenin şüphesi yok. Olayın merkezine de bu mesele oturmuş bulunuyor. Zira kimse Böhmermann’ın zevksiz, aşağılayıcı, önyargılarla dolu programını tartışmıyor artık, Türkiye’de olduğu gibi Almanya’da da tartışılan tek konu Erdoğan. Artık kaybedecek bir imajı olmayan bir politikacı...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Oslo ve Dolmabahçe’nin önemi

PKK, Özal'ın uzattığı eli tutmadığı için en küçük siyasi çözüm fırsatını kaçırmak istemiyor

Antep, Paris, Brüksel

Türkiye'nin bir aktörlü politika sahnesi ile hiç ciddiye alınır değil...

Brüksel’de 'Değirmen Deresi' ve terör

'Molenbeek' Paris saldırısı ile gündeme oturmuştu, Brüksel saldırısı ile iyice mercek altına alınacağından şüpheniz olmasın...

"
"