05 Mayıs 2012

Tencere dibin kara...

Eğer içten yanmalı motor icat edilmeseydi Arap coğrafyası bu denli çalkantı ve dedikodu besleyen bir yer olur muydu bilmem...

 

Eğer içten yanmalı motor icat edilmeseydi Arap coğrafyası bu denli çalkantı ve dedikodu besleyen bir yer olur muydu bilmem. Petrol motora, dedikodu ruha lazım ne de olsa. “Kara Altın” da petrol denen tuhaf organik kalıtın bolca bulunduğu diyarlara gidiyoruz.
 
Ailelerin ve aşiretlerin coğrafi şartlar gereği ayrıştığı, farklılaştığı Arap yarımadasında iki hanedanlık göreceğiz filmde. Nesib (Antonio Bandera) ve Ömer (Mark Strong) krallıklarının başındalar. Kritik bir antlaşma yapmak ve filmde bahsi geçmeyen savaşı sonlandırmak durumundalar. Ömer iki küçük oğlunu, Auda (Tahar Rahim) ve Salihi (Akın Gazi) Nesib’e rehin bırakmak durumunda kalıyor.
 
Karşılığında her ikisi de hanedanların arasındaki sarı bölgeden mülkiyet haklarını çekiyor ve silahları susturuyorlar. Çocuklar Habeiko’da (Nesib’in krallığı) büyürlerken Amerika’lı petrolcüler “müjdeli” haberlerle Nesibin karşısına çıkıyorlar. Nesib batının “çok çok” gerisinde olmaktan müzdarip, pragmatik ve değişimperver bir adam. Parayı Dubai’li mantalitesi ile kullanma derdinde. Lakin tek sorun petrolün tampon bölgeden çıkartılmak zorunda olması. Barış şartlarını zedeleyecek bu durum Nesib’i durduramıyor ve para muslukları açılıyor. “Para var huzur var” mottosu geçerli değil filmde. Artık birer delikanlı olmuş Auda ve Salih saflarını belirlemek zorunda kalıyorlar. Adım adım yaklaşan savaş öncesi Nesib’in taktikleri, aşiretlerin değişken tutumları ve daha da ısınmayı bekleyen çöller çıkıyor karşımıza. Deveyi otomobile, ince taktikleri makineli tüfeğe tercih eden Ömer oğullarının da dahil olduğu çetrefil bir meseleyle karşı karşıya kalıyor.
 
“Kara Altın” dünyadaki en çokkültürlü coğrafyalardan birinde ayrımların yarattığı dezavantajlarla ilgileniyor. Tabii ki petrol bunun bir kaldıracı. Kadim bir kültürün, zanaatından ve kullanımından haberdar olmadığı bir “madde” ile kafasının bulanması... Yönetmen Jean Jaques Annaud önemli bir usta. “Gülün Adı”nda heybetli ve incelikli bir romanın empatisi kuvvetli bir halini yansıtmıştı perdeye. “Ayı” ise olağanüstü doğal mizansenler resmetmeyi beceriyordu. Lakin “Kara Altın”da çok formda değil Annaud. Kaynayan kazana atılmış Arap aşiretlerinden daha fazlasını görmek istiyoruz ondan. Mesele biraz da ekiple ilgili gibi gözüküyor. Kızıldeniz’de kırmızı levrek yakalamak istesem gider Mısır’lı bir balıkçıdan tüyolar almaya çalışırdım. Arap çöllerinde geçen bir 20. Yüzyıl başı filmi için daha fazla “yerli” entellektüel desteğe ihtiyaç olduğu açık.
 
Dünya herkesin doğusundakini ve güneyindekini makaraya almayı sevdiği tuhaf bir gezegen. Bu, anlama çabamızdaki bir gedik aslında. Bir kültürün kendine ve dertlerine nasıl baktığı “dedikodu” dünyamızda daha fazla yer tutmalı. Neyse ki harika bir bahar atılımı yapıyor Arap coğrafyası, kendilerini ve daha iyi anlatma vakitleri geldi.

Yazarın Diğer Yazıları

'Kelimeler, gerçeğin beceriksiz avcıları...'*

Üçlemeler konusunda kuvvetli bir hassasiyete sahibiz, kabul etmek lazım. Bir kere sayının kendisi çekici

Korkularımı korkutmasam da mı saklasam!?

İyi olur diyeceğim, fakat bu yakışıksız kaçabilir. Onlarla yüzleşmem yolunda türlü çeşit bir profesyonel uyarı tomarı kapımda bekliyor.

Bir Zanaat Olarak Mutluluk Hırsızlığı

Yapma\'nın ve eylemin başlı başına ilgi çekiçi olduğunu herhalde yadsıyamayız...