19 Haziran 2012

Hikâyelerin Serüveni: Belgeseller Ve Kurmacalar

Belgeselle kurmaca arasındaki farklar ya da akrabalıklar son yıllarda daha çok konuşuluyor.Görüntü üretimindeki...

Belgeselle kurmaca arasındaki farklar ya da akrabalıklar son yıllarda daha çok konuşuluyor.Görüntü üretimindeki enflasyonun konudaki etkisi malum. Teknoloji herkesin içindeki fotoğrafçı ve yönetmenleri uyandırdı. Bir başka etken çeşitli görüntülerle desteklenmiş tezler ve fikirlere dayanıyor. Gördüklerimize inanalım mı inanmayalım mı bir türlü karar veremiyoruz. Görüntülerden daha ikna edici şeyler bulmakta zorlanıyoruz, fakat 'petrole bulanmış karabatak' misali zihnimize bulaşmış veya her an bulaşabilecek görsel manipülasyonlardan da kurtulamıyoruz. Belgesellerin kartı daha açık gibi: Pisa kulesi neden eğiliyor, bir denizaltı nasıl yapılır ya da somonlar göç yollarını nasıl buluyor..? Fakat somon belgesellerindeki artışın somon üreticileri lobisi ve diyet sektörüyle bağlantısını vurgulayan bir yazıya rastladınız mı görsellik bir karın ağrısına da yol açabiliyor. Komploculuktan uzak kalmak en iyisi fakat objektivitenin kayganlığı konusunda bir uyarı aynı zamanda.

Kurmacaların günahı ise yazan-yönetenlerin boynunda. Gerçek olay ve kişilere dayananlar dahi 'boşlukları' istedikleri gibi inşa etme özgürlüğüne sahip. Sinemanın bizi büyülemesine, 'kandırmasına'  bir itirazımız yok. O birbuçuk saatin ikna ediciliği bizi kesiyor. Lakin John Nash'i kesmemişti. Ünlü matematikçi kendi hayatını anlatan Akıl Oyunları'nda (A Beautiful Mind) pek çok yalan yanlış şey olduğundan yakınmıştı. Siyahlar, şişmanlar ve doğulular filmlerin başlıca 'çirkin ördek'leri değil mi hala? Dramatik ve politik klişeler kurmacalara sızan 'gerçekçi' önyargılar olmayı sürdürüyor.

Paul Pawlikowski Polonya asıllı İngiltere'de çalışan bir yönetmen. 'Serbian Epics', 'Dostoevsky's Travels', 'From Moscow to Pietushki' gibi önemli belgesellere imza atmış. Gösterime yeni giren Gizemli Kadın (The Woman in the Fifth) Pawlikowski'nin sekiz yıl aradan sonra çektiği yeni kurmacası.2004 tarihli 'My summer of Love' Britanya taşrasında ilginç bir aşk hikâyesi resmediyordu. Gizemli Kadın'da Paris'teyiz. Amerikalı profesör ve yazar Tom (Ethan Hawke) kızı Chloe'yi görmek için Paris'e gelir. Karısı Natalie (Delphine Chuillot) Tom'da birşeylerin cidden yanlış olduğunu hissettirircesine tedirgindir. Arada Chloe'yi görme umuduyla Tom Paris'te kalmak ister. Ama rüzgar tersten esmeyi sürdürecek Tom için. Önce soyulur, sonra tekinsiz göçmenlerin cirit attığı pansiyonda kalmaya mecbur olur ve ardından O'nda moral ve cinsel fırtınalar yaratacak Margit'le (Kristin Scott Thomas) tanışır. Gurbet ellerde Tom kızına yazdığı mektuplara sığınmaya çalışacaktır.

 

Pawlikowski Gizemli Kadın için 'en kişisel filmim' diyor. Ünlü belgeselci filmin 'tahmin edilemez şeyler taşıyan' , 'mistik ve mental mekanlarda' ilerleyen bir film olmasını istemiş.Paris'in popüler şanıyla uyuşmayan bir atmosfer yaratmayı başarıyor gerçekten de yönetmen. Kapılar kankan dansına açılmıyor filmde, tuvaletler steril değil ve sokaklarda anlaşılmaz işler dönüyor. Fakat 'mitik ve mental mekanlar' daha kuvvetli hikâyelere ihtiyaç duyuyor. Mitlerin diyarı Atina'nın o muhteşem Olimpos'u ününü sütunlarının arasında dolanan tanrısal ihtiras, çekişme ve intikamlara borçlu. Mitler, sonradan kavramlara yüklediğimiz şeylerle tanrıların oynadığı oyunlar aslında. Gizemli Kadın malzemesindeki ilişkileri sağlamaya daha duyarlı, daha oyunbaz bir film olabilirmiş. Dokümentarist bir duyarlılık bir gerilimle nasıl başeder? Cevabı sinemalarda.  

Yazarın Diğer Yazıları

'Kelimeler, gerçeğin beceriksiz avcıları...'*

Üçlemeler konusunda kuvvetli bir hassasiyete sahibiz, kabul etmek lazım. Bir kere sayının kendisi çekici

Korkularımı korkutmasam da mı saklasam!?

İyi olur diyeceğim, fakat bu yakışıksız kaçabilir. Onlarla yüzleşmem yolunda türlü çeşit bir profesyonel uyarı tomarı kapımda bekliyor.

Bir Zanaat Olarak Mutluluk Hırsızlığı

Yapma\'nın ve eylemin başlı başına ilgi çekiçi olduğunu herhalde yadsıyamayız...