24 Mart 2016

Antep, Paris, Brüksel

Türkiye'nin bir aktörlü politika sahnesi ile hiç ciddiye alınır değil...

İlginç bir ülkede yaşıyoruz. Sahnede sadece bir aktörün bulunduğu tiyatro gibi. Perde açılır açılmaz aynı imaj. Brüksel terör saldırılarından sonra, yine Erdoğan sahnede. Sanki bu ülkede İçişleri, Dışişleri Bakanları, Başbakan veya güvenlikten sorumlu kurumlar yok. Avrupa Brüksel saldırısının Türkiye ilişkisini Erdoğan, “Cumhurbaşkanımız” üzerinden tartışıyor. Galatasaray - Fenerbahçe derbisinin iptal edildiğini yine Erdoğan duyurdu. “Önce seyircisiz oynatmayı düşündük....” gibi detayları paylaştı. İki İstanbul takımını ilgilendiren bir konu. Ama vali, emniyet müdürü, İçişleri bakanı veya spordan sorumlu bakanımızı sahnede gören oldu mu? Ben bir açıklamalarını okumadım. Kurum, yetki ve sorumluklardan yoksun bir ülkede yaşıyoruz. Sadece Saray bilgi veriyor. One man show.....

Bakın Brüksel saldırıları üzerine ne diyor Saray:

"Brüksel’de saldırganlardan biri daha önce Haziran 2015’te Gaziantep’te yakalayıp sınır dışı ettiğimiz kişidir. Belçikalılar adı geçeni serbest bırakmıştır. Uyarımıza rağmen Belçika terörizmle ilişkisini tespit edememiştir.”

Gözden kaçan şu cümleyi “arzusu üzerine Hollanda’ya gönderilmiştir” cümlesini de eklemeyi unutmamış. Bu ağır suçlamaya Belçika’dan cevap gecikmedi. Başbakan değil, Kral tabii hiç değil, Adalet Bakanı Koen Geens, Brüksel havaalanındaki iki canlı bombadan biri olduğu tespit edilen İbrahim el Bakravi’nin terörle ilişkisi olduğuna dair ellerine bir veri olmadığını söyledikten sonra, kibarca “Bildiğim kadarıyla El Bakravi Türkiye'den Belçika'ya değil, Hollanda'ya sınır dışı edilmişti“ diye iğnelemeyi ihmal etmemiş. Haksız değil.

Türkiye gerçekten İbrahim el Bakravi'nin tehlikeli, terörle derin ilişki içerisinde olduğunu gösteren verilere ulaşmış idiyse, bu şahsı neden vatandaşı olduğu ve soruşturmadan sorumlu Belçika’ya değil, “arzusu üzerine” Hollanda’ya gönderiyor? Almanya’da yakalanan, terör ilişkisi bilinen bir Türk vatandaşını, Almanya Ankara değil “arzusu üzerine” Erbil uçağına bindirse, Saray efradı ne derdi acaba? Geçelim. Konumuz ciddi, İbrahim el Bakravi ismi ile Antep, Paris ve Brüksel ilişkisi ve su yüzüne çıkmaya başlayan verilere bakalım.  

Brüksel Federal Savcısı Frédéric Van Leeuw’ün verileri Brüksel saldırısının merkezinde iki kardeşin bulunduğunu gösteriyor. Antep’te 11 Temmuz 2015 tarihinde tutuklanan İbrahim el Bakraoui (29 yaşında) ve iki yaş küçük kardeşi Khalid olayın merkezinde. Brüksel Havalimanı ve AB kurumlarının göbeğindeki metro durağını kana bulayan bu kardeşlerin Paris gurubu ile yakın ilişki içerisinde olduklarını söylüyor savcı. Güvenlik güçleri bir çöp kutusunda ele geçirdikleri İbrahim el Bakraoui’ye ait olduğu düşünülen bilgisayarda bir nevi “vasiyet” diyebileceğimiz bir mektuba ulaşıyor. İbrahim el Bakraoui Paris saldırısının merkezinde olan Salah Abdeslam’ın yakalanmasından sonra her şeyin bittiğine inanıyor.

Her yerde arandığını, güvenlik içerisinde olmadığını, beklerse yakalanıp Abdeslam’ın yanına konulacağını ve hayatının sonuna kadar bir hücrede yaşamak istemediğini söylüyor. Kardeşlerin kullandığı bir evde Paris saldırısının beyni olarak bilinen ve Paris’te öldürülen Abaaoud ve Stade de France önünde pimi çeken intihar saldırganı Bilal Hafdi’nin parmak izleri bulunması da bu ilişkiyi belgeleyen veriler.

Bu veriler Paris saldırısını planlayan ekibin sanıldığından daha geniş bir gurup olduğu gibi, Paris sonrası operasyon gücünü koruduğunu gösteriyor. “Vasiyetnameden” anlaşıldığı gibi Abdeslam’ın merkezi konumda olmayı sürdürmesi de Paris-Brüksel ilişkisini belgeler nitelikte. Bu günlerde her taraftan eleştirilen Belçika güvenlik güçleri aslında istemeyerek te olsa gurubu “harekete” zorlamış görünüyor. Polisin Abdeslam’ın tutuklanması yanında, gurubun kullandığı evleri kısa zamanda tespit etmesi, panik içerisinde eyleme dönüşmeyi zorlamış olabilir. Belki Brüksel dışında planlanan bir saldırı son anda “kapı önüne” alındı. Henüz bu düşünceyi belgeleyen veri olmasa da, Paris saldırısının Brüksel’de planlanmış, Paris’te uygulanmış olması tesadüf değildi.

Her neyse, Paris saldırısında öne çıkan iki isim Abdeslam ve Abaaoud ile Brüksel’i kana bulayan el Bakraoui kardeşlerin sosyolojik verileri nerde ise yüzde yüz örtüşüyor. Tümü 26-29 yaşlarında olan bu gençler Brüksel’in Molenbeek semtinde yetişmiş, Kuzey Afrika geçmişi olan ailelerin çocukları. Bu iki kardeşte  Abdeslam ve Abaaoud gibi namazında niyazında Müslüman, mümin cami veya Kuran kurslarında yoğrulmuş gençler değil. Hatta İbrahim ve Khalid el Bakraoui polis tarafında çok iyi bilinen isimler, ama terör ilişkisi veya cihat açtıkları ile ilgili değil. Kjalid 2011 yılında hırsızlık ve şiddet uygulamaktan 5 yıl mahkûmiyet almış. Abisi İbrahim 2009 yılında soygundan 9 yıl ceza yemiş. İslamcı çevrelerle ilişkileri üzerine ilk veri Temmuz 2015’te Antep’te gerçekleşen tutuklanma. İbrahim Suriye yolunda imiş...

İşte bu kapsamda Brüksel olayının Antep boyutu önem kazanıyor. Güvenlik güçlerini bu şahsı tutuklayıp sınır dışı etmeye götüren veriler neler? Tehlikeli olduğu Belçika ve Hollanda makamlarına bildirildi mi? Bildirildi ise bu bilgilerin gereği niçin yapılmadı? Cumhurbaşkanının söylediği gibi, bu şahsın tehlikeli olduğu biliniyor idiyse, neden vatandaşı olduğu Belçika yerine Hollanda’ya uçmasına göz yumuldu? “Arzusuna” neden saygı duyuldu, bu hoşgörü nereden kaynaklanıyor? Hollanda makamlarına bilgi geçildi mi? Hangi bilgiler geçildi? Hollandalılar henüz konuşmadı, bakalım ne diyecekler.

Tabii olayın bir de güven boyutu var. Türkiye ile Avrupa arasında terör meselesi üzerine diyalog değil, monolog yaşandığı, Türkiye verilerinin pek ciddiye alınmadığı biliniyor. Ankara için PKK ile ilişkili terör meselesinde sınır oldukça geniş. Ceylanpınar’da gece yarısı eve girip iki polisi ensesinden vuran katillerle başlayıp, bir bildiriye imza atan akademisyenlere, Can Dündar, Ekrem Dumanlı gibi gazetecilere kadar herkesi kapsıyor. İslamcı terör konusunda ise kapsam oldukça dar. Cumhurbaşkanı için El-Nusra terör örgütü filan değil. El-Kaide bağlantısı olan çevreleri dinledikleri için polisler mahkeme önünde. MİT raporları ile tehlikeli oldukları kanıtlanan ‘masum’ vatandaşların hürriyetlerini gasp ettikleri için. Teröre karşı mücadele de başarı, hızlı ve güvenilir bilgiye ulaşmakta yatıyor. En kanlı faturayı ödeyen Türkiye sapla samanın karışmadığı, terör meselesinde rasyonel bir hukuki yapı oturtmadığı sürece ne içeride başarılı olabilir, ne de dışarıda güvenilir bir müttefik. Uzun soluk isteyen bu mücadelede Türkiye bırakın başarılı bir kurumsal yapı sergilemek, “terör” kelimesinin anlamı üzerinde bile kafaların iyice karışık olduğu bir ülke görüntüsü veriyor. İnanılır değil, bir aktörlü politika sahnesi ile hiç ciddiye alınır değil.

Yazarın Diğer Yazıları

“Erdoğan/Böhmermann” dosyası

Türkiye’de olduğu gibi Almanya’da da tartışılan tek konu Erdoğan...

Oslo ve Dolmabahçe’nin önemi

PKK, Özal'ın uzattığı eli tutmadığı için en küçük siyasi çözüm fırsatını kaçırmak istemiyor

Brüksel’de 'Değirmen Deresi' ve terör

'Molenbeek' Paris saldırısı ile gündeme oturmuştu, Brüksel saldırısı ile iyice mercek altına alınacağından şüpheniz olmasın...