04 Haziran 2012

‘Kıyamet’ masaya en son gelen yemektir

Öyle değil midir? Tasarlamaya en düşkün olduğumuz son\'dur kıyamet. Gökler ve yerlerin...

Öyle değil midir? Tasarlamaya en düşkün olduğumuz son'dur  kıyamet. Gökler ve yerlerin başkalaşacağı, derinlerin yüzeye çıkıp yükseklerin düşeceği, yaratılanların pişman olacağı an. Post-postmodern ve tarihsizdir. Garip biçimde hemen her kültürün altına imza attığı bir senettir. Max Weber, hesaplaşmayı öbür dünyaya erteleyerek “bura”nın sert kurallarına mükemmelen uyum sağlayan insanların etiği olarak tarif etmişti protestan ahlakını; kapitalizmin ruhunu besleyen şeydi bu O’na gore. “Kıyamet” protestan ahlakının hep varolduğunun kanıtı aslında. Dünya denen mekanizmanın bana rağmen, bize ragmen verdiği bir karar. Tüm sorumluluklarımı ve attığım onca b.ktan adımı süpürecek inşallah. Acizliğim o’na emanet.

Haftanın yenilerinden “ Bellflower” ın kahramanları da kıyamete odaklanmış durumda. Hatta kıyamet sonrasına. Woodrow (Evan Glodell) ve Aidan ( Tylor Dawson) kaçınılmaz sonun ardından ne yapacaklarının derdindeler. Mad Max’ lerin bunda payı büyük. Mel Gibson’ın başrolünü oynadığı fütüristlik filimde iyiler, kötüler ve pragmatik Max arabalarının marifetlerine mahkum “survivor” lardı. Aidan ve Woodrow da etkili bir lav silahı ile görkemli eksozları olan bir araba yapmak istiyorlar. Hayalleri, medusa adını verdikleri çeteleri ile sonra’nın tekinsiz topraklarına hakim olmak. Ardından bir gece dışarı çıkıyorlar. Milly (Jessie Wiseman) ve Courtney (Rebekah Branden) ile tanışıyorlar. Woodrow Milly’ye  abayı yakıyor. Aşkın insana yaptıkları hep incelenesi olacak herhalde. Woodrow ve çetenin mesele ile ne yaptığını filmin gerisi anlatıyor.

“Bellflower” yeni nesil Amerikan anlatısının ilginç örneklerinden biri. Amerika müthiş öykücüler yetiştiren bir diyar. O iklimden beyazperde nasibini almalı. Yönetim ve senaryo başroldeki Evan Glodell’e ait. Film, karakterleri sergilediği ilk bölümün ardından, onlardaki dönüşümün izlerini sürdüğü bir ikinci bölüme sahip. Son dönem bağımsız Amerikan filmlerinde gördüğümüz bir rota bu. “Bellflower” yaşarken görmeyi pek de umursamadığımız fakat biriktiğinde bizi başka hallere sokan durumlarla ilgilenmek istiyor. Sonları yaşama beceriksizliğimizi, ilişkilerde önceden göremediğimiz şeylerle sonradan oynadığımız trajik oyunları anlatmaya çalışıyor. Bunlar kolay şeyler değil. Kıyamet sonrasında at koşturan Mad Max karakterlerinin “oraya” nasıl geldiklerinin hikayesi bu neredeyse. Biraz acemice fakat ruhumuzun belirsizliklere olan düşkünlüğünden haberdar, iyi müziklerle desteklenmiş bir film. David Lynch sevmiştir bu filmi, dikkate değer bir iş.

 

Yazarın Diğer Yazıları

'Kelimeler, gerçeğin beceriksiz avcıları...'*

Üçlemeler konusunda kuvvetli bir hassasiyete sahibiz, kabul etmek lazım. Bir kere sayının kendisi çekici

Korkularımı korkutmasam da mı saklasam!?

İyi olur diyeceğim, fakat bu yakışıksız kaçabilir. Onlarla yüzleşmem yolunda türlü çeşit bir profesyonel uyarı tomarı kapımda bekliyor.

Bir Zanaat Olarak Mutluluk Hırsızlığı

Yapma\'nın ve eylemin başlı başına ilgi çekiçi olduğunu herhalde yadsıyamayız...